25 Temmuz 2024 Perşembe

DÜŞMAN AŞIKLAR 25 - KIZ İSTEME FASLI



Nihayet yedi gün geçip, pazar geldiğinde, Asuman'ların evi, tarçınlı- elmalı kek, peynirli börek, çikolatalı pasta, zeytinyağlı sarma ve bol limonlu kısır kokuyordu. Mutfakta çay fokur fokur kaynarken. Fransız manikürlü, beyaz, zarif parmaklar "İhsan Elibol" yazan zili çaldı. Serap, yardım gerekir diye erkenden gelmişti. Asuman'ın annesi kızı görünce hayranlığını saklamadı.

"Serap hanım nihayet tanıştık. Asuman anlatmıştı ama abartıyor sanmıştım. Bu kadar da güzel olunmaz ki! Tü! Tü! Tü! Maşallah! Hoş geldiniz. Buyrun kızım."

diyerek kızı içeri davet etti. Kız, bu içten iltifata teşekkür ederek içeri girdi.

Asuman

"Ablacığım, senin gelmeni istemekle hata mı ettim acaba? Yani ben oğlan tarafı olsam 'Biz vaz geçtik; Serap hanıma talibiz !' derdim. Hi, hi, hi."

"Asucuğum sen de güzelsin hiç merak etme. Çocuk her kimse bayılacak sana. Yardım lâzım mı teyzeciğim?"

"Yok, yok her şey hazır. Geç salona, bizim beyle tanışın. Bey, bak ünlü yazar Serap Arda."

"Hoş geldiniz efendim. Kızıma imzaladığınız kitabı her gün okuyorum bakın burada, kalem koydum bıraktığım yere. Erkek egemen dünya kısmına kadar gelmişim. Önemli yerlerin altlarını kırmızı kalemle çiziyorum. "

"Hoş bulduk efendim. Sağolun. E, hayırlı olsun bu arada."

"Amin."

O sırada zil çaldı ve Asuman yerinden sıçradı.

"Hi! Geldiler!"

Ancak gelen Fadıl'dı.

"A! Fadıl? Sen ner'den çıktın?"

"Serap hanıma emanetini getirdim."

İsminin söylendiğini duyunca, Serap kapıya koştu.

"Serap, merhaba, hani sen İskandinav ülkelerinde kadın ve siyaset araştırmasını basılı istemiştin ya, işte bitirdim, çıktısını aldım, spiralledim, sizin eve getirdim ama annen burada olduğunu söyledi."

diyerek bir dosya uzattı.

"Sağol, harikasın! Eline sağlık Fadıl."

" Rica ederim, görüşürüz."

Asuman'ın annesi

"Aa! Fadıl bey gitmeyin evladım. Sizin de isminizi hep duyuyorum. Buyrun, buyrun, bir çayımızı için."

Böylece, Fadıl da salona geçmişti ki, kapı tekrar çaldı.

"Ay! Bu sefer kesin onlardır. Nasıl görünüyorum Serap abla?"

"Fıstık gibisin."

"Elbisem olmuş mu?"

"Çok güzel. Sana da çok yakışmış."

Asu, koridordaki vestiyerin aynasında kendisine son bir kez daha bakıp, rujunu dudaklarına yedirirken, annesi kapıyı açtı. Elinde şık bir demet çiçek ve bir kutu çikolatayla Özgür, annesi, babası ve yakışıklı savaş muhabiri ve köşe yazarı girdi.

"A! Özgür!"

"Siz tanışıyor musunuz oğlumla?"

"Eveeet! Aynı gazetede çalışıyoruz."

"Anne? Beğendim dediğin kız bizim Asuman mıydı?"

"Öyleymiş. E, her işte bir hayır vardır."

Özgür, Asuman'dan yaşça biraz büyüktü ve o ana kadar kıza hiç o gözle bakmamıştı. Asuman da keza. Aklından bile geçirmemişti. Asu'ya içten içe hayran olan Fadıl'dı ama henüz kıza açılmak için bir şey yapamayacak kadar ürküyordu. Biraz daha zaman geçmesini bekliyordu. Görücüler gelince, zavallının iyice umudu kırılmıştı. Kendine "Benim gibi sakar, şapşal birini ne yapsın?" diyordu. Halbuki yedi dil bilen bu altın kalpli çocuk, Beyaz Dizi, Pembe Dizi meraklısı, romantik, sevimli Asuman ile harika bir ikili olabilirdi.

