27 Temmuz 2025 Pazar

YEŞİM (ROMAN) 22. Bölüm

Fatma, Yeşim, Serdar, Luke ve Sarman, İstanbul'a doğru yol alırken, hem yıllar sonra mucize gibi karşılaştığı çocukluk aşkının evinde kalacak olmasının verdiği heyecan, hem de güzel manzaraları seyrede seyrede yaptığı bu ani yolculuk, Yeşim'in başına gelen korkunç olayı atlatmasına psikolojik olarak katkıda bulunuyordu. Yırtık, pırtık bir şeyler giydirilmiş korkulukların olduğu tarlalar uçsuz bucaksızdı ve güneşin altında buğdaylar parlıyordu. Beli neredeyse 90 derece bükülmüş patates toplayan, çapa sallayan şalvarlı kadınlar, uzun bacaklarıyla oraya buraya konan leylekler, kırmızı çuvallara konmuş asker gibi sıraya dizili kuru soğanlar, demir konstrüksiyon köprüden geçen yolcu treni, yanlarından gürül gürül, köpürerek akan nehir, meyilli yamaçta neredeyse suyun içine girecek kadar eğilmiş ağaçlar sonra yine tarlalar,  çam ormanları, göğe yükselen dağlar, uçsuz bucaksız ovalar...

"Anne! Ay çiçeklerine bak! Ne güzel!"

"Annen de az çapa sallamadı gençliğinde böyle tarlalarda. Öğlen acıkırdık, ayran, yeşil soğan, peynir, zeytin neyim..."

Serdar, lafa girdi.

"Sahi Fatma teyze, ayran filan deyince ben bayağı acıktım. Bursa'ya geliyoruz. Hep uğradığım bir restoran var orada mola verelim. Harika çöp şiş, ızgara köfte yapıyorlar. Karnımızı doyuralım. Luke ve Sarman'a da mama, su veririz."

"Bizde kedi maması yok ki Serdar oğlum. Biz ne yiyosak Sarman da ondan yiyo."

deyince Serdar üzüldü, mahcup oldu. İçinden bunu düşünemediğine pişman oldu. Pot kırmış gibi çok kötü hissediyordu.

"Ya şey, düşünemedim Fatma teyze kusura bakmayın, köfte veririz biz de."

"Estağfurullah oğlum, aşk olsun ne kusuru? Hem Sarman köfteye bayılır." diye güldü.

Yeşim de

"Ooo! Sarman ve köfte. En sevdiği şey!"

deyince Serdar da rahatladı. Az sonra Bursa'ya vardılar ve Serdar'ın dediği konaklama tesisinde indiler. Yeşim'i tanıyanlar olmasın diye gözlerden uzak bir masaya oturdular. Araba, gözlerinin önündeydi o yüzden Sarman'ı kedi sepetinde sıcaktan etkilenmesin diye rahatlıkla bir camını açık bıraktılar. Luke'u dışarıya bağladılar. Güzelce karınlarını doyurduktan sonra arabaya bindiler. Araç hareket ederken kediciğin yemek yemeyeceğini tahmin ediyorlardı. Stresten Sarman  hiçbir şey yemedi ama kana kana su içti. Tekrar yola koyuldular. Artık çok az yolları kalmıştı. Kerem beyin ve Aydan hanımın da gözü saatteydi. Heyecanla misafirlerini ve oğullarını bekliyorlardı. Çok güzel bir sofra kurmuşlar ve misafir odasını hazırlatmışlardı.

"Aman, yabancılık çekmesinler. Kendilerini sığıntı hissetmesinler."

diye ellerinden geleni yapıyorlardı. Yeşim konusunda da tüm çalışanları uyardılar. Kızın hayatı tehlikeye girebilirdi. Kimse ağzından en ufak laf kaçırmayacaktı. Yeşim'in orada kaldığını kimse duymayacak, bilmeyecekti.

O sırada Zerrin, Çetin'in yanına gitmişti ve kavga ediyorlardı.

"Sen öyle konuşmamıştın ama!"

"O kızın bu kadar şanslı olduğunu bilmiyordum. Ama bulamazlar bizi merak etme. Güvendeyiz. Bak bulsalar çoktan bulurlardı. Ama sen onlardan daha salak çıktın! Kahrolası bahçıvanın dibinde konuşmuşsun! N'olacak şimdi? Ya şu anda karakola gittiyse veya babana söylüyorsa?"

Zerrin, ağlayarak  Çetin'e sarıldı.

"Çetinnnnn! Yalvarırım bir şey yap! Hapislerde yatamam ben!"

"Şştt! Sus!"

diyerek adam sinir krizi geçiren kızı sertçe kendinden uzaklaştırdı. Aniden kıza olan tavırlarının değişmesine şaşmamak gerekiyordu çünkü bu alemde prensibi 

"Önce can sonra canan"dı. 

Kıza karşı ne kadar zaafı olursa olsun, onun yüzünden ipe gitmeyi göze alamazdı. Bu camiada bir yerlere gelmek kolay değildi. Geldiği yerde tutunmak daha da zordu. Poliste, adliyede bol rüşvetle kendine bağladığı adamları vardı. Yine de bir gün yakalanmayacağının garantisi yoktu. Yıllarca öğrendiği en önemli şey bu işlerde kimseye güvenilmeyeceğiydi.

"Kendine gel güzelim! Sana başında demiştim böyle şeyler risklidir diye. Şimdi madem hapse girmek istemiyorsun yaptığın hatayı temizleyeceksin. Bu bahçıvan nasıl biri?"

"Nasıl biri olacak? Kendi halinde, yaşlı, tonton bir adamcağız, üstelik kalbi var."

"Yaşlı ve kalp hastası ha! Harika o zaman güzelim. Tek yapacağın adamcağıza insülin vermek. Kimse cinayet olduğunu anlamaz bile. Ne yapalım onun da vadesi bu kadarmış derler."

"Hayır yapamam, beni çok sever, çocukluğumu bilir. Nasıl yaparım bunu Hidayet amcaya? Hem haberi olmadan nasıl insülin vereceğim ki?"

" Hiç zor değil. Adamcağız horul horul uyurken yapacaksın. Daha önce birini temizlemişsin. Bir kez daha yapman zor olmaz üstelik bu çok kolay olacak. Silah yok işin içinde. Temiz iş. Otopsi bile yapmazlar. Yok yaparlarsa ben hallederim. Sen bahçıvana insülin ver gerisini bana bırak."

Zerrin, o cinayeti Çetin'e anlattığına bin pişman oldu.

"Hayır yapamam! O pisliğin tekiydi. Bana ömür boyu şantaj yapacaktı. Öldürmeseydim babama ve Serdar'a rezil rusva olacaktım. Serdar da tekrar Binnur'la evlenirdi ama Hidayet amca bizim emektar bahçıvanımız. Çocukken bahçenin en güzel güllerini getirir, 


'Küçük hanım bu gülleri anneniz, bunları da sizin odanız için getirdim.' 

derdi. Nasıl mutlu olurdum. Bunu ona yapamam."

"Bak ama kızıyorum Zerrin. Senin Hidayet amca konuşursa ucu bana da dokunur."

"Sen zaten hep kendini düşünüyorsun! Kahretsin! "

"Eee, ne demişler? Önce can, sonra canan."

diyen Çetin, elindeki elmayı "Hart" diye dişledi ve sırıttı. Zerrin, ağlayıp, burnunu çekip, bağırır, çağırırken o çok sakindi.

"Hem insülini nereden bulacağım? Reçetesiz satılmaz ki..."

"O da kolay. Sana söyleyeceğim hastaneye gideceksin. İkinci kata çıkacaksın. Sümeyye hemşireyi bulacaksın. Paragözün tekidir. Sana vereceğim zarfı ona verip benden selam söyleyeceksin. O sana ne gerekiyorsa temin edecek. Sonra gece olana kadar bekle, bahçıvan madem müştemilatta kalıyor sizde yedek anahtarı vardır. Yoksa da bir şekilde yaptır ama kimse çakmasın. Gece müştemilatın ışıkları sönünce, herkes uyuyunca ses çıkartmadan içeri gir. Adam uyurken koluna, bacağına, neresi kolayına gelirse iğneyi yap ve çık. Merak etme yaşlıların uykusu ağır olur."

"Aman Tanrı'm! Ya uyanırsa? Ya karısı uyanırsa?"

"Uyandırmamaya çalış!"

"Offff! Sen yapsan?"

"Hayır güzelim. Bu işi sen başıma açtın, sen temizleyeceksin. Hadi banyoya git, yüzünü, gözünü yıka. Kendine gel. Sonra doğru hastaneye git. Bu gece bu işi hallet yoksa bahçıvan her an polise gidebilir."

Zerrin içinden  "Allah, beni kahretsin! Keşke o kaset işini yapmasaydım, o mikrobu öldürmek zorunda kalmazdım. Allah beni kahretsin! Kahretsin!" diyor, dudağını kemiriyor, ne yapacağını bilemiyordu. Kolejde okurken Amerikalılara özenip basket maçlarında ponpon kızlık yapacak kadar sevimli, bayan "kahkaha" olacak kadar şen, şakrak bu kızın daha şimdiden bir cinayet işlediğini, ikinciye kiralık katil tutarak teşebbüs ettiğini öğrenci arkadaşları duysalar inanmazlardı. 

22. Bölümün sonu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder