26 Temmuz 2024 Cuma

DÜŞMAN AŞIKLAR 30 - DÜNYANIN EN KISA SÖZLÜLÜĞÜ

Mutfakta, Serap ve Eylül başlarında aşçı kepleriyle o kadar keyifli çorba yapıyorlardı ki, Mehmet, onları duydukça aradığı kadını bulduğuna on bininci kez emin oldu. Başka kadın arkadaşları da eve gelmişti. Hepsi kıza yapmacık sevgi gösterisinde bulunmuşlardı. Ya Serap? Onca didişmelerine rağmen düşmanına çorba yapmaya gelmişti. Umutlandı. Belki affedecek ve buzları eriyecekti.






"Serap abla! Çıldırgan da gök gürleyince korkar mı?"

"Tabii ki...herkes korkar."

"Babam korkmaz çünkü savaş muhabiri."

"Hmm...inanırım. Hatta fotoğrafını görmüştüm."

"Şu fotoğraf mı Serap abla? Gel bak bizim salonda asılı..."

"Tamam çorbanın altını kapatayım."

Tam o anda önce ışık her yeri aydınlattı ve çok yakına yıldırım düştü. Gök yarılmış gibi bir gümbürtü koptu. Eylül, Serap'a sarıldı. Salona gelince, Mehmet'i kanepenin altında görmezler mi?

"Ahahahahaha!"

"Babişko! Hani sen gök gürültüsünden korkmazdın?"

"Siz mutfakta değil miydiniz? Ne korkması kuzucuk? Telefonum düşmüş onu arıyo...yo...hapşuuuu!"

"Ahahahaha....merak etme kimseye söylemem."

"Ya, işin aslı, ne zaman böyle yakına yıldırım düşse, kendimi Irak'ta, Afganistan'da sanıyorum. Bomba atılınca kendimizi yere atardık."

"Tamam...tamam...ikna oldum. Hadi Eylülcüğüm çorbayı getirelim."

"Limonu ben sıkacağım."

"Tamam canım."

Tam o sırada zil çaldı.

"Birini mi bekliyordun?"

"Yoo...annemler yarın akşama gelecekler."

Eylül, koşarak kapıyı açtı. Boya küpü, sosyetik Çiğdem, elinde lokantadan sipariş verdiği minik bir çorba tenceresiyle içeri daldı.

"Huu? Huu? Cici kızzzz, minik kuşlar babanın hasta olduğunu söyledi. Geçmiş olsuna geldim. Şehriye çorbası da yaptım. Baaak. Hem de tavuk suyuna. Elceğizimle. Ah, hayatım, misafirin mi vardı?"

Davetsiz misafir içeri girince, Eylül, minik kaşlarını çattı, hiçbir zaman ısınmamıştı bu kadına. Hemen

"Bizim çorbamız var bi kere." dedi.

"Olsun, fazla çorba göz çıkartmaz. Bugün çantama kertenkele koymazsın değil mi?"

"Bu sefer fare koycam işte."

"Ayyy! Ama ben seni çok seviyorum; sen niye beni bir türlü....neyse canım çocuk işte."

Mehmet "Allah'ım mutluluğumu çok mu gördün?" diyordu. Beş saniye içinde Serap'ın kapıyı çarpıp gideceğinden ve bir daha bu eve adım atmayacağından yüzde yüz emindi. Saymaya başladı: 1 - 2 -3"

Çiğdem, kıskançlıktan çatlayarak karşısındaki afete baktı. Tepeden bakan, küçümseyen bakışlarla sordu:

" Merhaba, siz, Eylül'ün bakıcısı mısınız?"

" 4 - 5 !"

"Hayır. Mehmet'in sözlüsüyüm."

Sarışın güzel, çaktırmadan Eylül'e göz kırptı. Küçüğün ağzı kulaklarındaydı.

İnsana, üzüntüden değil de, sevinçten inme inseydi, Mehmet'e inme inecekti. Şaşkınlıktan dili tutuldu. Çiğdem tısladı:

" Sssssö....sözlü mü?"

YARIM SAAT ÖNCESİ

Gazetede, hava kapalı olduğu için ışıklar yanmış, herkes işine gücüne bakıyor, kimisi de yağmuru seyrediyordu. O sırada Çiğdem, Mehmet'in odasına geldi. Özgür, işe dalmıştı kafasını kaldırdı.

"Merhaba Özgürcüğüm, Mehmet kafeteryada filan mı?"

"Yok Çiğdem hanım, eve gitti."

"Aaa! Tüh! Döner mi?"

"Sanmam. Dönmez artık."

"Zaten ortalığı sular seller götürüyor. Ben de çıkmazdım da aniden başladı. Gazetenin kapalı park yeri olmasa sırılsıklam olmuştum. Neyse. Kolay gelsin."

"Teşekkürler."

Çiğdem, 6 santimlik topuklu ayakkabılarıyla takır - takır giderken, Asuman da çenesine kadar bir tomar evrakla peşinden geliyordu. O sırada boya küpünün telefonu çaldı. Kadın, koridorun ortasında durdu. Hem yürüyüp, hem de telefonla konuşmayı sevmezdi.

"Ne? Fezü işi bıraktı mı? Kahretsin! Beni de aradı, özel olarak pembe takım, mor takım yaptırdım parasını isterim diyor. Ne? Ne diyorsunuz Nil hanım? Yani...yani şu anda Serap, Mehmet'in evinde mi?

Serap - Mehmet ismini duyan Asuman hemen bir kolonun arkasına saklandı. Çiğdem devam etti:

" Tamam....merak etmeyin sanki Mehmet bana aşıkmış gibi davranırım. Ayağını keser."

Asu, ayak seslerinin uzaklaşıp, asansörün "ding" zilini ve kapının kapanmasını duyana kadar saklanmaya devam etti. Sonra odasına gidip, döner koltuğuna oturdu. Hemen bir numara tuşladı.

Serap, mutfağa yeni girmişti. Asu'yla konuşurken, duyduklarına inanamıyordu.

"Ne? Nil hanım dediğine eminsin değil mi? Şaşırmadım gerçi. Neyse Asucuğum, sağol haber verdiğin için canım. Ben de öptüm. Görüşürüz."

Eylül kızın gözlerindeki üzüntüyü fark etmişti.

"Kötü bi haber mi Serap abla?"

" Yok canım, hatta iyi haber, birazdan misafiriniz geliyormuş: Çiğdem hanım."

"NE? Bana ne, bana ne, gelmesin! Hiç sevmiyorum ben onu!"

"A, sahi mi?"

"Evet. Babişkom da sevmiyooo, babaanniş de sevmiyooo, dedem de sevmiyoooo! Hatta Limon ve Dost bile sevmiyo! Limon o gelince tısssss yapıyo...Dost da grrrrrr diyo...Bi da gelmesin diye bahçeden kertenkele yakalayıp çantasına koymuştum."

"Amanın! Hmm...madem öyle, ona küçücük, mini minnacık bir oyun oynayalım mı? "

diyen Serap, kızın kulağına bir şeyler fısıldadı. Eylül, dinledikçe kikirdedi.

Mehmet;

"Evet, sözlüm Serap. Aşkım, bu da Çiğdem hanım. Askıntım olur kendisi."

Çiğdem'in yüzü pancar gibi oldu.

"Neeeee! Askıntı mı? Aaaaaa! Ben gidiyorum. Bir daha da bu eve ayak basmam. Çok meraklıydım sanki. Çorbamı da alayım. Dünya para verdim."

Eylül fırsatı kaçırmadı:

"Hani kendin yapmıştın yalancı?"

"Ay! Tencere diyecektim şaşırdım. Çok bilmiş şey! İçini boşaltın da verin tenceremi."

Mehmet

"Gerekmez, sözlümle kızım çorba yaptı. Sen içersin. "

Tencereyi alan kadın, kapıyı çarparken

"Pişman olacaksın Mehmet!"

diye bağırdı.

Mehmet, Serap'a döndü.

"Siz ikiniz bana bir açıklama yapacak mısınız yoksa zil takıp oynamaya başlayayım mı? Bu arada sevinçten aksırmam bile kesildi."

"Hiç üstünüze alınmayın Mehmet bey, Eylül için yaptım. Anlatır niye yaptığımı. Şimdi gitmem lâzım. Çorban da pişti. Haydi hoşça kal. "

"Ama?.....hani sözlüydük?"

"Dünyanın en kısa sözlülüğü de sen ona. Hoşça kal Eylülcüğüm."

"Hoşça kal Serap abla."

Serap çıktıktan sonra Eylül, babasına döndü:

"Serap ablaya Çiğdem'i kimsenin sevmediğini anlattım, çantasına kertenkele koyduğumu da, böylece oyun oynadık. Hihihihi."

"Bak sen siz kızlar arkamdan iş çevirdiniz demek."

Serap ise eve dönünce annesiyle epey tartıştılar.

"Kızma bana kızım. Senin iyiliğin için yaptım, o adam sana göre değil, çok maço! Hem unuttun mu? Siz can düşmanıydınız?"

"O o zamandı! Artık değiliz. Of! Anne, niye böylesin? Niye diğer anneler gibi değilsin?"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder