6 Ağustos 2025 Çarşamba

YEŞİM (ROMAN) 23. Bölüm


Zerrin' in başka seçeneği yoktu. Çetin'in beyaz Afyon mermerli, altın kaplama musluklu, nakışlı havlularla dolu banyosuna gitti. Kafasını suyun altına sokarak kendine gelmeye çalıştı. Şantajcısını öldürdüğü an hatta Binnur'a kumpas kurduğu an karanlık tarafa geçmişti. Ha bir cinayet, ha iki ne fark edecekti? Ama yine de tonton bahçıvan! Allah beni kahretsin! Allah, Çetin'i de kahretsin! Her şeyi yüzüne gözüne bulaştırdı. Bahçıvan konuşursa biterim! diye düşünüyordu.

Bir saat sonra ise adamın dediği hastanenin üçüncü katındaydı. Danışmaya giderek Sümeyye hemşireyi sordu. Beş, on dakika sonra üzerinde pembe üniformasıyla, türbanlı bir hemşire geldi. Zerrin, kıza duyulmasından korkarak, alçak bir sesle 

"Çetin beyin selamını getirdim." 

diyerek, içi para dolu zarfı kimseye gösteremeye çalışarak uzatırken, hemşire de sağa, sola bakıp çabucak zarfı cebine sokarken, psikiyatristi ile randevusu olan Özlem ikisini uzaktan gördü. Yanına gidip bir merhaba diyecekti ama gizli saklı bir şey yaptıkları o kadar belliydi ki, gitmek istemedi. İçinden

"A? Bu Zerrin değil mi? N'apıyor öyle? Hemşire de zarfı çabucak cebine attı! Allah! Allah! Çok garip."

dedi. Nikâh günü bozulan sinirleri için eve gelen terapist yetmemiş bir de çok methini duyduğu bir profesöre danışacaktı. Adamcağız evlere gitmiyor sadece hastanede hasta kabul ediyordu. "ding" diye zil çaldı ve asansörün kapısı açıldı, iki kişi ve tekerlekli iskemlede bir hasta çıkınca, Özlem içeri girdi. Az sonra Zerrin, hemşireden yine gizli saklı insülini aldı. Kadın insülini enjektöre şırınga etmiş, ucunu tıpayla kapatmıştı. Kullanılmaya hazırdı. Zerrin, hastaneden çıktı, arabasına bindi. Eve gitti. Bu akşam bu işi yapmalıydı. Cem'i nasıl ortadan kaldırmıştı? Yakalanmamıştı da! Bunu da yapabilirdi. Ama Cem zaten uyuz, sinsi, pisliğin tekiydi. Yıllardır tanıdığı tonton bahçıvan Hidayet amcaya bunu nasıl yapacaktı?

"Allah kahretsin Yeşim! Allah kahretsin! Hep senin yüzünden! Nereden çıktın geldin! Ailemizin servetine, malına, mülküne ortak olmak ne demek?Sen kimsin ya? Sen kimsin? Kahrol! Niye gebermedin orada? Niye? Niye?"

diyordu.

Bu esnada Serdar'lar eve varmıştı. Aydan Hanım, yolda karnımızı doyurduk demelerine rağmen onları neredeyse zorla sofraya oturttu. Fatma da, Yeşim de ev halkının kendilerine sıcacık davranmasıyla rahatladılar. Sanki 40 yıllık akrabalarıymış gibi samimi ve içten karşılamışlardı. Yolda köfte, ayran yedikleri halde onların şerefine ziyafet gibi donatılmış sofrayı görünce iştahları açıldı, çok yiyemeseler de yaprak sarmalardan  tattılar. Yeşim'in sağ salim bulunuşu şerefine yapılmış çikolatalı pastadan da yediler.

Sofrada herkes en çok bu işi kimin yaptığı hakkında konuştu. Kimsenin aklına bir isim gelmiyordu. Tam bir muammaydı. Yeşim de, Fatma da kapıda silahlı güvenlik, evde pencereler dahil alarm olduğunu duyunca çok rahatladılar. Üstelik dağ gibi üç erkek vardı. Hele Serdar'ın dedesi, Sadullah bey öyle tatlıydı ki,

" Fatma kızım, merak etme. Bu ev kale gibi korunuyor, kimse giremez. Yine de hadi diyelim ki, girdiler, Ben Kore gazisi Sadullah yüzbaşıyım. Onları kıçından vururum!"

diyerek herkesi güldürdü. Sonra da Kore anılarını anlatmaya başladı. Öyle tatlı anlatıyordu ki, daha önce de dinleyen ailesi bile ilk kez duyuyormuş gibi keyifle kulak veriyordu. Sonra aile, Yeşim'in maden işçisi olmaya nasıl karar verdiğini duymak istedi. Özellikle Serdar çok merak ediyordu. Yeşim de dergideki kadın maden işçilerinin onu nasıl etkilediğini ve sonra olanları anlattı. Konuşurken Serdar'la göz göze geldiğinde içinde kelebekler uçuyor, kaburgalarının acısı hafifliyordu. Çocukluk aşkının tam karşısında oturduğuna, onun evinde olduğuna, az sonra aynı evde uyuyacak olduğuna inanamıyor, rüya gibi geliyordu.

Yemek sonrası misafirler ebeveyn banyolu misafir odasına çekildiler. Kendi evlerinde tüp üstünde bakraçta su ısıtıyorlardı, annesinin eski evinde ise çoğu insanın hiç bilmediği, adını duymadığı odun yakılarak ısıtılan bakır banyo kazanı vardı. Fatma, musluğu açıp da, sıcacık su akınca aklına onlar geldi.

