28 Aralık 2020 Pazartesi

UYARLAMA DEĞİL ARAKLAMA

 


Bu, Netflix'in  House MD isimli dizisi.



Bu da,  Kanal D'nin Hekimoğlu isimli dizisi

Hikaye hazır. Senaryo hazır. Diyaloglar hazır. Oyuncunun ceketinden, bastonuna kadar taklit et!  Jack'i Ateş, Lisa'yı Ayşe yap! Oldu sana dizi!

Buna "uyarlama" diyorlar ama bal gibi "araklama".

Bir oyuncuyu bastonuna, mimiklerine kadar taklit etmek oyunculuk mu?

Diyeceksiniz ki, buna uyarlama deniyor. O zaman tiyatroda da Romeo ve Jülyet oynanmasın. 

İyi de, tiyatro başka şey, dizi başka şey. Birbiriyle kıyaslanamaz.  Yıllar önce yazılmış bir hikayeyi her ülke kendine özgü şekilde, diğer oyuncuları taklit etmeden oynuyorlar. Ben, oyuncu olsam bir başka oyuncuyu bastonuna kadar taklit etmeyi hakaret kabul ederim. Gururuma yedirmem yahu. Netflix'te halen orijinali oynuyor. Yüzyıllar önce başka bir tiyatrocu oynayıp bitirdiği bir eser değil ki. 

Bakın bu ülkede herkes kendisini çok akıllı zannediyor.

Herkes kendisinin en iyi bildiğini zannediyor.

O yüzden de başkalarını küçümsüyor. 

Bu ülke bu taklitçilik sayesinde,  yıllarca Ajda Pekkan'ı da süper star olarak gördü. Büyük sanatçı sandı. Oysa Ajda sadece var olan şarkıcıların şarkılarını papağan gibi taklit etmekten öteye gitmemiştir.  Ajda Pekkan ününü Frank Sinatra'ya, Dalida'ya,  Dean Martin'e, Sol Raye' e ve bir sürü başka şarkıcıyı taklit etmesine borçludur. 

"Kimler Geldi Kimler Geçti"  Sol Raye şarkısıdır. İlk çıkışını yaptığı İki Yabancı, Sinatra'nın Strangers In The Night'ından başkası değildir.  Palavra Palavra Dalida ile Alain Delon'un Parole Parole isimli düetidir. 

Beste hazır, öteki de üzerine Türkçe sözler uydurdu. Notası hazır, nasıl okunacağı hazır, hangi enstrümanlar kullanılacağı hazır. Geriye ne kaldı? Mezardan anneannem çıksa o da söylesey, o da meşhur olurdu. Ötesi saç modeli, dekoltesi, elbisesi, mücevherleri, işvesi, cilvesi, bacağını göstermesi, dansı.  

Ben, 20'li yaşlardaydım. O yıllarda Eurovision Şarkı Yarışması' na katılıyordu Türkiye. Gazeteler, Ajda Pekkan'a görev verildiğini ve sanatçının(!) Eurovision'a hazırlanmak üzere evine piyano aldırdığını da yazdılar. Ben şoke oldum. Çünkü yılların şarkıcısının evinde piyano olmadığını ve daha yeni ısmarladığını duyunca.

Eurovision'a 75 yılında katılmaya başladık. Ajda,  67'den beri şarkıcı !  Ama evine piyanoyu on yıl sonra getirttiriyor!  Acaba dünyada  mesleği şarkıcı olup da, evinde piyano, metronom, nota partisyonları vs. olmayan var mı? Herhalde bir tek bize mahsus!  Haksız değil kadın, başkasının yazıp, başkasının söylediği şarkıyı taklit etmek için piyanoya gerek var mı? 

Neyse lafı dağıttım. Konumuz uyarlama adı altındaki araklama dizilerdi. 
Konu hazır, senaryo hazır, jenerik hazır, diyaloglar hazır, müzik hazır, ceket, baston da hazır!

Sonra

"Biz ünlü olmayan senaryo yazarları ile çalışmayız. Siz kimsiniz ki, senaryo yazmaya kalkışıyorsunuz? Sadece biz ÜNLÜ olanlar senaryo yazabiliriz, bu sektörde size EKMEK YOK."

diyerek böbürlenin.  Yav he he....

Bu ÜNLÜ olanların yazdıkları dizilerin  - istatistik yapmadım üşenmeyen yapsın-  % kaçı daha 4 bölümde final yapıyor? Kaç dizinin en fazla 13 bölüm sonra yayından kaldırıldığını biliyor musunuz? E madem şahane yazıyorsunuz niye bu diziler üç bölüm sonra final yapıyor?

Dün akşam Doğduğun Ev Kaderindir dizisine baktım. Dizide bir karakter öldü, aile güya çok üzüldü. Karalar bağladı. Bir hafta sonra balonlu iş yeri açılışı yaptılar. Ol'm bari kadının kırkının çıkmasını bekleyin ya da balonlu açılış sahnesinin altına.  ÜÇ AY SONRA diye yazın. Mehdi'nin yoğun bakıma önlüksüz, maskesiz, galoşsuz, eldivensiz girmesini saymıyorum!

Diğer ünlü bir dizi olan Sefirin Kızı'nda, bir kız (Nare) ailesindeki bir kız kardeş olduğunu bilmiyor. Hangi insan ailesindeki kız kardeşi bilmez? Üvey bile olsa yine bilir. İnsanlar 7 göbek akrabalarını biliyorlar. Yine aynı dizide iki baş rol oyuncusu farklı zamanlarda aynı uçurumdan düştüler ama ölmediler!  Bu arada uçurum da öyle 4 - 5 metrelik uçurum değil. Ben diyeyim 400 metre, siz deyin 500 metre!

En severek izlediğim dizilerden Bir Zamanlar Çukurova, yıllar önceki Hanımın Çiftliği'nden esinlenme. Dizide sürekli karakterler yaralanıyor ve hastaneye kaldırılıyor. Hastaneye kaldırılmayan karakter, baş rol kalmadı. Bir de birbirine silah veya bıçak çekmeyen karakter kalmadı. 

Uzun uzun bakışmalar, zorlama evliliklerden, sahte nişanlanmalardan,  yastık koyularak yapılan sahte hamileliklerden gına geldi.

Netflix'ten araklarlar. Kore dizilerinden araklarlar. Japon dizilerinden araklarlar.

Kadın diye bir dizi vardı. Japon dizisinden araklamaymış meğerse. Ben de izledim yalan yok. Akşam olunca sıkılıyor insan oturup izliyor. Şimdi bu dizide bir ara uyuşturucu kaçakçıları başrol oyuncularına çelik tencere verdi.

"Yemeği başka tencerede yapacaksınız, buna koyacaksınız"

diye de tembih ettiler. Meğer tencerede çok gizli bölme varmış. Uyuşturucu o gizli bölmedeymiş! Acaba bir çelik tencerede gizli bölme nasıl bir endüstriyel tasarım harikasıyla yapılabilir? Ve iki kadın bu gizli bölmeyi nasıl farketmez? Tencere yahu! Altı üstü tencere! Bunun neresine gizli bölme yapacaksınız ki? Bir ek, bir vidalama, bir kaynak olmadan? Kaynak olursa tekrar kaynak makinesiyle açmak gerekir ki, uyuştucu ısınıp herkesi zehirler ve bozulur.  Yani vidalı filan olacak ki, farkedilmemesi imkansız. Hadi farkedilmeyecek bir tasarım harikasıyla tencerenin dibine çok gizli bir bölme yaptılar diyelim. Adamlar 

"Bu tencereyi kullanmayın, ısıtmayın, sahibi çok titiz"

demesinden de mi şüphelenmedi iki koca, aklıbaşında ve normal zekada (!) kadın?

"Yahu bu alt tarafı tencere, madem bunda pişirmemizi istemiyor niye plastik saklama kabı vermiyor ya da niye ısıtılmasını istemiyor?"

diye düşünmez mi senaryoyu yazan ÜNLÜ isim?

"Tencereyi ısıtmasınlar yazayım, ısıtılırsa uyuşturucu ısınır, bozulur, işe yaramaz hale gelir" 

filan diye düşünmüş sanırım. Derken, başka bir bölümde kadınlar tencereyi unuttular ve alan kişi tencereyi ısıttı. Ve kimse zehirlenmedi! Kimse ölmedi! Tencerede meth mi, eroin mi, kokain mi artık nasıl bir uyuşturucu varsa, onca uyuşturucu ısıtılıyor havaya karışıyor ve üç oda salon evdeki kimse zehirlenmiyor, ölmüyor!

Valla neyse bunlar seyirciye bir şekilde yutturuluyor. NARCOS gibi onlarca dizi var, insan bir bakar acaba uyuşturucu baronları uyuşturucu işini  iki IQ'sü fazla çalışmayan kadına yemek pişirtirerek mi dağıtır? 

İzleyici nasılsa diziye alışmış, bir yerden sonra bırakamıyor ve tüm bu mantık dışı senaryolara rağmen seyretmeye devam ediyor.  Ama ben hâlâ  Kadın dizisindeki şu meşhur gizli bölmenin tencerenin neresinde olduğunu merak ediyorum. 😉

Ben ÜNLÜ DEĞİLİM ama yazarken kılı kırk yarıyorum. Aman mantık hatası olmasın, aman saçmalık olmasın diye. Mesela Yeşim'i yazarken, madenciyim.com diye bir siteye üye oldum. Onlara sordum "Bir kömür madeninde 24 saat nasıldır?" aslında üşenmeyip gitmek istiyordum ama pandemi  yüzünden yapamadım. Gözümle görmek, bir madenin içini incelemek, izlenimlerini not etmek istedim senaryoyu yazmadan önce. İşini ciddiye alan her yazar da böyle yapar. Youtube, imdadıma yetişti. Orada röportajlar okudum, videolar izledim. Hepsinden derleyerek mümkün olduğunca gerçeğe yakın, inandırıcı sahneler yazmaya uğraştım. 

Sadece iki, üç diziden söz ettim. Diğer dizilerin Twitter sayfalarına bakınca onlarda da bir dolu mantık hatası olduğunu okuyorum. İzleyicinin gözünden kaçmıyor. 

Uzun bir yazı oldu farkındayım. Burada ünlü olmasam da bir yazar olarak beni üzen nokta şu:

Hepimiz dokuz aylığız. Hepimize hayat eşit derecede fırsat sunamaz veya vaktiyle verilen bir fırsatı gençliğimizin verdiği kendine güvensizlik, cesaret edememek gibi bir hata yüzünden kullanamamış olabiliriz (ben yaşadım bunu) ama hepimiz bir şeyler yazıyoruz. Sırf ÜNLÜ değiliz diye küçümsemek niye? 

Tıpkı Tayyip'in vatandaşı "BUNLAR" diye ötekileştirdiği gibi, tv sektörü de biz bağımsız yani ÜNSÜZ yazarları "BUNLAR" diye önyargıyla ötekileştiriyorlar, dışlıyorlar. Bizim kötü yazdığımızı nereden biliyorsunuz? Çektiniz mi? Ayrıca bu bir ekip işi, senaryo sağlam olsa da, karakterlere uygun oyuncu seçimi, çekilen mekan, dekor, kostüm, yönetmen ve dizinin yayınlandığı gün bile önemli. Ama ünlü olmayan birinin yazdığı hikayenin, kitabın ya da senaryonun sırf yazan ünlü değil diye iyi bir dizi olmayacağını söyleyemezsiniz. 

Ne diyeyim?  Böbürlenmeyin  sizden büyük Allah var ayrıca bu haksızlıklarınız yüzünden epey beddua alıyorsunuz haberiniz olsun.  


34 yorum:

  1. Çok haklısın. Dokorlar da Grace Anatomy kopyasıydı, Mucize Doktor da öyle.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sadakatsiz de çakma.
      10 diziden 6' sı çakma olmaya başladı.

      Sil
  2. Araklama diziler konusunda çok haklısın Müjdem. Yalnız o doktor dizisi orijinal senaryo ile aynı olmak zorunda diye biliyorum. Bir de savant sendromlu doktor dizisi var. Onda da durum aynı. Karakterlerin ana hatları, senaryo, kılık kıyafet vs birebir aynı olmak zorunda. Format satın alınıp, o ülkenin oyuncularıyla bire bir çekiliyor diye biliyorum, belki yanlış biliyorumdur. Diğer taraftan, bu sektör gerek oyuncu, gerek senarist vb açısından birkaç isme parsellenmiş. Yetenek metenek önemli değil. Sağlıkla kal Müjdem 😘

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O kadar ayrıntılı bilmiyorum canım. Bu araklamayı çok sevdiler :) bir ara 40 yıllık Şahin Tepesi'ni bile çaldılar. Belki hatırlarsın. Dört bölüm sonra final yaptı. Evet maalesef öyle, çeşmenin başını tutan birkaç isim var. Bağımsız yazarlar ağzıyla kuş tutsa fayda etmez. Sen de sağlıcakla kal canım. Teşekkürler:)

      Sil
  3. Adamın tipini bile benzetmişler 🤣🤣🤣. Şimdiden mutlu ve sağlıklı bir yıl diliyorum 💞

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Taklitler asıllarını yaşatır lafını da duymamışlar.
      Çok teşekkürler canım, sana da sağlıklı, mutlu yıllar ♥♥♥

      Sil
  4. ah evet yaa uyarlama değil yeniden çevrim demeliler sanırım, remake olabilir diy mi :)

    YanıtlaSil
  5. Merhabalar.
    İzlediği saçma sapan dizilerden dolayı eşimle medeni bir şekilde sürekli tartışırız. Ben ona "bizim aklımızla, mantığımızla alay ediyorlar, böyle dizi mi olur?" diye söylenirim, o da "ne yapayım, izleyecek doğru dürüst bir şey yok, ben de biliyorum ama, çaresizlikten izliyorum" der. Ben bu işlerden fazla anlamam. Ancak yazınızı okuduktan sonra hem size, hem de kendime hak verdim.

    Şu yaşıma geldim, liyakat, ehliyet gibi kavramların toplumdaki işlerliğini hiç görmedim. Sadece yönetmeliklerde, kanunlarda, genelgelerde bahsi geçer, ama uygulamada asla göremezsiniz.

    Ne deseniz, ne yazsanız haklısınız. "Masumlar Apartmanı" dizisi nasıl bir dizidir? Bu dizi hakkında bilginiz var mı? Sadece merak ettiğim için soruyorum. Malum, eşimin seyrettiği dizilerden biri de budur.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Recep Bey,
      Eşinize hak veriyorum çünkü akşam ya kitap okuyacağız, ya müzik dinleyeceğiz, ya da tv izleyeceğiz. E diziler ne kadar aklımızla alay etse de, izliyoruz.
      Liyakatı yok etti akepe. Ne kadar vasıfsız kişi varsa vekil, bakan, danışman, başkan vs. oldu.
      Masumlar Apartmanı'na bakmıyorum. Bir kez bakayım dedim, temizlik hastası bir kadın vardı. Kapattım. Gerek Masumlar apartmanı, gerek Kırmızı Oda ikisini de izlemiyorum ama ikisinin de ruh hastası insanları konu aldığını duydum. Millet ağlaya ağlaya izliyormuş. Bana göre değil:)
      Çok teşekkürler, benden de selamlar, saygılar.

      Sil
  6. Bu uyarlama adında çalmlar da olmasa güzel dizi olmayacak herhalde

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hakikaten öyle. Benim severek izlediğim tek dizi var inan o da Bir Zamanlar Çukurova. Onda da o kadar mantık hatası ve kendini tekrarlama vardı ki yine de güzeldi. Sadakatsiz'e de bakıyorum o da çalıntı. Ayol başkalarından, Kore dizisinden, Netflix'ten çalmayın gelin bakın bir dolu yazar var, bizler de yazıyoruz bir okuyun en azından ama yok tenezzül etmezler. Çalmak daha kolay.

      Sil
  7. İyi bir gözlemci olduğunuz belli oluyor..Yerli dizilerin çoğu zaten yabancı dizilerden remake (yeniden tasarlanan yapım) olan diziler gibi gözüküyor.. Neden orjinal olmazlar,anlaşılmıyor.. Bilgiler için emeğinize sağlık.. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Elimden geldiğince sıkı gözlem yapmaya çalışıyorum:) orijinali varken kopyasını, çakmasını izlemek bana normal gelmiyor:) Hekimoğlu'nun orijinaline bakmıştım. Bir, iki bölüm sonra baktım hep aynı minvalde gidiyor. Sıkıldım. Sağolun yorum için. :)

      Sil
  8. Hakkınız var, bu ülke de gerçekten sinema yapanlar değil, yapımcısına sinema yapanlar kazanıyor. Ne denir ki, bu sözleri bir sinema öğrencisinden duyuyorsunuz. Daha da söylenecek birşey yok sanıyorum. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ah, sinema öğrencisisiniz demek, ne kadar güzel bir bölüm aslında ama siz umutsuz olmayın çünkü gençsiniz ve eğitimini de alıyorsunuz, hangi dalını seçerseniz seçin eminim başarırsınız çünkü ben okulunda okumadım, alaylıyım, yaşlı da olunca ve sektörün içinde olmayınca tüm kapılar kapanıyor. Dilerim çok başarılı olursunuz, yolunuz açık olsun. :)

      Sil
  9. Şimdi en azından yazıyorlar, uyarlama falan diye. Kimbilir böyle söylenmeden hangi dizileri kopyalayıp yayınladılar.Ya da hangi müzikleri zamanında dinlettiler, yerli şarkı diye. Ay bu yerli lafına da iyice alıştık. Eskiden Amerikan kızılderilileri gelirdi aklıma ,Tommiks ve kovboy filmleri izlemekten. Şimdi Türk malı demekten çekinilip yerli diyip geçer olduk.Bir de milli ilavesi var tabi:)
    Dizilerin çoğunu izlemiyorum artık. Oyuncularını seviyorsam ,bakıyorum.Ne kadar az saçmaysa o kadar izliyorum. Sadakatsiz var şimdi o da ''uyarlama'' imiş. Seyrederken anlaşılıyor zaten. Cansu Dere hatırına izliyorum. Bizi oyaliyor, izliyoruz dizileri.
    Mutlu yıllar, sevgiler..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazıyorlar çünkü yasal zorunlulukları var.
      Dediğin gibi eskiden yazmıyorlardı. Mesela Hollywood'daki çok ünlü romantik komedileri uyarladılar. The Sound of Music, Öğleden Sonra Aşk. İlk aklıma gelen. Birini Hülya, Ediz Hun 7 çocuklu aile olarak yaptı ancak orijinaline sadık kalmadan, ötekini de Türkan- Cüneyt oynadı hatta dedektif rolünde rahmetli ve çok severim Münir Özkul vardı başlarda birebir uydular sonra konuyu değiştirdiler:)bundan eminim şu anda bile Hollywood'un haberi yoktur olsalar büyük tazminat davası açabilirler iki filmin de yapımcılarına.

      Ben de birkaç bölüme bakıyorum sonra sıkmaya başlıyor. Çünkü uyarlama. Evet Sadakatsiz Dr. Foster'in uyarlaması.
      Çok teşekkürler Mehtap, sana da mutlu yıllar, sevgiler.

      Sil
  10. Sadece tv kanalları değil herkes alışmış yabancı kaynaklara bakmaya. Ülkemizde yaratıcılık denen birşey yok.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yaratıcı, kendine özgü, Kore, Netflix, Japon dizilerinden kopya etmeyenlere de şans vermiyorlar. (Mesela ben yıllardır dizi, film hikayesi yazarım ama arkamda onlar gibi tv kanalları, tv yapımcıları yok....kapı duvar)

      Sil
  11. Son yıllarda hangi diziye baksam bir yerlerden uyarlama olduğunu görüyorum ben de, özgün bir iş çıkarmak için çaba harcanmıyor gerçekten. Hazırı var nasılsa diye düşünüyorlar sanırım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle öyle. Nasılsa hazırı var.
      Kendi hayal gücüyle, kendi alın teri, emeğiyle hikaye yazanlar değil araklayanlar tercih ediliyor.

      Sil
  12. araklama işlerini hiç sevmiyorum, bu diziyi izlemedim söylediğin gibi birebir taklit olmuş :) Kasım ayında bloguma uğramışsın Müjde ablacığım, Covid geçirdim yorumlarla ilgilenme fırsatım olmadı, teşekkür ederim ilgine :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aaaa! Çok geçmiş olsun canım. Sen iyi ol yeter, canın sağolsun. Sevgiler :)

      Sil
  13. sana ve bücürük'e mutlu ve sağlıklı yıllar diliyorum müjde abla. sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler.
      Biz de sana, eşine, Ata'ya ve Tatlış'a mutlu, sağlıklı, güzel yıllar diliyoruz. Sevgilerimle.

      Sil
  14. Ablacım gerçekten çok haklısın. Hekimoğlu'nu izlemiştim ve ''Acaba orijinalinde bu sahneyi nasıl çektiler?'' diye merak ettim. Açtım, ama ama açmaz olsaydım. Kelimeleri geçtim jestler ve mimikler bile aynı! Gerçekten de uyarlama falan yapmıyoruz direk araklama olmuş bizimkisi! Ama yıllardır böyle bu sanırım. Çünkü çok eski bir dizi vardı Tatlı Hayat diye ben de severek izliyordum. Sonra öğrendim ki o da uyarlamaymış. Onun da aslını merak ettim açıp izleyim dedim, sonra da ''pes!'' dedim. Çünkü o da direk araklama olmuş!
    Bu konuyla ilgili daha birkaç gün önce Youtube'da bir video izledim. Menajerimi Ara - Nedir Bu Kore Takıntısı? diye başlığı vardı. Koreli biri temsilci olarak yapım şirketine gelmişti ve orada Türk yapımcılar Korelilere kızıyordu: ''Tamam siz güzel dizi yapıyorsunuz biz de alıyoruz ama yaptığınız diziler 20-30 dk sürüyor! Biz onu 2 saate çıkarmak için ölüyoruz, uzun uzun bakışmalar falan eklemek zorunda kalıyoruz! Yapacaksanız şu işi insan gibi yapın, 2 saate çıkarın dizileri!'' falan diyorlardı yüzsüz yüzsüz :) Maalesef televizyon sektöründe gelinen son nokta bu... (Bu arada Menajerimi Ara dizisi de uyarlama)
    Keşke yenilere de bir şans verseler biz de artık özgün, mantıklı ve yeni şeyler izleyebilme şansına kavuşsak...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet Tatlı Hayat da uyarlamaydı. İnsan farkediyor zaten. Çünkü uyarlama dizilerin çoğu hani tercüme yaparsın çok kötüdür, tercüme olduğu sırıtır aynen öyle sırıtıyor. Örnek vermek gerekirse yine yıllar önce DADI diye bir dizi gelmişti. Baktım Allah Allah bu dizide bir tuhaflık var, o zaman da daha böyle araklama diziler belki yoktu. Bir tuhaflık var, bir tuhaflık var sanki dizi aslında BBC dizisi hatta uşağın adı Peter ama Pertev yapmışlar! Sonra baktım meğer gerçekten yabancı diziymiş! Her şeyden önce bizde "uşak" olmaz, hani mülti milyarder film yıldızı isen, malikânede yaşıyorsan belki özenip uşak tutarsın da, Türk aile yapısında öyle İNgilizler gibi "uşak" yoktur, yine öyle dadı olmaz, (evin beyine diklenen, alay eden vs. aynısı Tatlı Hayat'ta da vardı hangi Türk ailesinde evin çalışanı evin beyine diklenir, alay eder, iğneli laflar sokar? Koyarlar kapının önüne! Zaten bizde öyle üç oda salon evde dadı ne arar? Yardımcı kadın gelir, siler, süpürür, parasını alır güle güle kirletin der gider. 15 gün sonra yine gelir) velhasıl hepsi sırıtıyor. Menajerimi Ara'ya bakar bakmaz o SUNİLİK, o YAPAYLIK rüzgâr gibi yüzüme çarptığı için bakamıyorum. Gerçekten yüzsüzlük bu.
      Şans vermezler Kamerciğim, onların burnu Kaf Dağı'nda.
      Çok teşekkürler yorum için.

      Sil
  15. Kesinlikle kayılıyorum. Yıllardır söylerim çevreme de. Ya eskiden gerçekten uyarlama olurdu bunlar plastik, kötü kokan çin malları gibi taklit.
    Senaryo yazmak öyle basit iş değil. Yazdım biliyorum. Böyle birukim isteyen bir işi yapacak totolu adam zor bulunur, herkes şan için atıliyor sonra da böyle abuk sabuk işler çıkıyor ortaya. Genel seviye düşünce ülkede, her şey böyle ucuzluyor işte.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hay ağzına sağlık Nagihancığım, plastik, kötü kokan Çin malları gibiler. Daha başlar başlamaz anlıyor insan bir tuhaflık olduğunu, bir yapaylık olduğunu. Kesinlikle basit bir iş değil. Sonuçta büyük paralar verip Şahin Tepesi'ni çekip, 4 bölüm sonra final yapıyorlar.

      Sil
  16. nasılsıın. deprem olmuş, hissetin miiii :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İyiyim teşekkürler, sen nasılsın?
      Çok hafif hissettim....sosyal medyada abartıyorlar:)

      Sil
  17. Her şeyin taklidi, korsanı var. Yeniden çekmekle aklanılmıyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çanta, ayakkabı gibi değil mi?:)
      Ama taklitler asıllarını yaşatır.

      Sil