21 Temmuz 2024 Pazar

DÜŞMAN AŞIKLAR 17 - MAÇO OLMA, ROMANTİK OL

İster ince belli bardakta olsun, ister zarif bir fincanda, sıcacık çay, en iyi neyle gider diye sorsalar Mehmet, "İnsanın her şeyini rahat rahat paylaşabildiği tek dostuyla gider" derdi. O gün de bunu yapıyordu. Özgür, en iyi arkadaşının hayatının o trafik kazasıyla nasıl allak bullak olduğunu biliyordu. Mehmet, çayından bir yudum alıp devam etti:

" Kuzucuğumun annesini o kazada kaybettiğimden beri kalbimi adeta kilitlemiştim ama ...."

"Ama anahtarı denize atmamıştım de abicim n'olur!

"Yok, yok atmadım."

"Hah! Bu iyi. Çünkü siz ikiniz birbiriniz için yaratılmışsınız. Serap'ın Serap olduğunu bilmediğin o birkaç hafta içinde adeta hayata geri döndün."

"Haklısın. Eşimin ölümünden beri ilk kez kalbim bir başka kadın için çarptı. Bu aşk başlamadan bitemez. Pes etmeyeceğim. Kendimi Serap'a affettireceğim. Onun kalbini yeniden kazanmak için elimden geleni yapmaya karar verdim. İstediği kadar feminist olsun. Hayatımı bu huysuz güzele adayacağım. İlk olarak maço olmadığımı ispatlamam lâzım."

"Yaşasın! İyi de abicim köşenin ismi 'Maço Köşe'!"

"Serap'a inat koymuştum. O zaman onu tanımıyordum ki..."

" O zaman önce köşenin ismini değiştir. Maço Köşe olmasın. Başka bir şey bul. Mehmet'in Köşesi, Mehmet Foçalı'nın Köşesi veya Foçalı'nın Köşesi. Ya da aklına gelen başka bir şey."

"Tamam. Bir tıkla değiştiririm."

"Yalnız bir şey daha var. Mehmet Foçalı yaz tıkla Google'a. Savaş muhabiriyken onu, bunu yumruklar, yere devirirken, suratını yamulturken çekilmiş görsellerin geliyor!"

"YAPMA YAA! Gerçekten mi?"

"Evet abicim. Sen hiç kendi ismini google' a yazıp tıklamadın mı?"

"Yoo...ne gerek var. Dur bakayım."

diyen yakışıklı, Google çubuğuna Mehmet Foçalı yazıp tıkladı. Karşısına çölde bir teröristi yumruklarken, Orta Doğu'da bir pazar yerinde bir Arap'a sol kroşe vururken resimler gelince

"Hiii! "

deyip laptopun kapağını kapattı. Özgür

" BULDUM ABİCİM!"

diye yerinden fırladı.

"Söyle?"

"Seni bu sert erkek imajından kurtaracağız. Kadınlar romantizmi sever. Şimdiiii; hani o gün takip etmiştin ya evini de biliyorsun. Önce yengeye yani müstakbel yengeye mesaj at: "Balkona çık, senden özür dileyeceğim" yaz, merak edip çıkacaktır. Ha, saatini de yaz. Tam o saatte çıksın. Sonracığıma, gitar çalmayı biliyorsun. Balkonunun altında gitarla serenad yap."

"Ol'm liseden beri gitarı elime almadım, o kadar iyi çalamıyorum; hem ya bir gören olursa? Benim gibi birine Romeo gibi balkon altında serenad yapmak yakışır mı?"

