Filmlerdekini aratmayan pasta savaşından sonra Mehmet o halle gazeteye gidemeyeceği için önce evine gitti. Annesi genç adamı görünce afalladı:
"Oğlum bu ne hal? Yüzün, gözün!
Kadıncağız, bir Setter gibi havayı kokladı:
Çikolata! Krema kokuyorsun sen! Tövbe! Tövbe! Ayağın kaydı da pasta içine mi düştün?
"Önce bir banyo yapayım anne, anlatırım. Kuzucuk nerede?"
"Dedesiyle arka bahçede çiçek ekiyorlar."
Az sonra, Mehmet, banyodan çıkmış, giyinmiş, saçını havluyla kurulaya kurulaya aşağı indi. Aşk acısından öyle canı yanıyordu ki, dayanamadı her şeyi annesine anlattı. Tahmin ettiğiniz üzere annesi sık sık "Aaa!" diyerek dinledi. Kulaklarına inanamıyordu.
"Aaa! Aşık olduğun güzeller güzeli kız Serap Arda mıymış? İnanmıyorum!"
"Öyleymiş. En baş düşmanıma aşık oldum! Benden nefret ediyor!"
"Dur! Dur! Üzülme oğlum! Romeo ve Jülyet de düşman aşıklardı."
"İyi de sonunda ikisi de öldü!"
"Ama o oyundu. Hem de kaç yüzyıl önceki bir oyun. Şimdi bu kız sana aşık olmasa seninle kaç gündür çıkmaz, her davet ettiğinde koşa koşa gelmezdi."
"Öyle midir dersin?"
"Bence öyledir ama şimdi gururundan bunu belli etmeyecektir. Zamana bırak. Eğer dediğim gibi o da sana aşıksa, düşman da olsanız aranıza kimse giremez. Su akar yolunu bulur benim yakışıklı oğlum. Sabret, bekle. Ayrıca sana pasta fırlatmakta çok haklı. Allah'ın sopası yok! Öyle güzel kıza neler yazmıştın. Oh olsun sana. "
"Tamam hakettim. Tüm pastaneye rezil oldum yeter ki, o da beni sevsin, ondan başkasını gözüm görmüyor. Bir görsen bir içim su."
"Oh, oh, Maşallah, güzel bir gelinim olacak desene. Aaa! Bak Allah söyletti. Ay inşallah hadi bakalım. Hah, hah, hah, Serap Arda ha? Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Hahahaha. Allah'ın sopası yok!"
*****
Serap da o esnada gazetedeki odasına gelmişti. Asuman, güzel kızın allak bullak yüzünü görünce haykırdı:
"Hi! Serap abla! Kötü bir şey olmuş! Kötü bir şey olmuş!"
Serap,
"Felaket!"
diye inledi ve masasının önündeki misafirler için konulmuş koltuğa çöktü. Asuman da karşısındaki koltuğa oturdu. Gözlerini, radardaki füze gibi, Serap'ın gözlerine kilitlemişti. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
"Allah'ım! Ahmet'le ilgili olmasın ne olur."
"Aaaaaaah!"
"Onunla ilgili! Onunla ilgili! Aman Tanrı'm! Yoksa evli mi?"
"Daha beter!"
"Hem evli! Hem de çocuklu!"
"Yoook! Daha da BETERRR!"
"Daha da beter mi? Hiii! Yoksa şey mi? Şey mi?"
"Ne?"
"Şey işte...şey..."
Asuman, kırıtan erkek taklidi yaptı.
"Aaaahhhhh! Hayır Asu! Şey değil. Daha kötü!"
"Evli değil, şey değil. Muhasebeciydi dimisi bu yakışıklı! Buldum! Çalıştığı yeri soydu! Paraları zimmetine geçirdi! YAKIŞIKLI HIRSIIIIIIZ! "
"Hayııır!"
"Ne o zaman Serap abla? ÇATLATMA!"
"O da tıpkı benim gibi ünlü olduğunu gizliyormuş."
"Ünlü müymüş? Kim ki? "
"MEHMET FOÇALI!"
"OHAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAA!"
"Yavaş! Tüm gazete duyacak!"
"Şey, peki o da senin...."
"Biliyor. Kafasına atmadığım pasta, tabak, bardak kalmadı...."
"Oh! Eline sağlık, Serap abla..."
"İyi ama can düşmanıma aşık oldum. Öleyim ben ya, öleyim."
Asuman, en yakınındaki ahşabın üzerine üç kez vurdu.
"Allah korusun! Ağzından yel alsın! Öyle deme Serap abla."
Tam o sırada Serap'ın telefonu çaldı. Arayan üniversitedeki çok sevdiği kız arkadaşı Esin'di. Bir televizyonun magazin bölümünde çalışıyordu.
"Esinciğim?"
Serap, Esin'le konuşurken, ayağa fırladı. Asu telaşlandı. Yine kötü bir şeyler oluyordu.
"NE?....NE?....NE? Aaa!......Olamaz!.....Esinciğim evet ama durum onun dışarıdan gördüğü gibi değil. Ben sana sonra anlatırım. Çok teşekkür ediyorum canım, sağol; bu iyiliğini unutmayacağım."
Asu hemen sordu:
"Bu sefer n'oldu Serap abla?"
"Sorma! Tüm aksilikler beni buluyor! Ben, Ahmet'in Mehmet Foçalı olduğunu anlamadan önce paparazzi bozuntusu bir magazin muhabiri ikimizi baş başa çekmiş."
"Hiii!"
"Korkma! Henüz internete filan vermemiş. Çakal! Yarın kitabımın imza gününde bombayı patlatacakmış."
"Ne yapacağız?"
"Bu pislikten görüntüleri almam şart. Yoksa okurlarıma rezil olurum. Onları aldattığımı düşünürler. İkimizin arasındaki savaşın sahte olduğunu sanırlar. Kayıkçı kavgası derler. Tiraj yükselsin diye yalancıktan kavga ediyorlarmış! Hepimizi aldatıyorlarmış! Derler de derler! Başlıkları görebiliyorum: ŞOK - ŞOK - ŞOK ! YILIN SKANDALI! Hani bunlar can düşmanıydı? Hepimizi kandırıyorlarmış! Serap Arda ile Mehmet Foçalı'yı baş başa yakaladık!
"Aman Tanrı'm!"
"Kesin kovulurum! Ben kovulunca sen de işssiz kalırsın."
"İşsiz kalmama değil de, seninle çalışamayacağıma üzülürüm Serap ablacığım."
"Off! Canım yaa...ne yapsak? Aklıma bir çare gelmiyor."
"Buldum. Şöyle güçlü kuvvetli, iri yarı bir adama para verelim, bunu dövsün, korkutsun, telefonunu alsın, görüntüleri silsin."
"Nereden bulacağız ki Asucuğum? Mafia tanıdığımız yok ki....hem olsa bile hadi sonra onlar da bize şantaj yapsın! Filmlerde hep öyle olmaz mı? Elimizi verdik, kolumuzu kurtaramayız."
"Off! O da doğru! Saçımı, başımı yolacağım!"
O sırada kapı vuruldu ve gazetenin tercümanı, 7 dil bilen, biraz sakar, sevimli ve şapşal, at kuyruk saçlı, incecik, tel çerçeveli gözlüklü ama altın kalpli, üstelik erkek bir feminist olan Fadıl içeri girdi. Yeni asistana çok kanı kaynamıştı ama belli etmeye de korkuyordu.
"Kızlar? Bir sorun mu var? Yüzlerinizden düşen bin parça."
Böylece Serap, her şeyi Fadıl'a anlattı. Şapşal da olsa Fadıl, çok güvenilen biriydi.
"Eyvahlar olsun!"
diye ayağa fırlayan Fadıl, aynı anda hem Serap'ın, hem Asuman'ın önündeki çayları devirip, bir ayağıyla modem kablosuna takılıp laptopu düşürmeyi başardı. :)
Başka zaman olsa üçü de gülerlerdi ama Fadıl hariç kovulmak üzereydiler.
"Amanın! Ne sakarım! Çok özür dilerim Serap!" diyen Fadıl, düşenleri toplamaya başladı. Neyse ki, bardaklar cam değildi. Fadıl tekrar ortalığı eski haline getirdikten sonra iki elleri çenelerindeki kızlara döndü:
"Hakikaten çok kötü bu. İmza günü yarın ve 24 saatten az zamanımız var!"
Asuman
"Fadıl, bir tuzak kursak sen de o adamı şöyle iyice bir benzetsen yapabilir misin ki?"
"Kızlar! Ben şiddete karşıyım. Karıncayı bile incitemem. Yani çok, çok, çok mecbur kalmazsam kimseye yumruk filan atamam. Ne yapayım? Yani karakterime ters, magandalık, maçoluk....."
"Offf!" diyen Asuman devam etti:
" Keşke şöyle vurduğumu deviren bir maganda, maço olsaydım. Gider o paparazzi bozuntusunun ağzını, burnu......."
Serap birden ayağa fırladı. Yüzü aydınlanmıştı.
"Asu! Sen bir dahisin!"
"Nasıl?"
"Maço!"
"Ne Maço?"
Asu hâlâ anlamamıştı.
"Anlamadın mı Asucuğum? Mehmet Foçalı'dan alâ maço mu var? Üstelik bu haberin internete düşmesi onun için de çok kötü olur. O da kovulur muhtemelen. "
"Aaaaa! Öyle ya! Gerçekten! Harikasın Serap abla. Haklısın."
"O zaman kovulmak istemiyorsa bizimle işbirliği yapmak zorunda. Allah'ın cezasını aramak zorundayım!" (Gerçi Serap için için ezeli düşmanının sesini tekrar duymak için yanıyordu. Bakmayın siz......hem Mehmet'e, hem de başkalarına karşı buz gibi görünmek zorundaydı.)
"Ama bu bir istisna sayılır Serap abla. Yani savaş durumu gibi bir şey."
"Doğru! Kırmızı Alarm!"
"Kızlar, maçomuzu bulduk ama bir de savaş planı yapmalıyız. Bu arada ben de geliyorum ha. Üç silahşörler!"
Asuman'ın çok hoşuna gitti. Athos, Porthos, Aramis yerine Serap, Asuman, Fadıl. E, Dartanyan da Mehmet mi olacaktı bu durumda? 😄
BÖLÜMLER
Evet, iki düşman, ortak düşmana karşı geçici barış ilan ettiler :) Çok tatlı gelişiyor olaylar. Birbirlerini daha iyi tanımaları için de bir fırsat :)
YanıtlaSilİçin için birbirleri için ölüyorlar ama çaktırmıyorlar:)))
Sil