19 Temmuz 2024 Cuma

DÜŞMAN AŞIKLAR 7- AŞK TAM GAZ

Az sonra ikisi baş başa oturuyorlardı. Serap, adamın elinde güllerle gelmesinden, oturması için kızın sandalyesini çekmesinden çok etkilendi. Centilmenlik sevdiği bir özellikti. İçinden "Hele şükür, maço biri değil. Tüm kibarlık ve centilmenlik testlerimi geçti." dedi. Mehmet de karşısındaki güzel kızın çölde bir serap olmasından ve kaybolmasından korkuyordu. Çaylar, minik ama lezzetli ve taze pastalar geldi. Birbirlerini tanıma faslına geçtiler.

"Şey, beni yanlış anlamayın ama fotomodel filan mısınız? Ya da dizi oyuncusu?"

Serap gülümsedi.

"İltifata teşekkürler ama hayır. Bir gazetede çalışıyorum. Şey, sekreter olarak."

"A! Ne tesadüf! Ben de gazetede çalışıyorum. Eee, muhasebeci olarak."

Birbirlerine hangi gazetelerde çalıştıklarını sormadılar. Daha çok ortak ilgi alanları, ne tür filmlerden, müziklerden hoşlanıp hoşlanmadıkları, dünya görüşleriyle ilgili konuşmaya başladılar. Mehmet, kıza daha önce evlendiğini ve eşini bir trafik kazasında kaybettiğini, küçük kızı Eylül'ü anlattı. Ünlü biri olduğunu söylemek için henüz erken diye düşünüyordu. Gerçekte kim olduklarını öğrenince kopacak olan kıyamet için henüz vakit vardı.

"Çok üzüldüm. Küçük kızınız için de hayli zor olmalı."

"Kuzucum - ismi Eylül ama biz yani ben, annem ve babam Kuzucum diyoruz, çok ufaktı. Yine de çok üzüldü. Ona mümkün olduğu kadar ölümün nasıl olduğunu anlatmaya çalıştık. Ben işteyken annem, babam bakıyor. Bir de köpeğimiz var ismi Dost. Barınaktan aldık. Vicdansızın biri çocuğuna yaş günü için almış, sonra terk etmiş."

Bir büyük artı puan yazdı Serap, yakışıklı adamın hanesine. Hem hayvanları seviyordu, hem de barınaktan alıyordu. Cins köpek alıp hava atanlardan değildi.

" Nefret ediyorum öyle insanlardan. Hatta onlara insan sözcüğü fazla bence. Bizim de kedimiz var. Bir aylık bebekken sokaktan kurtardım. İsmini Çıldırgan koydum çünkü gece olunca resmen çıldırıyordu. Büyüdükçe biraz duruldu. Ben de annemle yaşıyorum. Babam ben bebekken kanserden ölmüş."

"Üzüldüm."

"Teşekkür ederim. Hatırlamıyorum bile."

Karşılıklı otururken etraflarında başka müşteri yokmuş gibi birbirlerinin gözleri içinde kayboldular. Mehmet, kızın duru mavi gözlerine bakmaya doyamıyor, Serap da sert görünümlü ama insana güven veren Mehmet'in gözlerine ömür boyu bakmak istediğini düşünüyordu. Müşteriler de bazen onlara bakarak

"Birbirlerine ne kadar yakışan bir çift. Kız, nefes kesiyor. Erkek de çok yakışıklı."

diyorlardı. İkisinin birbirinin can düşmanı olduklarını bilmiyorlardı. Bu ilk buluşmadan sonra işlerine gitmek üzere ayrıldılar. Aslında Serap feminist olarak kendi hesabını kendi ödemek istiyordu ama 'davet eden öder' kuralı da olduğundan bir şey dememişti.

Asuman, çiçekleri vazoya koyarken Serap da olanları anlattı.

"O gün arabamın lastiği patladı diye öfkeden delirecektim. İyi ki patlamış."

"Bence de Serap abla. Aşk Perisi ikinizin karşılaşmasını istemiş olmalı. Ne romantik."

"Galiba öyle."

Böylece, sık sık buluşmaya başladılar. Artık "siz" li, "Biz" li konuşmayı bıraktılar. Birlikte sinemaya gittiler. Romantik bir komedi seçtiler. Bol kahkaha attılar. Her buluşmalarında birbirlerine daha çok aşık oldular. Bir saniye bile birbirleri olmadan yapamayacaklarını hissediyorlardı. Serapt

"Sanırım ruh ikizi, ruh eşi dedikleri bu."

derken, Mehmet

"Eşimin ölümünden beri ilk kez yeniden evlenmeyi düşünüyorum. Onsuz olamam. Umarım kızım da sever ama bence sever. Yahu bu kızı yeryüzünde sevmeyecek bir insan olabilir mi?"

diyordu.

Bir gün yine ikisi baş başa bu defe öğle yemeği yiyorlardı ki, Serap'ın cep telefonu çaldı. Arayan patronuydu. Konuşurken ünlü biri olduğunu belli etmemesi gerekiyordu.

"Şey, iş yerinden...patronum....aksi biridir, açmam lazım. Kusura bakma."

"Ne demek? Aç hemen. Güzel sekreterine bir şey demesin. Yoksa gelip bir yumrukta yere sermeyeyim."

diye şaka yaptı. Bu şaka Serap gibi bir feministin bile hoşuna gitti. Ne oluyordu böyle?

"Alo?"

"Serap! Ner'desin sen?"

"Şey, öğle yemeğindeyim. Bir şey mi oldu?"

"Daha n'olsun? Twitter'da TT olan bir başlık var. Link atıyorum. Hemen iki satır bir şey yaz. Gazetemizin en ünlü köşe yazarı olarak buna kayıtsız kalmanı istemiyorum. Konu senin seveceğin bir konu zaten: Kadın-erkek. Hadi göreyim seni."

"Tamam...yazarım şimdi."

Serap, Mehmet'den izin isteyerek, arada yemeğinden bir çatal alarak. Çabucak erkeklerin aleyhine, sert bir tivit attı. Yemeğe devam ederlerken, bu sefer Mehmet'in telefonu çaldı. Arayan onun patronuydu. Aynı şeyi o da Mehmet'ten rica etti. Mehmet de bir yandan yerken, bir yandan da Serap'ın tivitine sert bir cevap yazdı. Bundan sonra ikisinin de patronlarına gerek kalmadı. Bir yandan yemek yiyor, güzel güzel sohbet ediyor, bir yandan da birbirlerine zehir zemberek tivitler atıyorlardı.

Serap telefonuna baktı.

" Her konuya olduğu gibi bu konuyu da balıklama dalmış ünlü erkek düşmanımız! Yahu seni kimseler almamış diye yeter bu erkek düşmanlığın. Git bir cımbız al, feministim, kıllarımı almıyorum diye bıyıklı bıyıklı dolaşma."

yazıyordu ve yanında kahkaha atan adam emojileri vardı. Bu tiviti şu anda karşısında oturan karizmatik yakışıklının attığını bilmiyordu. Hemen cevap verdi:

"İlk insan yani homosapiens Mehmet Bey, bence siz mağaranızda oturup homurdanarak ateşi filan bulmaya çalışın. Bizler 2021 yılına girdik. Erkekler için kıllarımızı almaya mecbur değiliz. Bu cımbız, kıl, tüy bahsiniz de bayatladı artık. "

Gazetede ise Serap'ın patronu ellerini hızlı hızlı ovuşturuyordu, etten değil de, çakmak taşından olsaydı ateşler çıkacaktı. Serap "Mecbur değiliz" diye yazınca, okuyan herkes kızın gerçekten kıllı bacaklı olduğunu düşünmeye başladı.

"Yaşasın! Yine TT oldu gazetemiz. Serap Arda'nın köşesi tıklanma rekoru kırdı."

Çalışanlar alkışladılar ve ıslıkladılar. Sonunda Mehmet, cep telefonunu masaya koydu. Artık başka tivit göndermesine gerek kalmamıştı. Yeterince tıklanma rekoru kırılmıştı. Serap da cep telefonunu bıraktı. Birbirlerine gülümsediler.

"Gerçekten özür dilerim, sessize aldım."

"Ben de."

"Tatlı söyleyelim mi? Bu sinir bozan iş mesajları serotoninimi düşürdü. Canım fena halde çikolata çekiyor. Her zaman işe yarar." Aslında kız, Mehmet'in alaylarına kızmıştı. Ona gününü göstereceği anı sabırsızlıkla bekliyordu. Nasıl da mosmor edecekti!

"Hemen güzel prenses."

diyen Mehmet, kibar bir şekilde garsona işaret etti. Mehmet'in arada sırada kendisine "Prenses" diye hitap etmesi gururunu okşuyordu. Normalde ünlü bir feminist olarak bu tür şeylerden hoşlanmaması gerekirdi ama bu adamla, radikal feminist karakteri yavaş yavaş değişecek miydi? Korkmalı mıydı bundan yoksa akışına mı bırakmalıydı? Bir kadın ve bir erkek annesinin hep iddia ettiği gibi birbirinin düşmanı mıydı yoksa birbirini bütünleyen iki parçası mı? Mehmet ona bakarak

"Su gibi duru bir güzelliği var. O gün iyi ki, arabasının lastiği patlamış. Eğer tekrar evlenirsem ya bu kızla evlenirim, ya da ömür boyu bekar kalırım."

diyordu. Kıyametin kopmasına ise ramak kalmıştı.

BÖLÜMLER


2 yorum:

  1. İş hayatının insanı soktuğun sahte kılıklar, kadın erkek düşmanlığının aşka karşı koyamayışı, ön yargıların elbet bir gün yıkılacağı, bir taraftan da gülümseten diyaloglar.... Şahane gidiyor, keşke televizyonda da ağır ağdalı, ağlak diziler yerine böyle tatlı, insanı rahatlatan diziler olsa. Bu dizi bir gün çekilirse ilk okuyanlardan olduğum için kendimi şanslı hissedeceğim :) Sevgiler 🌺

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ediyorum 🌸
      ah o tv deki ağlak diziler, hep aşiret, hey itilen, kakılan hem de doktor (!) kadınlar...inşallah bir gün dizi olur.
      Sevgiler🌸

      Sil