"Oy, oy, oy, musluğu açınca ıscacık su akıyo, Allah'ım gözüm yok ama konfor da ne hoş bişi. Kızım sen o mağaralardan çıktın bir güzel banyo yap, sonra da ben yıkanırım. Ondan sonra da uyu, dinlen. Doktor bir şeyin yok dedi ama ne olur, ne olmaz. Yirmi dört saat uykusuz kalmışsın."

dedi. Banyoda hem küvet, hem de duşa kabin vardı.

"Anne, ben küveti dolduracağım. Hiç küvette yıkanmadım."

deyince kadın itiraz etti.

"Olmaz kızım, ayıp olur. Misafiriz burada; kendi evimiz değil. Dünya neyim su israfı. Duşa kabinde yıkan bir güzel."

"Yaaa...anne?"

"Şştt...kızım olmaz diyosam olmaz."

dedi. Yeşim'in gözü bembeyaz küvette kaldı ama buna da şükür diyerek duşa kabine girdi. Tepesinden sıcacık su akarken, mağaradaki buz gibi suda nasıl titrediğini hatırladı. Ya ölseydi? Her şey bir mucize gibiydi. Ana, kız banyodan sonra saçlarını kuruttular. Yeşim'in gözleri kapanıyordu hâlâ çok yorgundu ve çatlak kaburgaları acıyordu. Annesi doktorun verdiği merhemi sürdü. Güzel kız, ağrı kesicisini ve kas gevşeticisini içti ve yatağa yatar yatmaz uyudu. Fatma da temiz giysilerini giyinip, aşağı indi.

"Allah razı olsun Aydan hanım, her şey için çok sağ olun. "

"Ne yaptık ki Fatmacığım, Yeşim nasıl?"

"Banyodan sonra hemen uyudu. Kaburgalarında çatlak varmış, merhem neyim sürdüm, ağrı kesici ilaçlarını da içti. Sağa, sola kıpırdadıkça çok acıyor. Elleri kırılsın, Allah'tan bulsun kızıma bunu reva görenler. "

" Ah, canım, uyusun bir güzel. Sakın sabah da erken kalkmasın. Biz dokuz, on gibi kahvaltı yapıyoruz. İyice dinlensin. Eşim zaten erken çıkıyor iş yerinde kahvaltı ediyor. Yüzünü gören cennetlik. Serdar da zavallı oğlum kendine yeni geliyor..."

"Hayırdır?"

deyince Aydan,  düğün günü başlarına gelenleri bir bir anlattı.

"Ya, işte böyle. Çocuk hemen Soma'ya çiftlik evine gitti. Sizin oradaki göl var ya, ona terapi gibi geliyor, orada bir de Nuriye teyzesi var, Serdar'ı torunu gibi sever. Orada köpeğiyle uzun yürüyüşler yaparak, gitar çalarak kendine gelmeye çalıştı. Biz psikoloğa gitmek ister misin dedik ama istemedi."

"Vah, vah, vah Aydan hanımcığım çok üzüldüm inanın. İnsan çocuğunun tahtını yapar bahtını yapamazmış. Ama ben Serdar oğlumu çok iyi gördüm. Neşesi filan yerindeydi, Allah razı olsun kızımı da o bulup hastaneye yetiştirmiş. Hiçbirinizin hakkını ödeyemeyiz."

" Aşk olsun  Fatmacığım kim olsa aynısını yapardı, ben eşimin hayatını senin rahmetli eşine borçluyum. Şükür atlattı çocuk ama Binnur'u hiç affetmeyeceğim. Neyse Fatmacığım işte böyle. Şimdi bizim Şenay hanıma söyleyeyim bir güzel çay içelim ha? "

Fatma ve Aydan, karşılıklı çay içer ve tatlı tatlı sohbet ederlerken, verandadan Serdar'ın gitarının sesi geliyordu. Evin erkekleri hanımlar rahat rahat sohbet etsin diye onları baş başa bırakmışlardı. Yeşim yukarıda deliksiz bir uykuya dalmıştı. Sağa sola kıpırdamamaya çalışıyordu yoksa kaburgaları, bıçakla kesiliyormuş gibi ağrıyor ve uykudan uyanıyordu. Serdar yolda annesini aradığı için, Sarman için bir köşeye kum kutusu koymuşlardı. Daha uzak bir yerde ise kuru maması ve temiz suyu vardı. Karnını doyurduktan ve yine bol bol su içtikten sonra yatağa zıplayıp, Yeşim'in ayağının ucunda uyumaya başladı. Seyahatin stresini atlatmıştı. Yeni bir yere gelmenin de stresini on, on beş gün içinde atlatacaktı.


Güneş, yavaş yavaş yedi tepeli şehrin üstünden uzaklaşırken, apartmanlar, asfalt caddeler aydınlığı gölgelerle değiş tokuş ediyordu. Denizin ufkunda turuncu, sarı, mavi, renkler birbirine karışırken akşam oldu. Birkaç saat sonra ise diziler bitmiş, gece yarısı olmuş; ay tepeye yükselmişti. Zerrin'in anne ve babası yatak odalarına çekilmişti. 

Zerrin ise ikide bir pencereye bakıp, müştemilatın ışıklarının kapanmasını bekliyordu. Nihayet beklediği oldu ve ışıklar söndü. Elleri titreyerek çantasından şırıngayı çıkarttı. Cebine koydu. Ufak çekmeceden yedek anahtarı aldı. Onu da cebine koydu. Parmak uçlarına basarak yavaşça kapıyı açtı ve odasından çıktı. Merdivenlere geldi. İki basamak inip, durup etrafı dinliyor ve arkasına bakıyordu. Duyduğu tek ses kendi nefesiydi. Neredeyse kalbinin atışlarını da duyacaktı.

23. Bölümün sonu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder