19 Temmuz 2024 Cuma

DÜŞMAN AŞIKLAR 9 - VE KIYAMET KOPAR

Mehmet ayağa kalktı. Kız, ünlü olduğunu anlamasın diye, iş yerinin elemanlarına verdiği eski bir arabayla geliyordu buluşmalarına.

"İzninle, hemen dönerim."

"Tabii ki...."

Mehmet telaşla kalktı ve telefonunu masada bıraktı. Nasılsa birkaç dakika sonra dönecekti. Kapıdan dışarı çıkarken telefonuna mesaj geldi. Serap

"N'oluyoruz yahu? İkide bir mesaj geliyor. Geçen buluşmamızda da öyleydi. Hadi ben Mehmet maçosuna laf yetiştiriyorum ama buna ne oluyor? Muhasebeci değil mi? Yoksa? Yoksa? Yoksa? Serap'ın aklına en kötüsü gelmişti:

"Sakın bir kadınla mesajlaşıyor olmasın? Allah için hem çok yakışıklı, hem karizmatik. Muhasebeciden çok, Marlboro reklamındaki havalı kovboya benziyor. Aynı anda iki kızı birden mi idare ediyor yoksa? Telefonuna baksam diyeceğim ama şifresi vardır ama annem gibi uğraşmamak için şifresiz telefon kullanıyor olabilir. Eğer daha ilişkimizin başında beni aldatıyorsa öğrenmiş olurum. Bir şansımı deneyeyim, telefonuna göz ucuyla baksam yeter. Yok, yok bana yakışmaz!"

dedi. Ama bir saniye sonra

" Bal gibi yakışır!"

diyerek telefonu kendine çevirdi ve şans ondan yanaydı. Telefonu şifre istemiyordu. Anlaşılan genç adam da annesi gibi her seferinde şifre yazmaktan hoşlanmıyordu. Biraz baktı ve güzel mavi gözleri fal taşı gibi açıldı. Ağzı açık kaldı. Bu Mehmet Foçalı'nın Twitter hesabıydı!

"Hayır! Hayır! Hayır! Hayal görüyor olmalıyım! Olamaz! Ahmet, Mehmet Foçalı olamaz! Nasıl olur?"

Güzel kız bir yandan da kapıya bakıyordu yakalanmamak için. Başka bir yere tıkladı: Mehmet Foçalı - Google hesabınızı yönetin yazıyordu. Başından aşağı kaynar kaynar sular döküldü. Kapıya baktı, Mehmet içeri giriyordu. Telaşla telefonu tekrar masaya koydu. İçinden

"Ben de Serap Arda'ysam, intikamım korkunç olacak."



dedi. Gülümseyerek adama bakarken Mehmet, kızın kafasında aniden beliren sivri, siyah cadı şapkasını ve bir süpürgeye oturduğunu göremedi. :)

Mehmet,

"Çok özür diliyorum." diyerek kızın Fransız manikürlü, uçuk pembe ojeli ellerini avucuna aldı. Güçlü elleri sıcacıktı ve elinden ta yüreğine sanki kuvvetli bir elektrik akımı geçti.

Serap

"Önemli değil."

derken

"Demek Mehmet Foçalı sensin! Can düşmanım! Ezeli hasmım! Bir kaşık suda boğmak istediğim!"

diyordu. Işık hızıyla bir plan yapmalıydı.

"Sahi, benim çalıştığım gazetenin ismini söyledim miydi sana?"

"A, yoo. Söylemedin. Sahi hangi gazete?"

"24 Saat Gazetesi"

"Olamaz! Sen o gazetede mi sekretersin?"

"Evet, niye şaşırdın ki?"

"Ne olacak? Şu ünlü feminist Serap Arda da o gazetede köşe yazarı ya. Tanıyorsundur."

"Tanımaz olur muyum? Her sabah kahvesini, çayını ben götürüyorum."

"Onunla ben de tanıştım."

Şaşırma sırası Serap'taydı.

"NE?"

"Evet, oturduğu sokağa gittim. Evinin önünde bekledim. Hep neye benzediğini merak ediyordum. Baktım senin Serap Arda çıkıyor kapıdan.

Serap duyduklarına inanamıyordu. Yoksa adam her şeyi biliyor ve başından beri kedi-fare gibi onunla oynuyor muydu?

"Aaa?"

"Üzerinde I'm a Feminist yazan bir tişört! Rahat 45 yaşında! Saçında renk renk tokalar! Bıyıklı, bacağı kıllı kıllı. Hemen tanıdım tabii. İsminiz Serap mı dedim. Evet demez mi? Nasıl itici bir kadın! Yani kimseler almamış; o da erkek düşmanı olup çıkmış."

Serap, Mehmet'in arkadaşı Serap Kiremitçi' den söz ettiğini anladı ve rahatladı.

"Hmmm.....neye benzediğini neden o kadar merak ediyordun ki?"

"Şey, bak söyleyeceğim ama kızma bana. Ben, nasıl desem... birazcık ünlü biriyim. O yüzden ilk tanıştığımızda benimle ünlü olduğum için değil, ben olduğum için .....şey yani...lafı dolandırmayacağım. Ben, muhasebeci filan değilim. Mehmet Foçalı'yım. Benimle Mehmet Foçalı olduğum için değil, ben olduğum için çıkmanı istedim. Biliyorum etik değil ama....."

Mehmet cümlesini tamamlayamadı.

"Aaa! Bak sen! Mehmet Foçalı ha? Ünlü köşe yazarı ve savaş muhabiri."

diyen Serap, önündeki büyük Cola bardağını, içindeki üç buz küpüyle birlikte adamın kafasından aşağı boca etti. Tüm başlar onlara döndü. Garson şaşırdı. Mehmet peçeteyle yüzünü, gözünü, üstünü, başını kurulamaya çalışırken afalladı.

"Tamam! Anlıyorum seni ama bu kadar kızacağını tahmin etmemiştim....lütfen affet Ayşe."

"Ayşe değil. SERAP ARDA diyeceksin."

"NE?"

"O kıllı bacaklı, bıyıklı, evde kalmış, kız kurusu tam karşında duruyor!"

"Şa- şaka yapıyorsun!"

"Şaka yapar gibi bir halim mi var?"

" Serap Arda'nın sekreteri olduğun için bozuldun anlıyorum ama...."

"Sekreter değilim ben. Serap Arda'yım. Tıpkı senin gibi benimle ünlü biri olduğum için çıkmanı istememiştim! "

"Hayır! Olamaz! Ben gördüm Serap'ı, tanıştım. Sen o olam...."

Serap, Mehmet'in sözünü kesti:

"O gördüğün benim arkadaşım Serap Kiremitçi'ydi. Sen onu görmüşsün. On beş gün filan önce bana uğramıştı. Üzerinde de o gördüğün tişört vardı. Evet erkekler için canını yakmıyor ve kıllarını almıyor ve onu takdir ediyorum."

"Serap Kiremitçi mi? Hayır! Tamam anlıyorum seni. Serap Arda'nın sekreteri olduğun için çok kızdın bana. Onu bu kadar sevdiğini bilmiyordum eğer..."

"Anlaşıldı. Dur, ehliyetimi göstereyim."

diyen kız, çantasından ehliyetini aldı ve Mehmet'e uzattı. Mehmet, ehliyetteki sarışın güzelin yanında Serap Arda ismini okuyunca şoke oldu. Kız şaka yapmıyordu. Şimdi de onun başından aşağı kaynar sular dökülüyordu.

"Sen....sen...sen gerçekten Serap Arda'sın!"

Serap, önündeki pasta tabağından çikolatalı bir dilim pasta aldı.

"Evet öyle. Colanı içtin, biraz da pasta ye!"

diyerek, Mehmet'in suratına fırlattı. Boş bulunan adamın yüzü çikolatalı kremaya bulandı.

Ondan sonrası film gibiydi. Herkes ikisine bakmaya başladı. Garsonlar ayırmaya çalıştılar. Ama nafile!

"Han'fendi! Beyefendi! Lütfen!"

"Bunu da ye: Çilekli!"

Mehmet, bu sefer kafasını eğerek çilekli pastayı savuşturdu. Serap, ıskaladığına öfkelendi. Bir tane daha aldı. Bu sefer TAM İSABET!

"Tamam anladık, üstüm başım berbat oldu. Herkes bize bakıyor! Kızıyorum artık!"

"Aman çok korktum! Tir tir titriyorum!"

"Şirret!"

"İlk insan!"

"Zilli!"

"Kadın düşmanı maço!"

"Erkek düşmanı cadı!"

"Ne o? Bakıyorum artık bıyıklı, kıllı bacaklı demiyorsun?"

"Tamam, çok güzelmişsin ama bu, gerçeği değiştirmiyor! Güzel bir CADISIN. Uçan süpürgen eksik!"

"Keşke olsaydı da kafanda paralasaydım! Bunu da ye Kivili!"

Herkes bunun bir karı - koca kavgası olduğuna yemin edebilirdi. Nihayet fırlatacak pasta ve tabak kalmadı. Serap, çantasını aldı ve giderken garsona dönerek

"Kırılan, dökülenlerin hesabını bu maço ödeyecek!"

diye bağırdı. Üstünü, başını temizlemeye çalışan Mehmet

"Zevkle! Yeter ki, bir daha karşıma çıkma!"

dedi.

"Zaten ben de can atıyordum. Asıl sen bir daha karşıma çıkma!"

Olanlardan sonra ikisi de arabalarına bindiler ve başlarını direksiyona gömüp, salya sümük ağlamaya başladılar.

Serap,

"Dünyada başka erkek kalmamış gibi tutup can düşmanıma aşık oldum! Allah'ım öleyim ben! İntihar edeyim! "

Mehmet de

"Sırılsıklam aşık olduğum kız Serap Arda çıktı! Canımı al Allah'ım! Ne olur! Al canımı kurtulayım! "

diyordu.

BÖLÜMLER


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder