28 Aralık 2020 Pazartesi

UYARLAMA DEĞİL ARAKLAMA

 


Bu, Netflix'in  House MD isimli dizisi.



Bu da,  Kanal D'nin Hekimoğlu isimli dizisi

Hikaye hazır. Senaryo hazır. Diyaloglar hazır. Oyuncunun ceketinden, bastonuna kadar taklit et!  Jack'i Ateş, Lisa'yı Ayşe yap! Oldu sana dizi!

Buna "uyarlama" diyorlar ama bal gibi "araklama".

Bir oyuncuyu bastonuna, mimiklerine kadar taklit etmek oyunculuk mu?

Diyeceksiniz ki, buna uyarlama deniyor. O zaman tiyatroda da Romeo ve Jülyet oynanmasın. 

İyi de, tiyatro başka şey, dizi başka şey. Birbiriyle kıyaslanamaz.  Yıllar önce yazılmış bir hikayeyi her ülke kendine özgü şekilde, diğer oyuncuları taklit etmeden oynuyorlar. Ben, oyuncu olsam bir başka oyuncuyu bastonuna kadar taklit etmeyi hakaret kabul ederim. Gururuma yedirmem yahu. Netflix'te halen orijinali oynuyor. Yüzyıllar önce başka bir tiyatrocu oynayıp bitirdiği bir eser değil ki. 

Bakın bu ülkede herkes kendisini çok akıllı zannediyor.

Herkes kendisinin en iyi bildiğini zannediyor.

O yüzden de başkalarını küçümsüyor. 

Bu ülke bu taklitçilik sayesinde,  yıllarca Ajda Pekkan'ı da süper star olarak gördü. Büyük sanatçı sandı. Oysa Ajda sadece var olan şarkıcıların şarkılarını papağan gibi taklit etmekten öteye gitmemiştir.  Ajda Pekkan ününü Frank Sinatra'ya, Dalida'ya,  Dean Martin'e, Sol Raye' e ve bir sürü başka şarkıcıyı taklit etmesine borçludur. 

"Kimler Geldi Kimler Geçti"  Sol Raye şarkısıdır. İlk çıkışını yaptığı İki Yabancı, Sinatra'nın Strangers In The Night'ından başkası değildir.  Palavra Palavra Dalida ile Alain Delon'un Parole Parole isimli düetidir. 

Beste hazır, öteki de üzerine Türkçe sözler uydurdu. Notası hazır, nasıl okunacağı hazır, hangi enstrümanlar kullanılacağı hazır. Geriye ne kaldı? Mezardan anneannem çıksa o da söylesey, o da meşhur olurdu. Ötesi saç modeli, dekoltesi, elbisesi, mücevherleri, işvesi, cilvesi, bacağını göstermesi, dansı.  

Ben, 20'li yaşlardaydım. O yıllarda Eurovision Şarkı Yarışması' na katılıyordu Türkiye. Gazeteler, Ajda Pekkan'a görev verildiğini ve sanatçının(!) Eurovision'a hazırlanmak üzere evine piyano aldırdığını da yazdılar. Ben şoke oldum. Çünkü yılların şarkıcısının evinde piyano olmadığını ve daha yeni ısmarladığını duyunca.

Eurovision'a 75 yılında katılmaya başladık. Ajda,  67'den beri şarkıcı !  Ama evine piyanoyu on yıl sonra getirttiriyor!  Acaba dünyada  mesleği şarkıcı olup da, evinde piyano, metronom, nota partisyonları vs. olmayan var mı? Herhalde bir tek bize mahsus!  Haksız değil kadın, başkasının yazıp, başkasının söylediği şarkıyı taklit etmek için piyanoya gerek var mı? 

Neyse lafı dağıttım. Konumuz uyarlama adı altındaki araklama dizilerdi. 
Konu hazır, senaryo hazır, jenerik hazır, diyaloglar hazır, müzik hazır, ceket, baston da hazır!

Sonra

"Biz ünlü olmayan senaryo yazarları ile çalışmayız. Siz kimsiniz ki, senaryo yazmaya kalkışıyorsunuz? Sadece biz ÜNLÜ olanlar senaryo yazabiliriz, bu sektörde size EKMEK YOK."

diyerek böbürlenin.  Yav he he....

Bu ÜNLÜ olanların yazdıkları dizilerin  - istatistik yapmadım üşenmeyen yapsın-  % kaçı daha 4 bölümde final yapıyor? Kaç dizinin en fazla 13 bölüm sonra yayından kaldırıldığını biliyor musunuz? E madem şahane yazıyorsunuz niye bu diziler üç bölüm sonra final yapıyor?

Dün akşam Doğduğun Ev Kaderindir dizisine baktım. Dizide bir karakter öldü, aile güya çok üzüldü. Karalar bağladı. Bir hafta sonra balonlu iş yeri açılışı yaptılar. Ol'm bari kadının kırkının çıkmasını bekleyin ya da balonlu açılış sahnesinin altına.  ÜÇ AY SONRA diye yazın. Mehdi'nin yoğun bakıma önlüksüz, maskesiz, galoşsuz, eldivensiz girmesini saymıyorum!

Diğer ünlü bir dizi olan Sefirin Kızı'nda, bir kız (Nare) ailesindeki bir kız kardeş olduğunu bilmiyor. Hangi insan ailesindeki kız kardeşi bilmez? Üvey bile olsa yine bilir. İnsanlar 7 göbek akrabalarını biliyorlar. Yine aynı dizide iki baş rol oyuncusu farklı zamanlarda aynı uçurumdan düştüler ama ölmediler!  Bu arada uçurum da öyle 4 - 5 metrelik uçurum değil. Ben diyeyim 400 metre, siz deyin 500 metre!

En severek izlediğim dizilerden Bir Zamanlar Çukurova, yıllar önceki Hanımın Çiftliği'nden esinlenme. Dizide sürekli karakterler yaralanıyor ve hastaneye kaldırılıyor. Hastaneye kaldırılmayan karakter, baş rol kalmadı. Bir de birbirine silah veya bıçak çekmeyen karakter kalmadı. 

Uzun uzun bakışmalar, zorlama evliliklerden, sahte nişanlanmalardan,  yastık koyularak yapılan sahte hamileliklerden gına geldi.

Netflix'ten araklarlar. Kore dizilerinden araklarlar. Japon dizilerinden araklarlar.

Kadın diye bir dizi vardı. Japon dizisinden araklamaymış meğerse. Ben de izledim yalan yok. Akşam olunca sıkılıyor insan oturup izliyor. Şimdi bu dizide bir ara uyuşturucu kaçakçıları başrol oyuncularına çelik tencere verdi.

"Yemeği başka tencerede yapacaksınız, buna koyacaksınız"

diye de tembih ettiler. Meğer tencerede çok gizli bölme varmış. Uyuşturucu o gizli bölmedeymiş! Acaba bir çelik tencerede gizli bölme nasıl bir endüstriyel tasarım harikasıyla yapılabilir? Ve iki kadın bu gizli bölmeyi nasıl farketmez? Tencere yahu! Altı üstü tencere! Bunun neresine gizli bölme yapacaksınız ki? Bir ek, bir vidalama, bir kaynak olmadan? Kaynak olursa tekrar kaynak makinesiyle açmak gerekir ki, uyuştucu ısınıp herkesi zehirler ve bozulur.  Yani vidalı filan olacak ki, farkedilmemesi imkansız. Hadi farkedilmeyecek bir tasarım harikasıyla tencerenin dibine çok gizli bir bölme yaptılar diyelim. Adamlar 

"Bu tencereyi kullanmayın, ısıtmayın, sahibi çok titiz"

demesinden de mi şüphelenmedi iki koca, aklıbaşında ve normal zekada (!) kadın?

"Yahu bu alt tarafı tencere, madem bunda pişirmemizi istemiyor niye plastik saklama kabı vermiyor ya da niye ısıtılmasını istemiyor?"

diye düşünmez mi senaryoyu yazan ÜNLÜ isim?

"Tencereyi ısıtmasınlar yazayım, ısıtılırsa uyuşturucu ısınır, bozulur, işe yaramaz hale gelir" 

filan diye düşünmüş sanırım. Derken, başka bir bölümde kadınlar tencereyi unuttular ve alan kişi tencereyi ısıttı. Ve kimse zehirlenmedi! Kimse ölmedi! Tencerede meth mi, eroin mi, kokain mi artık nasıl bir uyuşturucu varsa, onca uyuşturucu ısıtılıyor havaya karışıyor ve üç oda salon evdeki kimse zehirlenmiyor, ölmüyor!

Valla neyse bunlar seyirciye bir şekilde yutturuluyor. NARCOS gibi onlarca dizi var, insan bir bakar acaba uyuşturucu baronları uyuşturucu işini  iki IQ'sü fazla çalışmayan kadına yemek pişirtirerek mi dağıtır? 

İzleyici nasılsa diziye alışmış, bir yerden sonra bırakamıyor ve tüm bu mantık dışı senaryolara rağmen seyretmeye devam ediyor.  Ama ben hâlâ  Kadın dizisindeki şu meşhur gizli bölmenin tencerenin neresinde olduğunu merak ediyorum. 😉

Ben ÜNLÜ DEĞİLİM ama yazarken kılı kırk yarıyorum. Aman mantık hatası olmasın, aman saçmalık olmasın diye. Mesela Yeşim'i yazarken, madenciyim.com diye bir siteye üye oldum. Onlara sordum "Bir kömür madeninde 24 saat nasıldır?" aslında üşenmeyip gitmek istiyordum ama pandemi  yüzünden yapamadım. Gözümle görmek, bir madenin içini incelemek, izlenimlerini not etmek istedim senaryoyu yazmadan önce. İşini ciddiye alan her yazar da böyle yapar. Youtube, imdadıma yetişti. Orada röportajlar okudum, videolar izledim. Hepsinden derleyerek mümkün olduğunca gerçeğe yakın, inandırıcı sahneler yazmaya uğraştım. 

Sadece iki, üç diziden söz ettim. Diğer dizilerin Twitter sayfalarına bakınca onlarda da bir dolu mantık hatası olduğunu okuyorum. İzleyicinin gözünden kaçmıyor. 

Uzun bir yazı oldu farkındayım. Burada ünlü olmasam da bir yazar olarak beni üzen nokta şu:

Hepimiz dokuz aylığız. Hepimize hayat eşit derecede fırsat sunamaz veya vaktiyle verilen bir fırsatı gençliğimizin verdiği kendine güvensizlik, cesaret edememek gibi bir hata yüzünden kullanamamış olabiliriz (ben yaşadım bunu) ama hepimiz bir şeyler yazıyoruz. Sırf ÜNLÜ değiliz diye küçümsemek niye? 

Tıpkı Tayyip'in vatandaşı "BUNLAR" diye ötekileştirdiği gibi, tv sektörü de biz bağımsız yani ÜNSÜZ yazarları "BUNLAR" diye önyargıyla ötekileştiriyorlar, dışlıyorlar. Bizim kötü yazdığımızı nereden biliyorsunuz? Çektiniz mi? Ayrıca bu bir ekip işi, senaryo sağlam olsa da, karakterlere uygun oyuncu seçimi, çekilen mekan, dekor, kostüm, yönetmen ve dizinin yayınlandığı gün bile önemli. Ama ünlü olmayan birinin yazdığı hikayenin, kitabın ya da senaryonun sırf yazan ünlü değil diye iyi bir dizi olmayacağını söyleyemezsiniz. 

Ne diyeyim?  Böbürlenmeyin  sizden büyük Allah var ayrıca bu haksızlıklarınız yüzünden epey beddua alıyorsunuz haberiniz olsun.