Ancak asıl sürpriz herkes salona girince iki kişi arasında yaşandı. Serap, Mehmet'le göz göze gelince afalladı. Sıcacık bir hava dalgası, tüm vücuduna yayıldı ikisinin de.

"SEN! Sen burada ne arıyorsun?"

"A! Serap Hanım! Siz de mi buradaydınız? Ne güzel tesadüf!"

Serap soğukça yanıtladı.

"Bilemiyorum artık güzel mi?"

Mehmet'in dilinin ucuna gelen cevap "Bulunduğunuz yeri güzelleştiriyorsunuz zaten" di ama o gün Asuman'ın günüydü. Serap'ın güzelliğini ön plana çıkartarak, sevimli ama zaten kilosu yüzünden kendine güvensiz kızı gölgede bırakmayacak kadar centilmen ve anlayışlıydı. Tek kaşını kaldırıp alaylı bir tavırla Serap'a sordu:

"Kız isteme faslından sonra Somalili korsanlarla röportaj yapmaya filan gidecekseniz haberim olsun."

"Benim mesleğim bu. Sizden izin alacak değilim."

"Hele bir dene!"

denerken, gözleri, Western kasabasında az sonra silahına davranacak bir kovboy gibi tehlikeli pırıltılarla kısılmıştı. Serap, altın sarısı saçlarını savurdu:

"Hıh!"

Tanışma faslı bitti; herkes masaya geçti. Mehmet, fırsatı kaçırmadı ve hemen Serap'ın yanına oturdu. Bunu mahsus yaptığını anlayan güzel kız, hem kızıyor, hem de mutlu oluyordu. Mehmet, az önce banyo yapmış kızın saçlarından gelen şampuanın ve kulak arkasından hafif yayılan çiçek parfümünün kokusunu içine çekiyor, Serap da genç adamın duş sonrası sürdüğü traş losyonunu alıyordu ki, Asuman elinde ince belli çay bardaklarıyla geldi, annesi de çaydanlık ve demliği getirdi. Kızcağızın babası

"Hanım, çayı bir parmak koy, bir kutu çay dünya para."

deyince, müstakbel dünürler "N'oluyoruz?" der gibi birbirlerine baktılar. Kadıncağız

"Ehem, eşim sağolsun çok tutumludur. Şaka yapıyor."

diyerek durumu kurtarmaya çalıştı. Eşi devam etti

"Bakın şimdi şu sofradakileri başka bir yerde, bir lokantada yemeye kalksanız kaç milyon verirsiniz. "

"Ay, bakmayın siz, latife yapıyor."

"Ben, bu kadar çok şeye ne gerek var dedim. Çay, bisküvit en güzeli ama beni dinlemediler."

"Ay, çok şakacısın hayatım!"

Kadıncağız yine eşinin yaptığını düzeltmeye çabalıyor; Asuman renkten renge giriyordu. Özgür'ün annesi içinden "Lahavle" çekmeye, bir kocasına, bir oğluna bakmaya başladı. Serap, Mehmet ve Fadıl Asuman'ın utandığını görerek üzülüyorlardı. Yediler, içtiler ve kahvelerini içmek üzere masadan kalkarken, babaları

"Asuman, tabaklardaki artık kekleri, pastaları filan atma sakın, ben yerim, ziyan olmasın. Dünya para. Yazık, günah."

diyordu.

Mehmet, hemen Serap'ın yanındaki koltuğa oturdu. Laf, dönüp dolaşıp görücü usulüyle kız istemeye geldi. Serap,

"Bir feminist olarak görücü usulüne karşı olsam da, Asuman'ın hatırına bu konuda nutuk atmayacağım. Ama kızlar, da erkeklere görücü gitseydi eşitlik olurdu en azından."

Asu'nun annesi "Ay, çok tatlısınız Serap hanım!" derken, herkes kahkaha attı. Sonra da bu konuyu konuşmaya daldılar.

Mehmet, Serap'a fısıldadı.

"Valla benim hiç itirazım olmaz. Dip, köşe temizlik yapar, seni beklerim. Çikolatalar bitter olsun."

Serap da fısıldadı:

"Rüyanda görürsün! Ukala!"

"Yeminle senin için ellerimle yaprak sarardım."

"Zevzek!"

Mehmet kahkaha atarken, Özgür'ün babası Mehmet'e döndü:

"Mehmet bey oğlum siz ne diyorsunuz ünlü bir gazeteci ve köşe yazarı olarak?"

diye sorunca, Mehmet fikrini

"Valla Hidayet amca, görücü usulünün modası geçti; ben direkt sevdiğim kızı kaçırmaktan yanayım."

diye açıklarken, " kaçırmaktan yanayım' bölümünü Serap'ın boncuk mavisi gözlerinin ta içine bakarak söyledi.

Kahkahalar odayı çıtlattı. Asuman'ın annesi

"Ay, ilahi, kaçırırım kızı diyorsunuz?"

"E, zaten adım maçoya çıkmış. Hem aşkta ve savaşta her şey mübahtır değil mi?"

derken Serap'a göz kırptı.

Cimri baba kahkahalarla güldü

"Ha, ha, ha, tuttum bu adamı valla. Hem masraf olmaz."

Fadıl,

"E, bir de at lâzım o zaman Mehmet abi. Böyle bembeyaz."

Mehmet, Fadıl'a dönüp

"Fadılcığım, ata gerek yok, bir sarman, bir tekir" .

Sonra Serap'a bakarak gülümsedi ve "iki yavru kediyle sevdiğim kıza her istediğimi yaptırabilirim." diyerek cümlesini bitirdi.

Serap

"A-ha-ha-ha! Çok komik!"

diyerek Mehmet'e ateş çıkartan gözlerle bakarken, yakışıklı adam kahkahayla gülüyordu. Asuman'ın annesi

"Haydi kızım yemeğin üstüne bir güzel kahve yap bize...şöyle köpüklü köpüklü..."

deyince eşi

"Kızım, her fincana yarım çay kaşığı kahve koyacaksın. Dünya para! "

Özgür'ün annesi, hava çok sıcakmış gibi elbisesinin yakasını silkelemeye başladı.

Serap, Asuman'ın peşinden mutfağa gitti.

"Asucuğum, şuna bol acı biber ve tuz dök. Bunu Mehmet'e vereceğiz!"

"Ay! Serap abla! Yazıııkkk...."

"Yazık değil! Hak etti ukala!"

"Serap abla sevdiğim kızı kaçırırım derken senin gözlerinin ta içine bakıyordu!"

"Gebersin!"

Ama içinden "Ah, keşke!" diyordu. Asuman kahveyi pişirir, Serap fincanları hazırlarken, odada sohbet sürüyordu. Kadıncağız kolonya dökmediğini hatırlayıp kolonyayı alınca, eşi yine atıldı:

"Hanım kolonyayı iki damladan fazla dökme. İki damla dökeceksin. Yazık, ziyan oluyor, halıya dökülüyor. Bir şişe kolonya dünya para."

"Ay! Ehem---ehem....eşim biraz tutumludur da....espri yapıyor."

Özgür'ün annesi, eliyle yelpaze yapmaya başlarken, kızlar kahveleri getirdiler.

Mehmet, kahve fincanını aldı, ağzına götürdü ve bir yudum içince, gözleri yuvalarından fırladı, ağzından, burnundan, kulaklarından dumanlar çıksa ejderha gibi olacaktı.

"HIIAAAHHH!

Ayşe hanım telaşlandı:

"Aaa! Hay Allah! Adettir, tuzlu, biberli kahveyi damat adayı içecekti, karıştırdın mı kızım?"

"Ayşe teyzeciğim Asuman karıştırmadı, ben karıştırmışım! Kazara tabii!"

Serap, tekrar Mehmet'in yanındaki koltuğa oturdu. Gözlerini genç adamın yaşlar gelen gözlerine dikti:

"Afiyet olsun! Kız kaçırmak nasıl oluyormuş bir daha anlatsana!"

"Vız gelir. Senin elinden zehir olsa içerim."

Ayşe hanım büyük bir bardak su koşturdu.

"İç çocuğum."

Mehmet, gözlerinden yaşlar akarak bardağı bir dikişte içti.

Yalancıktan "Ay! Nasıl da karıştırmışım! Tüh!" derken, Serap'ın gözlerinin içi gülüyordu.

"Teşekkür ederim."

"Afiyet olsun çocuğum."

Kadın bardağı götürürken, yakışıklı köşe yazarının dili, damağı, boğazı yanıyordu ama kimin umurunda? Kıza muzip muzip baktı:

"Cadı!"

" Hak ettin."

"Tamam, kabul."

Güzel ve yakışıklı kendi aralarında soğuk savaşa devam ederken, Ayşe hanım, biberli kahve konusunu unutturmak istedi.

"Sahi Fadıl bey oğlum siz de bekarmışsınız."

"Şey evet ama evlilikten korkuyorum biraz ben."

"A? Niye ki çocuğum. Elin yüzün düzgün, bak yedi dil biliyormuşsun, kızımdan biliyorum."

"Şimdi şöyle: Mesela evlendik, karı - koca oturup dizi izlerken gaz çıkartırsam ne olacak? Yani bunları da düşünüyorum."

Odadakilerin çoğu az kalsın kahvelerini püskürtecekti.

Serap, Fadıl'ı dürttü.

"Fadıl! Allasen!"

"Evet ama bu da önemli."

Asuman'ın annesi

"A ,ha, ha, ha, balkona çıkarsın çocuğum. "

diye önerdi.

"Hmm...evet onu da düşündüm ama bu sefer de ikide bir ikide bir balkona niye çıkıyor demesinler?"

Serap

"Fadıl! Allahaşkına! "

O sırada Mıstık.

"Anne, Özgür abinin babası tuvaletten çıksın! Çişim geldi."

dedi. Tam lafın üzerine Özgür'ün babası yanlarına geldi.

"Geldim çocuğum geldim. Banyo boş."

"Ay, kusura bakmayın çocuk işte...."

"Estağfurullah, estağfurullah..."

" Mıstık, beyaz çişse sifonu çekme oğlum."

"Biliyorum baba."

Misafirler şaşkın şaşkın küçük çocuğun babasına baktılar.

"Sadece sarı çiş olunca sifon çekin diye tembihliyorum. Beyaz çiş olunca sifon çekmeye gerek yok. Her çekişte 8 litre su gidiyor! Dünya para. "

Özgür'ün annesi daha fazla dayanamadı. Poposuna iğne batmış gibi koltuktan fırladı.

"Ay! Fena oluyorum ben! Aaaa! Hidayet, Oğlum! Toparlanın gidiyoruz! Ben bu adamla dünür filan olmam! Çok cimri ayol! Bununla akraba olursak çişimize bile karışır. Hadi kalk! Kalk! Kusura bakmayın han'fendi. Kızım sen de kusura bakma çok tatlısın, çok da güzelsin ama bu iş olmaz. Sakın yanlış anlama."

"Ben cimri değilim efendim tutumluyum! Gidersen git! Boşuna dünya masraf yaptık! Ner'de market fişi? Kızım market fişini getirsene yufka, süt, kakao, dünya para!"

"Babacığım fiş yok; çöpe attık herhalde."

"Aaaaa! Üstüme iyilik sağlık! Hadi Hidayet! Sen de Özgür! Han'fendiciğim, Asumancığım kusura bakmayın. Elinize sağlık. Çok zahmetler verdik."

Asuman'ın annesi, boynu bükük, özürler dilerken Özgür, ailesi, Mehmet ve Fadıl gitti. Asuman ise babasının cimriliğine ilk kez kızmadı hatta sevindi. Çünkü, Özgür'e o da hiç başka gözle bakmamıştı. Serap, üzülmesin diye Asu'ya sarılınca, kız, durumu ona da söyleyince, içi rahat etti. Dünya para İhsan ise hâlâ çöpte market fişini arıyordu. 😂😂😂


BÖLÜMLER

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder