Müşkinaz’ın hıçkırıkları evin duvarlarına çarpıp yankılanıyordu; kolay değildi, kırk yıllık hayat arkadaşını toprağa vermek. Aile, yaşlı kadını nasıl teselli edeceğini bilemez halde suskunken, kimse bunun bir cinayet olduğunu fark etmemişti. Herkes zavallı bahçıvanın kalpten gittiğini sanıyordu. Ancak 112 ambulansındaki paramedik, hastaneye götürülüp otopsi yapılacağını söylediğinde Zerrin’in yüzü bir anda kâğıt gibi bembeyaz kesildi. Gözleri boşluğa kilitlendi, ellerinin titremesini annesinden gizlemek için kucağında sıktı.
İçinden
"Bittim ben! Allah'ım keşke ölsem!"
diyordu ki, saat o arada yedi olmuştu ve Yeşim'in garip kaçırılma vakasını çözmesi için tutulan özel dedektif Feridun Tunaoğlu'nun külüstür arabası bahçe kapısından içeri girdi. Metin Haznedaroğlu, eşinin eski gönül ağrısından bir kızının olduğunu öğrenmesini istemiyordu; öğrenirse kıyamet kopartırdı o yüzden dedektifi iş konusunda danıştığı bir avukat olarak tanıtmıştı. Feridun, 112 ambulansı ve yanında duran Metin'i görünce hemen inip; adamın yanına gitti.
" Metin bey günaydın. Kötü bir zamanda geldim galiba. Biri mi hastalandı?"
"Sormayın Feridun bey, bizim bahçıvan...ee, uykusunda ölmüş zavallı. Kalbi vardı. Yaşlıydı da. "
" Vah! Vah! Çok üzüldüm. Başınız sağolsun. "
"Dostlar sağolsun. Eeee.... Feridun bey, sizi gelişmelerden haberdar etmek için çağırmıştım. Kızım, şu anda benim eski ortağım ve dostumun evinde kalıyor. Adresini size atarım. Orada güvenli olacak. Babası yıllar önce ortağımın yani Kerem Bey'in hayatını kurtarmıştı. O yüzden hem kızım, hem de annesi için ellerinden geleni yapıyorlar. Çok iyi insanlardır, içim rahat. Tabii gizli tutuyorum benim evdekilerden. Başımın etini yerler yoksa. Eee, bugün bunları uzun uzun konuşacaktım sizinle, gelişme var mı diye soracaktım ki, bu kötü olay oldu. Şey, kusura bakmayın, Müşkinaz hanıma yardımcı olayım, cenaze işlerini hallettikten sonra ben sizi arayayım. Eşim şüphelenmesin. Daha önce dediğim gibi bir kızım olduğunu bilmiyor."
Feridun, "Tabii ki..." diyerek tekrar arabasına bindi. Gerisin geri güvenlik kulübesinin yanındaki uzun demir parmaklıklı büyük bahçe kapısından çıktı. Az gidince motoru durdurdu. Lüle taşı piposunu yaktı. İçine çekti; derin bir nefes verdi. Cep telefonuna mesaj geldi. Baktı. Yeşim'in kaldığı evin adresiydi.
Sonra da ilk ipucu olan engerek yılanı dövmesi için İstanbul'daki tüm dövme salonlarını tek tek dolaştı. Sonunda Fatma'nın tarifine uyan üç kişi buldu. Sevilmeyen bir canlı türü olduğundan pek tercih edilen bir dövme olmaması işini kolaylaştırmıştı.
Dedektif bunlarla uğraşırken, Yeşim ve annesi pazar günü herkes evde olduğundan aileyle güzel güzel kahvaltılarını yapmışlar, salonda oturmuş sohbet ediyorlardı. Yeşim arada Serdar'a göz ucuyla bakıyordu. Sonunda cesaretini topladı:
"Serdar, biliyor musun ben seni Soma'da iki kez gördüm aslında ama senin sen olduğunu bilmiyordum."
Delikanlı kaşlarını kaldırdı
"A! Gerçekten mi?"
"Hı...hı...bir seferinde böyle göğün dibi delinmiş gibi şakır şakır yağmur yağıyordu, ben de şemsiyesizdim bir dükkanın tentesinin altında yağmurun biraz dinmesini bekliyordum; baktım sen elinde Luke, sırtında gitar."
"A! Hatırlıyorum o günü. Luke, silkinip seni ıslatmıştı! Çok mahcup olmuştum."
"Bir gün de gölün orada resim yapıyordum ki, sen tahta iskelede yanında Luke, gitar çalıyordun."
"O kız sen miydin?"
Bu sefer şaşırma sırası Yeşim'deydi.
"Sen de beni gördün mü?"
"Tabii ki, senden başka kimse yoktu. Fazla bakmamaya çalıştım hani ayıp olmasın diye."
Serdar'ın annesi de
"Aaa! Çok ilginç. Onca yıldan sonra ikiniz de kaç kez karşılaşmışsınız ama birbirinizin kim olduğunu bilmeden. Sonunda kader illa ki, ikinizi yine bir araya getirmiş."
"Valla ben de şaşırdım Aydan hanımcığım. " diyordu ki, lafına devam edemeden kapı çaldı ve Şenay, gelip
"Kerem bey, Feridun Tunaoğlu diye bir bey sizinle ve Yeşim hanımla görüşmek istiyor. Özel dedektifmiş. "
deyince Kerem,
"Buyursun kızım."
dedi.

Az sonra Feridun bey, içeri girdi. Fatma adamı hemen tanıdı. Diğerleriyle de tanışma faslından sonra dedektif kendisinden bir haber almak isteyen aile üyelerini ve Yeşim ile annesini merakta bırakmamak için lafa girdi.
"Fatma hanım, telefonumda kolunda yılan dövmesi olan iki erkek fotoğrafı var, hem sizin, hem de kızınızın iyice bakmasını istiyorum. O gün kapınıza gelen adamlardan biri mi?"
Feridun, ayağa kalkıp anne, kızın yanına geldi. Telefonundaki resimleri gösterdi. İlk resme bakan Yeşim ve Fatma başlarını "Hayır" anlamında salladılar.
"Yok! Bu değil. Hiç alakası yok."
İkinci resmi görünce ikisi de şok geçirdiler.
"İşte bu! Anne bu! Bu adam!"
Fatma da
"Evet! Evet! Bu o adam! Kızımı kaçıran buydu."
Bu işlere alışkın olan dedektif dışında odadaki herkes çok heyecanlandı.
"Hmm! Bu çok iyi oldu. Artık adamı yakalayıp adalete teslim etmek ve bu işin arkasında başkaları varsa kimler olduğunu öğrenmek kaldı. Vakit kaybetmeden işe koyulayım ben. İzninizle."
Fatma,
"Hemen polise söylesek, yakalasınlar şerefsizi. Kaçmasın bir yere."
deyince, dedektif
"Fatma hanım, bu adam büyük ihtimalle sadece bir tetikçi, maşa yani. Asıl ona bu emri kimin verdiğini, işin arkasında kimin olduğunu bulmamız lâzım. Hiçbir yere kaçamaz merak etmeyin. Benim adım da Feridun ise, hepsini hapse tıktıracağım."
" Doğru, siz de haklısınız. Allah razı olsun."
Feridun beye çok teşekkür ettiler ve adamı kapıya kadar uğurladılar. Sonra da heyecanla bu olayla ilgili konuşmaya başladılar. Yeşim'in niye kaçırıldığıyla ilgili olarak kimsenin aklına bir sebep gelmiyordu. Dedektif evden bahçeye adımını atar atmaz tekrar piposunu tüttürdü ve arabasına bindi. Artık adamın ismini biliyordu. Geriye yakalaması kalmıştı ki, en zevklisi de buydu. Feridun bu işten keyif alıyordu. Suçluları fare, kendisini kedi gibi hissediyordu. O giderken, Serdar Yeşim'e dönerek,
diye sorarken yanağında sevimli çukurlar oluştu.
"İsterim. Hatta Sarman'ı da yavaş yavaş alıştırayım diyorum."
"Hadi o zaman onu da al gel. Luke kedileri çok sever."
Büyükler kendi aralarında bu kaçırılma işiyle ilgili konuşurken gençler bahçeye çıktılar. Sarman, çimenlere ve ağaçlara bayıldı. Bir o ağaca tırmanıyor, bir ötekine çıkıyordu, pofuduk kuyruğunu sevinçle sağa sola sallıyordu. Yeşim, manolyalara, çamlara, pembe çiçekli tanımadığı ağaçlara hayran kaldı. Ömründe ilk kez bu kadar güzel bir ev ve bahçe görüyordu. Ama asıl önemlisi çocukluk aşkıyla yan yana bu güzel bahçede dolaşıyor olmasıydı. Acaba bu bir rüya mıydı? Serdar gibi zengin ve yakışıklı bir genç onun gibi yoksul bir kıza bakmazdı ki. İçinden
"Hayal kurma aptal Yeşim. Vaktiyle baban babasının hayatını kurtardığı için sana yardım ediyorlar. Yoksa seninle ne işi olur ki Serdar gibi birinin? Televizyondaki dizilerdeki gibi full makyajlı, saçları kuaförden çıkmış, üstünde şık elbiseler, altında lüks araçlar olan kızlarla çıkar o. Seni ne yapsın?"
diye düşünürken farkında olmadan yüzü düştü ama Sarman'ın ağaçtaki serçelere gözlerini kısmış, çenesi titreyerek "ki- ki- ki- ki..." yaptığını görünce, iki genç gülmeye başladılar.