"Neredeyse hiç uyumuyor, sabah 08.00'de brifinge çıkıyordum. Zayıflıktan Colt tabancam belimde düzgün durmuyor, sarkıyordu. Ceketin üst cebinde de Kırıkkale tabancam var. Komutanımız bıyıksız. Benim de bıyıklarım var ya, sanırım o yüzden her brifingde "kılık, kıyafetini düzelt." diyor. Ben tabancamı, palaskamı düzeltmeye çalışıyorum ama zayıflıktan bir türlü düzelmiyordu. Paşa dobra dobra "bıyıklarını kes" dese keseceğim ama demeyince Laz inadımdan kesmiyorum:) Bıyığım iç hizmet yönemeliğine uygun olduğu için bir şey diyemiyordu. :)
Haber alma şubesi mülhakı olduğumdan başkaları dinlenebiliyor, ABD'den gelen şovları seyretmeye gidiyordu ama bana dinlenme yoktu. 'Show' kelimesini ilk kez burada duyduk.
Herkes şovu seyretmeye gidiyor, bizim şube müdürümüz Nedim Özaltan da şiş kebap hazırlatıyordu. Büyük yemek çadırında veya yakınında şömine benzeri özel bir fırın yapılmıştı. O sırada tugayımızın büyük kısmı da geldi.
Bizdeki kantinlere orada PX deniyordu. Subay, astsubay tüm personele her sabah dağıtılan tüketim maddelerine de aynı ad verilmişti: Bir paket sigara veya çiğneme tütünü, kibrit, sakız, üç, beş tablet çikolata, haftada bir veya daha seyrek traş sabunu, banyo sabunu, diş fırçası, macun, konservelerle bilikte ısıtmak için tavla taşı kadar minik bir tablet (iki taşın arasına konup, kibrit çakınca bir konserveyi ısıtıyordu) , su arıtma tableti (klor tableti), Lucky, Chesterfield, Camel, Cool marka sigaralar. Sigara içmeyenler paketleri biriktirip 10 tane olunca bir tane onluk paket alıyorlardı. Ben sigara içmediğim için, Türkiye'ye dönene kadar tam 70 paket biriktirmiştim. Sigara tiryakisi kayınbiraderime iyi bir hediye olmuştu. Ayrıca ilk Coca-cola' yı burada içtik.
Kore'deki aşçılar pilav yapmasını bilmiyorlardı, pirinci tuzlu suda haşlıyor, lapanın üzerine biraz margarin, salça, biber karıştırıp yiyorlardı. Annemizin ya da eşlerimizin yaptığı pilav gibi olmuyordu tabii. Sabahları sofrada süt tozundan süt, greyfurt suyu, fıstık ezmesi oluyordu, siyah zeytin yoktu, yeşil zeytinle, bildiğimiz hıyar turşusu da şekerliydi. Kışın karavanayla dondurma da çıkıyordu. Koreliler yiyeceğe "çap çap" diyorlar ve ellerini ağızlarına götürerek yiyecek istiyorlardı.
Kışın çadırlarda sıksık yangın çıkıyordu. Tugay komuta yerinde üç kez yangın çıkmıştı. Sobayı fazla açınca, borudan alev çıkıyor ve çadırı tutuşturuyordu. Ben akşamdan bir matara su ısıtıyor, sonra sobayı söndürüyordum. Isınan matarayla uyku tulumumun içini ütülüyordum ama yine de çok üşüyordum. Kore kışın buz gibi soğuk, yazın tropikal sıcak bir yerdi.
Karargahın yemekhane çadırında yangın çıkınca hepimiz söndürmeye ve kurtarabildiğimiz eşyaları kurtarmaya koştuk. Bir de ne görelim? Bildiğimiz siyah zeytinler, peynirler, piliçler, BM tatlısı (üzüm, ananas, armut ve muzdan oluşan kompostoya Birleşmiş Milletler tatlısı diyorduk)ortaya çıkmaz mı? Meğer bizden saklamışlar. :)
Generalimiz, komutan muavini, kurmay başkanı ve Amerikalı irtibat subayı yemekleri ayrı yiyorlardı. Sebebi anlaşıldı. :) Biz de bizden esirgenen yiyeceklerle kendimize bir güzel ziyafet çektik. :))))) "
Haber alma şubesi mülhakı olduğumdan başkaları dinlenebiliyor, ABD'den gelen şovları seyretmeye gidiyordu ama bana dinlenme yoktu. 'Show' kelimesini ilk kez burada duyduk.
Herkes şovu seyretmeye gidiyor, bizim şube müdürümüz Nedim Özaltan da şiş kebap hazırlatıyordu. Büyük yemek çadırında veya yakınında şömine benzeri özel bir fırın yapılmıştı. O sırada tugayımızın büyük kısmı da geldi.
Bizdeki kantinlere orada PX deniyordu. Subay, astsubay tüm personele her sabah dağıtılan tüketim maddelerine de aynı ad verilmişti: Bir paket sigara veya çiğneme tütünü, kibrit, sakız, üç, beş tablet çikolata, haftada bir veya daha seyrek traş sabunu, banyo sabunu, diş fırçası, macun, konservelerle bilikte ısıtmak için tavla taşı kadar minik bir tablet (iki taşın arasına konup, kibrit çakınca bir konserveyi ısıtıyordu) , su arıtma tableti (klor tableti), Lucky, Chesterfield, Camel, Cool marka sigaralar. Sigara içmeyenler paketleri biriktirip 10 tane olunca bir tane onluk paket alıyorlardı. Ben sigara içmediğim için, Türkiye'ye dönene kadar tam 70 paket biriktirmiştim. Sigara tiryakisi kayınbiraderime iyi bir hediye olmuştu. Ayrıca ilk Coca-cola' yı burada içtik.
Kore'deki aşçılar pilav yapmasını bilmiyorlardı, pirinci tuzlu suda haşlıyor, lapanın üzerine biraz margarin, salça, biber karıştırıp yiyorlardı. Annemizin ya da eşlerimizin yaptığı pilav gibi olmuyordu tabii. Sabahları sofrada süt tozundan süt, greyfurt suyu, fıstık ezmesi oluyordu, siyah zeytin yoktu, yeşil zeytinle, bildiğimiz hıyar turşusu da şekerliydi. Kışın karavanayla dondurma da çıkıyordu. Koreliler yiyeceğe "çap çap" diyorlar ve ellerini ağızlarına götürerek yiyecek istiyorlardı.
Kışın çadırlarda sıksık yangın çıkıyordu. Tugay komuta yerinde üç kez yangın çıkmıştı. Sobayı fazla açınca, borudan alev çıkıyor ve çadırı tutuşturuyordu. Ben akşamdan bir matara su ısıtıyor, sonra sobayı söndürüyordum. Isınan matarayla uyku tulumumun içini ütülüyordum ama yine de çok üşüyordum. Kore kışın buz gibi soğuk, yazın tropikal sıcak bir yerdi.
Karargahın yemekhane çadırında yangın çıkınca hepimiz söndürmeye ve kurtarabildiğimiz eşyaları kurtarmaya koştuk. Bir de ne görelim? Bildiğimiz siyah zeytinler, peynirler, piliçler, BM tatlısı (üzüm, ananas, armut ve muzdan oluşan kompostoya Birleşmiş Milletler tatlısı diyorduk)ortaya çıkmaz mı? Meğer bizden saklamışlar. :)
Generalimiz, komutan muavini, kurmay başkanı ve Amerikalı irtibat subayı yemekleri ayrı yiyorlardı. Sebebi anlaşıldı. :) Biz de bizden esirgenen yiyeceklerle kendimize bir güzel ziyafet çektik. :))))) "
O zamanki şartlara göre yemekleri güzelmiş birde saklanan yiyecekler var tabi. Her dönemde hile hurda var .
YanıtlaSilsevgilerimle annem.
Gerçekten güzelmiş, düşün ta 1952, hem de sıcak savaş. Maalesef öyle. Benden de sevgiler kuğu kızım.
SilYa arkadaş bu türk insanında mı bir sorun var yoksa her millet böyle mi? Anlamadım. Be adam askerden be diye yiyecek saklarsın? Sen ne yiyorsan onlarda ondan yesin. Ya da sende onlar ne yiyorsa ondan ye... Ne zaman herkes eşit olacak çok merak ediyorum doğrusu! Sevgiler...
YanıtlaSilKişilik meselesi sanırım sevgili bahar tanrıçası, babam diye söylemiyorum o olsaydı asla böyle bir şeye izin vermezdi, herkes ne yiyorsa ondan yerdi ama işte bazıları bencil oluyor. :( Sevgiler..
SilHiç bilmediğimiz yönleri okumak çok enteresan Müjde.Bu kaymak tabaka her dönem var ve hep bana hep bana demeye devam ediyorlar...Ama işte bir yangınla foyalar ortaya çıkmış.
YanıtlaSilDeğil mi?:) Derler ya gerçekler saklanmaz minicik bir çatlaktan bile gün ışığının geçmesi gibi ergeç ortaya çıkar.
SilBinlerce km uzaktan canını feda etmeye gelmiş askerlerin rızkına göz koyup saklamak, şiş kebaplarla beslenmek nasıl bir iğrençlik? İnşallah bir yerlerinden çıkmıştır.
YanıtlaSilÇok ilginç detaylar öğreniyoruz sayende Müjdecim. Kalemine sağlık...
Ah Zeugma'cığım, ne diyeyim ki?:( ama bak Allah razı gelmemiş ortaya çıkartmış bir şekilde:)sen de sağol canım.
Silay,bizim mendebur mu gitmiş yoksa oaralara da dedim bir an,yok Müjdeciğim,bu millette bu uyanık geçinme kafası var ve düzelmesi imkansız.Galiba umudumu kaybettim ben artık.Askeri disiplini severim,öyle yetiştim ama kendim de kuralcıyım.Kuralsız,disiplinsiz insanlara tahammül edemem.Ama al bak,yıllar önce askeri alayda olana bak.Ay bizim gibileri bir adaya atsınlar,gelen giden de olmasın,ölene dek kimseden habersiz yaşayalım orada,yani başka çaresi yok artık....
YanıtlaSil:)))))Sevda'cığım bu kara günlerde güldürdün yeminle:))işte her meslekte, her apartmanda, her kurumda oluyor böyleleri maalesef. Bence onlar gibileri bir adaya atsınlar, biz burada kalalım, onlar orada birbirlerinden onu, bunu saklaya, gizleye yaşasınlar.
SilÇifte standartlar o zaman da geçerliymiş. Ama hiçbir şey gizli kalmaz eninde sonunda bir faş eden bulunur.
YanıtlaSilMaalesef her zaman oluyor çifte standart tigrisciğim.
SilAllah aşkına nedir bu türklerin dalavereleri anacım yok biz iflah olmayız içimiz kötü hep bir bencillik yazık değilmi o askerlere yiyecekleri paylaşsanız .
YanıtlaSilDemek kore çok soğuk bir yer yazıda çekilmezmiş orda görev yapan bütün ölmüşlerimize rahmet olsun ne zor şartlardalarmış sigaraya da tebessüm ettim ve cola taa o zamandan beri devam eden bir içecek olduğunu öğrendim paylaştığın için sağol canım okuması çok zevkli.
Bencillik tabii ki, Aysel'ciğim, sorma her yerde oluyor maalesef, babam anlatmıştı üç battaniye alırmış zavallı yine de donarmış. Tabii savaştıkları yerler şehir dışı, ormanlık, dağ, tepe ıssız alanlar. Beğendiğine çok sevindim canım, sen de sağol.
SilBu adamların hiç mi vicdanı sızlamamış, yiyecekleri iç ederken? Baban dönene çok mu kilo kaybetmişti?
YanıtlaSilOnu şimdi hatırlayamadım sevgili yazdan kalan. Az buz da değil bir yılı aşkın süre kalmış, Zayıflamış olabilir dediğin gibi...ah işte vicdan meselesi..:(
SilShow'un ilk defa duyulması, Cola'nın ilk defa içilmesi... Ne kadar da değişik. :)) Yemeklerin saklanmasının bencilliği var bir de, çifte standart uygulaması, İnsanlar o dönemden bu yana hala aynı..
YanıtlaSilYa, gerçekten ilginç geliyor ama araştırdım. Coca Cola Türkiye'ye ne zaman gelmiş inanır mısın? 1964 yılında Has ailesinin girişimiyle gelmiş. :))))) yani ben 6 yaşındayken:)Dolayısıyla Kore'ye giden Türkler istisna olmuşlar ve daha önceden coca cola'nın tadına bakmışlar:)))
Silüşüyerek çadırda yatmak zorunda olmak ne zor olmalı ya... sıcak evlerimizin kıymetini bilelim :(
YanıtlaSilÇok haklısın, bir de ne aklıma geliyor, hani arada birileri çıkar orduevlerine sataşır, ucuz yemek yiyormuş askerler. Ya ne ayıp, gitsinler TBMM lokantasına baksınlar. Hangi askerin maaşı vekil maaşı gibi yüksek? Ya da sanki askerler hiç evlerinde yemek yemiyor sürekli orada yiyor. Kendimden biliyorum yazları birkaç kez giderdik o kadar, kışın hiç gitmezdik orduevine, hele babam ölünce giriş kartı bile çıkartmadım, adım atmadım bir daha....
SilVekiller dururken askerlerin yedikleri mi laf edilirmiş ya. Haklısın...
SilSorma ya, oraya zaten öyle generaldi, amiraldi gelecek hali yok, gelse gelse emekli olmuş, 70 yaşına gelmiş, eski asker arkadaşlarıyla iki çift laf etmeye gelen, veya yakın bir yerde mütevazi maaşla çalışan asker çocukları, işte 40 yılda bir hadi hava güzel diyerek iki dondurma yemeye gelenler var, ben kendimden biliyorum. Yıllar önce 24 yaşındaydım, Harbiye'de bir mobilya mağazasında üç kuruş ücretle çalışıyorum, ucuz diye bazen orduevinde yemek yerdim ama uzak diye çoğunluk daha yakındaki büfelerden, dönercilere giderdim. (o zaman et yiyorum tabii:) bunu dile dolamak ayıp, sonuçta albay, yarbay olsun trilyonlar almıyorlar hele hele üç çocuğu olsa okutsa, arada bir de bizim gibi boşanma filan yaşanmışsa, iki yakası bir araya zor geliyor...hepsini yaşadık biz bunların....yani şu yaşadıklarından sonra yazdan yaza adamcağız orada ucuza çorba içmiş, yemek yemiş, yemekler de portakallı ördek değil, (belki bilmeyen olur::)))bildiğimiz ev yemekleri çıkardı, köfte patates, işte sebzeli etli birkaç yemek, vs. adam güneydoğuda şehit oluyor, üç kuruş yemeği mi göze batıyor? Anlamıyorum....
SilHer şeyden önce vatanımızı emanet ettiğimiz insanlar onlar. İki tabak yemeği laf etmek ayıp elbette. Eşimin dedesi de albay olduğu için onlar da sağlığında orduevlerinden yararlanmışlar ailesiyle. Sonrasında adım dahi atmamışlar. Gitseler nolcak, kime ne. İş nankörlüğe varınca iki tabak yemek de laf olur...
SilNe güzel dedin arkadaşım, bak sen de tanık olmuşsun, bu konuda çok dolu olduğumdan yazdım uzun uzun. :( ben de 2004 itibarıyla adım atmadım.
SilHer şerde bir hayır vardır derler ya Müjde'm yangın saklananları gerçek sahiplerine sunmuş.:))
YanıtlaSilBu sadece bizim insanımıza askerimize özgü olduğunu sanmıyorum (olmasını istemesek de) dünyanın her yerin de vardır.
Askerlerin geliri eskiden böyle değildi, ki birileri totolarını ceylan derilerine yayıp milyonları götürürken hayasızca askere polise helaldir aldığı her kuruş.
Biz 6 kardeşiz ve Babacığım bir tek maaşla okutup hayata hazırladı giysileri önce annem sonra ablam dikiyordu yıllarca sürdü öyle bir giydiğini bir kenara atan değil büyüyenin giysileri kardeşlerine kaldığı yıllardı hiç de utanmazdık utanılacak bir şey değildi çünkü hatta eğlenirdik bile bu konu da:)
.Babanın bıyık olayına çok güldüm ,babam da bıyıklarını uzatırdı nedense bıyıksız baba olmaz gibi gelirdi bana da çok severdim o halini:)) Sen babanı yazdıkça benim de anılar canlanıyor .Tüm uğurladıklarımız nurlar içinde olsunlar.
Aynen öyle olmuş Hatice'm. Haklısın:)
Silİnanır mısın bizde de öyleydi, (bu konuda çok doluyum az yukarıda sevgili kahve yanı arkadaşıma cevabımdan da anlaşılıyordur:) rahmetli annem babamın çoraplarına yama yaparmış, bizim de, albay olana kadar öyle oturma grubu, yatak odası takımı vs. hiç yoktu, ben hatırlıyorum ilkokula başladım, düşün 48 de evlenen insanlar, ta 64 - 65 gibi ancak normal insanlar gibi oda takımı alınmıştı eve. Utanılacak değil gurur duymalısın. Ben de hiç utanmadım. Sonradan yama mama unutuldu tabii, tüketim toplumuna dönüştük.
Ben ne yazık ki, haırlamıyorum:)çünkü sonradan hiç uzatmamış. Hatta ilk kez bıyıklı resmini görünce çok şaşırmıştım:)))
Aminnnn canım. Sağol.
Babacağının anıları kitap olması gerekir..bir başka ülkede başkaları için savaşmak. .o zor şartlarda aileden sevdiklerinden ayrı olmak..gidipte donememek....ne kötü şu savaş denen..
YanıtlaSilBabacığına rahmetler olsun..paylaşım için teşekkürler arkadaşım. .sevgiler
Sorma yaa, 700 küsur şehit var Kore tepelerinde:(((yine babam şanslılardanmış. Aminnn, çok teşekkür ediyorum.
SilSevgiler.
bunu hatırladım ne güzeldi duyguluyduuuu :)
YanıtlaSilBabam adına çok teşekkür ediyorum. :)
Sil