Birazdan konuyu sevgiden, sevgisizlere getireceğim. Sevgisizler, bu fotoğrafa yakından bakınca "Ay! Yastığı tırmalaya tırmalaya haşat etmiş. Asla evime kedi almam. Gebersin sokakta" der; çünkü onlar için yastık yani parayla alınan şeyler bir canlı varlıktan daha kıymetlidir. (Evet bizim ev, bu da Ekim ayında on gün bende kaldıktan sonra yuvalandırdığım kedicik. Yaşım genç olsa, bir 16 yıl, bir 18 yıl ona da bakmak isterdim. Ağlaya ağlaya verdim; valla...on günde bağlanmışım....bir saat ağladım. Maşallah benden çok daha iyi maddi olanaklara sahip, kalabalık, bahçeli evi olan bir ailede, misler gibi bakılıyor. Videolar attılar, fotolar attılar. İçimi rahatlattılar. Onlar da çok mutlu olsun. Üstelik iki kedi ablası var)

Şimdi, sevgililer günü münasebetiyle tam tersi sevgisiz insanlarla ilgili bir şeyler paylaşacağım sizlerle.
En tehlikeli vatandaş tipini paylaşacağım.
Kime göre en tehlikeli diye sorarsanız; bana göre en tehlikeli insan tipi bu.
Yıl 2009...ilk kedim Prenses kızım tam 18 yaşında ve son günlerini yaşıyordu. Bu da resmi. Öteki dünya gerçekten varsa, umarım bir başka boyutta beni bekliyordur güzel kızım.

Çocuğum dedim ya, çok hastaydı. Su bile içemiyordu. Serum alıyordu ve taksi pahalı diye otobüsle eve dönüyoruz...
Yanıma Keçiören'in nefret ettiğim - valla nefret ediyorum kimse kusura bakmasın - kocakarılarından biri oturdu. İlla ki, Prenses'i gördü. Aramızda geçen konuşmayı hiç unutmadığım için yazıyorum:
- Kedi hasta mı?
- Evet. Doktordan geliyoruz.
- Ne kadar para ödedin? ( Lan, bir geçmiş olsun de!)
Yok, hemen aklına para geldi! Ne cevap verdim şu an aklımda değil. Büyük ihtimalle kıskanacağını hissettiğimden ne ödediğimi söylememiş geçiştirmişimdir)
- E, madem hasta bunu bırak, yenisini al!
- Nereye ? (O anda dumura uğradım!)
- Bırak, birisine ver.
- Siz, çocuğunuz hastalanınca atıp; yenisini mi alıyorsunuz? (e, kendi kaşındı)
Valla ne cevap verdi, bir cevap verebildi mi? Şu an hatırlamıyorum tam 16 yıl oldu. Hatta olayı o zamanki bloğumda paylaşmıştım. Sevgili Arzu hatırlar çünkü bu olay onu da çok rahatsız etmiş ve unutmamıştı.
İşte arkadaşlar, ben en tehlikeli insan tipi olarak bu sevgisiz ve hayatının odak noktası, hayatının en önemli şeyi para olan insanları görüyorum. Katılırsınız; katılmazsınız o sizin bileceğiniz iş.
Böyle bir kocakarı da oturduğum apartmanda vardı. Bir ara, yoldan gelen geçen çolukçocuğa seslenip; kedilerin suyunu, mamasını attırıyordu. Yaz günü, altına minder koymuş, oturuyor. Ben de elimde elektrik veya su faturasıyla geldim. Gördü. Hemen sordu:
- Ne kadar fatura geldi?
- Niye teyze? Sen mi ödeyeceksin?
Kedilere kuru mama koyuyorum? Hemen sorar:
- Kaç lira veriyon bu mamalara?
Elimde, 5 litrelik su ile görür. Hemen sorar:
- Kedilere içme suyu mu veriyorsun? (Yok daha neler!)
- Yok teyze, para mı dayanır? Musluk suyu koyuyorum.
(Çünkü aklı parada. Bu ağzı var dili yok hayvanlar karda, kışta ne yer, ne içer düşünemez. Komşusu bunlara mama alıyor ne iyi yapıyor demez. Diyemez! İlla parasını soracak ve eğer söylersem beni "Zengin" (!) sanacak bu sefer de haset edecek! (Ben o paraya kaç tane ekmek alırım, peynir alırım, zeytin alırım bu kız, parayı kedilere veriyor!" diyecek! (Bu arada hepsi benden zengin, arabam yok, bulaşık makinem yok, pahalı telefonum yok, öyle iphone filan meraklısı olmadım benim neyime işte en ucuzundan bir telefon aldım; bozulana kadar kullanırım. Bozulunca yine en ucuzundan başkası...) Ama sırf kedilere kuru mama, su koyuyorum diye beni zengin sanıp; haset ediyor! Eve girince ya tabak kıracağım, ya ayağım kayacak düşeceğim! Valla yemin ederim bir şeyler oluyor. Dinlere inanmasam da, gözlerden çıkan negatif enerjiye inanıyorum çünkü. Halbuki kaç kez felçli kedi tedavisi, hasta kedi tedavisi için parasız kalıp yazıcımı, bilgisayarımı, hediye televizyonumu sattım. Komşularım şahit. Gördüler çünkü
Neyse, çok yeni başıma gelen olay:
Çarşamba günü (12 Şubat günü) otobüsteyim. Yanıma yine Keçiörenli kocakarılardan biri oturdu. (Kocakarı diyorum ben 18 yaşında çıtırım ya 😂😂😂 Tabii ben de kocakarıyım bakmayın) Neyse, evli miyim, çocuğum var mı, bu soğukta niye dışarı çıktım? Meraklı Melahat!
Te Alla'm!
Mecbur oldum "Kursum var, kurstan dönüyorum" dedim.
- Ne kursu?
- Piyano (gülmeyin ne olur, hep içimde kalmıştı; ayrıca Bücürük'ün kaybının verdiği keder, boşluk hissi, 9 aydır geçmedi, geçmiyor.....terapi niyetine gidiyorum, hem de bunamamak, alzheimer vs. olmamak için....)
- Kaç para veriyon kursa?
- Yine para! Alla'm tüm bu para- para- para diyen kocakarıları vur öldür ! Cinayetten hapislerde çürü. Hayır; ismi T ile başlayan birini öldüreyim de değsin yattığıma. Ülkeye bir iyilikte bulunayım😂😂😂😂
(La, tamam insan merak edebilir de, kolay mı? Zor mu?Bu yaşta zor olmuyor mu? Onları merak edebilir. Kolay değil tabii ki benim yaşımda....Evde piyano var mı, yok mu merak edebilir; yok bu arada evde piyano. Oyuncaktan hallice bir orgum var. Piyano kadar tuşu yok ama yetiyor, ömrüm olursa ucuzundan, dijital olanından, taksitle alırım bir gün belki....gerçek piyano zaten almam, hem maddi gücüm yetmez; hem de gerek yok. Gülsin Onay mıyım gerçek piyano alayım?😂😂😂neme gerek?)
Neyse, beni bıraktı karşında oturan yaşlı kadın dişlerini yaptırmış, geçmiş olsun demek filan hak getire hemen ona da sordu:
- Kaça yaptırdın?
Ben artık dayanamadım. Patladım!
"Neden sürekli her şeyin fiyatını soruyorsunuz? Dişlerini kaça yaptırdın? Niye bir "Geçmiş olsun" demiyorsunuz? Sizin için dünyadaki en önemli şey para mı? Fiyat bilgisi mi? "
- Tabii önemli. Sorarız.. demezler mi! Ay! Ölür müsün? Öldürür müsün?😡😡😡
Bir komşumuz amca vardı. Emekliydi. Eniştesi bunu ne zaman görse
"Maaşın ne kadar oldu?"
diye sorarmış. Çünkü kıskanacak! Haset edecek! Bunun başka açıklaması yok. Mutlaka insanlara maaşını, emekli aylığını sorarlar. Ben, insanlara maaş sormam. En yakın aile üyelerime, kız kardeşime, canım yeğenlerime asla maaşlarını sormadım. Sormam. Ayıptır. Güle güle harcasınlar. Onlar da bana sormazlar. (Size maaşınızı, emekli aylığınızı soran oluyorsa, kıskanacağı için sorar sakın unutmayın ve asla söylemeyin.)
Sonra geçenlerde bir yazıma yazdığım şeyler aklıma geldi. Düğün oluyor, kız liste yapıyor:
Bir metre zincir,
Beş bilezik,
Altın kemer!
Kendisine ayrı, anasına ayrı, halasına ayrı şeyler istiyor! La, Sabancı'ların torunuyla mı evleniyorsun?
Yeminle erkek olsam listeyi caaaart diye yırtar,
"Evlenmiyorum lan! Git, bu listeyi alacak başka bi enayi bul onunla evlen!"
der, çeker giderim.
Yetmiyor, hadi evlendi. Gelini almaya gelecekler.
- Kapı açılmıyor! (para istiyor!)
- Duvağım açılmıyor! (para istiyor!)
- Gelin arabası geliyor, çoluk çocuk arabanın önüne atlıyor. (Para istiyor!)
Hangi ülkede iki insan evlenirken bu kadar para dönüyor?
Adamın teki, televizyona çıkmış. Cennet nasıl bir yer tarif ediyor:
"Yakuttan ağaçlar var, 500 katlı AVM var, ye, ye bitmez sofralar, yiyecekler var! "
La, öteki dünyada yakutu ne yapacağım? AVM niye olsun? Ayakkabı, çanta mı alacağız? Olsa olsa etten, kemikten değil; bir tür zihinsel - bilinçsel enerji/ ruh olarak bambaşka ve maddi olmayan bir boyutta olacağız yiyeceği, içeceği ne yapacağız? Ne AVM'si? Yok, döner - ayran? Valla bunlar insanı delirtirler kendilerine bir şeycik olmaz.
Sonuç olarak, dünyanın en paragöz insanlarıyız. ( Rızkını paylaşmayı sevenler, gözü malda, mülkte, bilezikte, altın varaklı rüküş koltuklarda, pahalı telefonlarda, lüks arabalarda olmayan istisnalar haricinde)
Halbuki bu dünyada en önemli şey para değil; huzur ve mutluluktur. O da alttaki gibi bir şeydir.
Mutluluğun resmi Abidin.
Ruh sağlığınız ve fiziksel sağlığınız yerindeyse, sevgi dolu bir aileniz, eşiniz, komşunuz, sizi koşulsuz seven kediniz, kuşunuz, köpişiniz varsa, mutlusunuz. Huzurluysanız, sizden zengini yok. Ha, diyeceksiniz ki, parasız olmaz. Tabii olmaz. Dedim ya kaç kez eşyalarımı sattım. Kaç kez çorba ekmekle karnımı doyurdum. Kaç kez ekmek parası var mı diye gardıroptaki giysilerimin ceplerimi kontrol ettim ama yine de anlattığım kocakarılar gibi parayı, hayatımın merkezine koymadım.
Ayrıca, parasız kalsanız da kedilerin duası yeter. Yine böyle yıllar önce, ekmek alacak param yok, yemeğim yok, azıcık peynir, zeytin var dolapta - kim bilir yine hangi kediyi klinikte tedavi ettiriyorum - kışlık mantoların ceplerini karıştırıyordum ki, bir çantanın içinden 50 lira çıkmaz mı? E, işte kedilerin duası dedim. Ben, "Bir ekmek parası çıksa yeter, çayım var, peynir filan var" derken, (o zaman ekmek 1 lira filandı), 50 ekmek parası çıkmıştı.
kaynak:Erzincan, Doğu Gazetesi
Ben, parasızlığı bilirim ama hayatımın odağı para değildir. Asla paragöz olmadım. Paragöz insanlardan da nefret ettim. Ne olur siz de paragöz olmayın. Bir, iki gün önce Erzincan'da birisi, kedisini taşıma sepetine koymuş, kapısını kapatmış, yanına da kuru mamasını, mama kabını koymuş ve sokağa, otobüs durağına bırakmış. Erzincan'da hava durumu diye tıkladım gece - 8. Sabah adamın biri bakmış ki, taşıma çantasının içinde soğuktan donarak ölmüş kocaman bir kedi! Hangi şımarık çocuğuna karne hediyesi için alındı? Ya da çocuklar istedi aldılar ama baktılar ki, koltukları tırmalıyor, yok kanepeyi tırmalıyor, (koltuk, kanepeye ucuzundan bir örtü serse sorun kalmayacak) yok yerler kum oluyor, yok masraflı geliyor diye başlarından attılar; çünkü otobüsteki iki kocakarının dediği gibi hayatlarının en önemli şeyi para. O kedinin - 8 derecede donması önemli değil. Haberin ayrıntıları fotoğrafın altındaki Doğu Gazetesi linkinde.
Çok yazdım, başınızı ağrıttım, kusura bakmayın. Buraya kadar okuyanlara çok teşekkür ederim.