"Abicim kimse görmeyecek ki, sadece o görecek. Villada oturuyor demiştin. Arka bahçede kim görecek? Herkes dizi izler o saatte. Gitar için de şöyle yaparız, sen parçayı hafif hafif tıngırdatırken, ben ağaçların arkasına gizlenir müzik setinden Love Story çalarım. "

"Hmm. Fena fikir değil galiba. Yalnız Love Story'nin modası geçti. Moonlight Serenade daha romantik. Üstelik sözleri de günün anlam ve önemine daha uyuyor. Düşünsene Moonlight Serenade: Ay Işığında Serenad. "

"Tamam Moonlight Serenade olsun. Sen müzik işini bana bırak. Bir, iki ağaca hoparlör de bağlarım. Fonda mis gibi şarkı çalar. Bahçede köpeği filan yok değil mi?"

"Yok, yok. Kedisi var."

"İyi o zaman şöyle yapalım, garantili olsun. Sen şimdiden mesaj at. Bir yere filan gitmesin. "Akşam tam dokuzda arka bahçeye balkona çık, özür dileyeceğim filan" de. Çok uzun yazma, esrarengiz ve kısa olsun. Meraklansın.

"Hımmm....iyi fikir. Evde yoksa kendi kendimize çalıp söyleyip rezil olmayalım."

"Değil mi ya?"

İki kafadar konuşurken, Mehmet'in Serap'la baş başa görüntülerini kaptıran bahtsız gazeteci, "çakma 007" Şerafettin, yine aynı barda, yine aynı barmenle laflıyordu:

"Eee? N'oldu? Hani büyük bir haber yakalamıştın?"

"Sorma! Yakalamıştım ama o gece bir travesti beni yumruklayıp, telefonumu aldı, resimleri de sildi!"

"Hadi ya? Gerçekten mi?"

"İki gözüm önüme aksın ki, gerçek. Paranoyak oldun diyeceksin ama çok şüphelendim. Mehmet Foçalı tutmuş olabilir. Hani haber çıkmasın diye!"

"Yok artık?"

"Ben taktım bu adama. Bir süre takip edeceğim. Eğer gerçekten Serap Arda ile sevgili iseler, kurtulamaz elimden. Yine çekerim resmini."

"Yahu onlar birbirinin can düşmanı! Sen hayal görüyorsun. Gözlerini muayene ettir."

"Hayır, eminim, onlardı. Takip edeceğim. Hele bir yakalayayım. Herkes doğru söylediğimi görecek. Şu biramı içeyim. Şimdi Mehmet Foçalı'yı takibe başlayacağım. O nereye, ben oraya. 007 gibi."

"Eh, sen bilirsin."

Mehmet, Özgür'e Moonlight Serenade'in CD'sini verdi. Özgür evine gitti. Müzik setini açtı, içinde bir arkadaşının düğünününden kalma Erik Dalı vardı. Onu çıkarttı, yerine Moonlight Serenade'i koydu. Kapağı kapattı. O sırada zil çaldı. Yardımcı kadın Elif gelmişti. On beş günde bir gelip, evi temizler giderdi. Temizlerken türkü filan dinlemeye de bayılırdı.

"Elif Hanım, hadi kolay gelsin. Ben ayak altında durmayayım. Ha, ücretini vestiyere bıraktım. "

"Eyi, eyi, tamam, sağolun. Özgür bey, perdeler neyim de çok kirlenmiş onları da makineye atayım bugün."

"Tamam, eline sağlık."

Elif, süpürgeyi açtı, bir güzel her yeri süpürdü. Sonra viledayı getirdi, o sırada gözü masanın üzerindeki müzik setine ilişti. Evde üç genç ve müzik delisi oğlu olduğundan bu tür şeylere yabancı değildi. Moonlight Serenade'i çıkarttı. Erik Dalı'nı koydu. Hem oynadı, hem yerleri sildi.

Perdeleri makineye attı, çıkarttı, astı. Tüm işler bitti. Müziği kapattı. O sırada cep telefonu çaldı. Kız kardeşi arıyordu onunla laflarken, yaptığı işe pek dikkat etmedi. Erik Dalı'nı Moonlight Serenade' in kutusuna, Moonlight Serenade' yi de Erik Dalı'nın kutusuna koyup gitti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder