25 Temmuz 2024 Perşembe

DÜŞMAN AŞIKLAR 28 - BEKLENMEDİK BİR CİNAYET

On binlerce Euroluk, beyaz tekne, zifir gecede pırıl pırıl parlıyordu. Ay ışığı, kıpraşan sulara batıp, çıkıyor, yakamozlar ışıldıyordu. Aniden art arda top patlar gibi gümbürtü koptu: Kıyıya yakın bir yerde düğün sebebiyle havai fişek atılıyordu. Gökyüzü mor, sarı, kırmızı yıldızlarla aydınlandı. Güvertede elinde şampanya kadehiyle duran, 60'lı yılların ünlü şarkıcısı ve film oyuncusu, Gönül Çınar,'dı. İyice sarhoş olmuştu. Eşi de elinde kadehle ona eşlik ediyordu. Gönül, küpeştenin kenarında kollarını iki yana açtı, rüzgâr saçlarını savuruyordu.

"Bak hayatım, Titanik sahnesi.Nasıl? Ha,ha,ha,ha."

Kocası, kadehi bıraktı, arkadan karısına yaklaştı, kaptan, bir eli dümende, ikisine bakıyordu, eşini kucaklayacağını ve öpüşeceklerini düşünürken, adam bir anda kadını suya itti.

"Aaaaaaaaaayyyy!"

diyen çığlığı havai fişek gürültüsüne karıştı.

***

Ertesi sabah, Mehmet gazeteye gidecekken, kapısı çaldı. Açınca 3 yıl önceki kız arkadaşıyla karşılaştı.

"Yasemin!"

"Mehmet! Yardım et bana n'oooluur! Sokakta kaldım."

"Manyak mısın kızım? Otel mi burası? Çek git kapımdan. Sevdiğim kadın bitişiğimde oturuyor görmesin seni yanlış anlar."

Tam o anda Serap da, evin ihtiyaçları için bir şeyler almaya çıktı. Mehmet'i ve genç kadını gördü. Tek kaşı kalktı.

"Ooo...Mehmet Bey, günaydın."

"Ayrılır ayrılmaz hiç vakit kaybetmemiş birini bulmuşsunuz" diye ekleyecekti ama gururuna yediremedi. İçinden

"Hemen bir kız bulmuş! Pis çapkın!"

diyordu ki, Mehmet atıldı.

"Günaydın, şey, bu Yasemin hanım. Ee, hizmetçi. Yani camları, kapıları silecek, annem yaşlı artık yapamıyor..."

Serap, bir anda üstünden kaya kalkmış gibi rahatladı ama belli etmek yerine daha da kızdı:

"Bravo! Yani maçoluğun yanı sıra hödüklük de var! Yardımcı diyoruz biz ona! Hizmetçi demiyoruz! Bakmayın siz, kendisi ilk insandır da, bana da neler neler demişti."

"Yahu! Ne zaman affedeceksin! Tamam çok pişmanım! E! Yasemin hanım siz içeri girin, annem gösterir temizlik malzemelerini."

Serap

"Hıh!"

diyerek uzaklaştı. Arabasına bindi. Yasemin hemen mağdur ayağına yattı.

"Aşkolsun, Mehmetciğim, insan eski sevgilisine hizmetçi der mi?"

"İki dakikan var: Anlat ya da git."

"Ev sahibim! Birikmiş kira borcum var diye sen tut eşyalarımı kapının önüne koy. Ev bulana kadar valizim sende kalsın. İçinde önemli eşyalarım var."

"Bana bak! 24 saatin var! Ev buldun, buldun. Yoksa kapının önüne koyarım. Ben gidiyorum. Annemlere durumu sen izah edersin artık. "

Mehmet, gider gitmez, Yasemin, telefonunu aldı, bir mesaj yazdı:

"Tamamdır Nil hanım. Evdeyim. Parayı hesabıma gönderebilirsiniz. Yalnız 24 saat süre verdi. Yoksa kovarım dedi. Haberiniz olsun."

iki saat sonra Serap eli, kolu poşetlerle dolu olarak geri döndü. Bahçede Eylül'le karşılaştı. Kız, koşa koşa Serap'ın yanına geldi.

"Merhaba Serap abla. Limon ağaca tırmandı. Çıldırgan n'apıyoo?"

" Merhaba canım, alışmaya çalışıyor birkaç gün daha geçsin bahçeye çıkartacağım. Temizlik işi nasıl gidiyor?"

"Temizlik mi?"

"Evet."

"Bugün temizlik yok bizde. Sakine teyze gelince temizlik yapıyo."

" Yasemin hanım camları silecekti?"

"Yasemin abla mı? O babamın eski kız arkadaşı. Cam filan da silmiyo."

"Yaaaa? Anladım canım."

Serap bu işin arkasında kendi annesiyle, Çiğdem'in olduğunu bilmiyordu. Küçük kız yanlış anlamasın diye eve girene kadar yüzündeki gülümsemeyi korumayı başardı ancak kapıyı kapattığında gözlerinden yaşlar boşandı. Elindekileri yere bıraktı.

"Pislik! Seni sevende kabahat! Aptalım ben!"

"Kızım? N'oldu?"

"Mehmet! Ben affetmeyince, hemen eski sevgilisine koşmuş!"

"Ah, canım, kıyamam. Güzelim, ben sana demedim mi? İyi olmuş ama. Nasıl biri olduğunu anladın. Bir daha yüzüne bakma sakın. Bakarsan hakkımı helal etmem sana. Zaten can düşmanın değil miydi?"

"Haklıymışsın anne."

Serap, banyoya gidip suyun altına girdi, hem ağladı, hem duş yaptı. Annesi kapının arkasından nutuk atıp durdu. Bu olayı Çiğdem'le tezgahlamışlardı. Hatta sadece bu değildi planları. Sırada bir sürpriz daha vardı. Serap, üzerinde bornoz, çıktığında, Mehmet için gözyaşı dökmeyeceğine karar verdi. Gidip kuaförde saçını yaptıracak, ona inat salına salına gazeteye gidecek, baş döndürmeye devam edecekti.

Dediğini de yaptı. Gözyaşlarını içine akıtarak, kuaförde altın sarısı saçlarını yaptırırken, televizyonda alt yazıyla bir haber geçti:

"Türk sanat müziğinin ünlü sanatçısı, 67 yaşındaki Gönül Çınar, intihar etti."

Serap

"Aaa! Ben tanımam ama annemin en sevdiği şarkıcıydı. 60'lı yıllardan kalma 45'lik plaklarını hâlâ saklar."

Kuaför

"Sormayın. Şoke oldum! Bugün için cilt ve saç bakım randevusu almıştı."

"A?"

"Evet Serap hanım. Demek aniden moralini bozacak bir şey oldu. Yazık. Allah rahmet eylesin."

"Amin" diyen Serap, saçları yapılırken, telefonuna baktı, kadının çok içki içtiğini sonra da tekneden kendini attığını yazıyordu. Kuaför de bir yandan konuşuyordu.

"Çok üzüldüm. Bazen evine gider, orada saçını yapardık. Ev diyorum ama saray yavrusu. Büyük serveti şimdi kocasına kalacak. Adam da bunu aldatıyor diyorlardı yazık."

Serap'ın kuşkuları arttı. Bu işi kurcalamaya karar verdi.

Kuaförden çıkıp, gazeteye geldiğinde öğle olmuştu. Mehmet'in odasına bakmadan geçti ve kız, kendisinden bir tebessümü bile esirgediği için genç adamın yüzü düştü. Az sonra kuryeci çocuk elinde kırmızı güllerle gazeteye geldi. Resepsiyonda bekledi. Asuman aşağı indi ve çocuğa kimlik no'sunu verip, gülleri aldı. Asansöre binip Serap'ın yanına geldi. Serap şaşırarak gülleri aldığında, Mehmet, bilgisayarın ekranını siper ederek çaktırmadan kızı gözetliyordu. Çiçekleri gönderen kendisi olmadığından iki elinin on parmağını ağzına sokup katur kutur yiyecekti! O sırada Özgür geldi.

"Hayırdır kanka? Birini öldürecek gibisin."

"Kırmızı güller!"

"Kırmızı güller mi?"

"Herifin biri Serap'a kırmızı güller göndermiş!"

"Abicim, dert etme. Milyonlarca hayranı var. Çoğu da kadın. E, sonuçta kadın hakları savunucusu. Bir konuda teşekkür etmek içindir."

"Doğru ya.. Ama eğer bir herifse, ağzını, burnunu...."

Ve güller gelmeye devam etti.

Pazartesi: Kırmızı güller...

Salı: Kırmızı güller...

Çarşamba: Kırmızı güller..

"Grrrrrr! Yine kırmızı güller geldi Serap'a. Çıldıracağım!"

"Kanka acele etme belki dayak atan kötü kocasından kurtardığı feminist bir kadın hayranıdır. "

"İnşallah öyledir Özgür."

Perşembe günü nihayet elinde kırmızı güllerle, gizli hayran ortaya çıktı:


"Erkek egemen bir dünyada, ülkemizin en ünlü feministi, kadın hakları savunucusunu selamlıyorum. Bu sefer gülleri bizzat sunmak istedim. Sizin kadar güzel değiller ama...."

Mehmet, çayı püskürttü.

Asuman, güldüğü gözükmesin diye masanın altına girdi. Bu adamı da ayarlayan Nil ve Çiğdem olduğundan, annesi o gün güya kızını özlemiş gibi gazeteye gelmişti.

Nil,

" Kırmızı güller! Çiğdem'in tuttuğu adam bu olmasın lütfen!"

"Merhaba, ben Fezü."

" Fezü ?"

"İsmim Zühtü ama herkes bana Fezü der. Feministin Fe'si, Zühtü'nün zü'sü. Kadın hakları benden sorulur. "

"Ya? Teşekkürler Fezü bey ama gerek yok bana gül göndermenize. Bir daha da lütfen göndermeyin yoksa ...."

"Cazibeme kadınlar dayanamaz, güle gerek yok diyorsunuz."

"Allah'ım sana geliyorum!"

Yoksa güvenliği çağırıp Fezü'yü kovduracaktı ki, aklına Yasemin geldi. Çiçekleri aldı. Teşekkür etti. Adamı odasına buyur etti. Annesine bakınıyordu ama kadın ortada yoktu. Kuytu bir köşede, telefonla Çiğdem'i fırçalıyordu.

"Ayol, bula bula bu ibişi mi buldun? Mehmet Foçalı bunun nesini kıskansın? Yeni doğan gibi pembeler içinde!"

"Ay ne bileyim feminist olacaksın dedik diye pembe kadın rengi ya...."

"Feminist erkek olacak dedim, nonoş demedim! Hem feministlerin rengi pembe değil mordur. Ay, bayılacağım, bir Foçalı'ya bak, bir de şuna! Yakışıklı birini bul dedim. Mehmet Foçalı'ya benzeyen birini. Bak sana fotoğrafını attım. Kör müsün?

" Fotoğrafı gördüm Nil hanım. İyi de, sokaklar hem cesur, hem de film yıldızı gibi yakışıklı adamlarla kaynamıyor. Ancak bunu bulabildim."

"Sokaktan mı buldun? Cast ajansından bulacaktın. Yakışıklı, boylu poslu genç erkek dolu. Sokakta tabii ki bulamazsın!"

"Çok para istediler Nil hanım. Bu adam 3000 liraya razı oldu."

"Cimri! Planımı mahvettin! Kapat. Kapat!"

Mehmet, güzel kızın yanına geldi.

"Serap hanım zevkinize hayran kaldım. Yeni erkek arkadaşınız hayırlı, uğurlu olsun."

"A-ha-ha. Şimdilik sadece bir hayranım. En azından eski sevgilisini 'hizmetçi' diye yutturmuyor." ama.

"NE?"

"Ortaya çıkmayacağını mı sandınız? Ay, sakın kıskandım filan sanmayın. Ben de size mutluluklar diliyorum."

"Se- se- serap! Hayır! Öyle değil, dur da anlata..."

Serap cam kapıyı Mehmet'in suratına kapatırken, adamın burnu yamyassı oldu.

"Ah! Burnum! Gitti burnum!"

Serap içinden "Oh! Canıma değsin! Yamulsun da yakışıklı yüzün bozulsa. O zaman bu kadar çapkınlık yapamazsın."

"Ay, pardon, görmedim."

dedi ama bile bile yapmıştı.

Mehmet, burnunu tuta tuta kendi odasına gitti. Serap'ın, Asuman'ın ve Fadıl'ın Fezü denen adamla tatlı tatlı sohbet ettiklerini gördükçe saçını başını yolası geldi.

"Lan erkek adam feminist olur mu? Bak, bak nasıl da hayran hayran bakıyor Serap'a. Şeytan diyor, git yanına, vur yerden yere!"

Özgür,

"Aman abiciğim, yapma adın maçoya çıkmış, sosyal medyada linç edilirsin, yengenin de dilinden kurtulamazsın."

"Hrrrrrr!..."

"Bir çay iç kanka...dur getireyim."

On beş dakika sonra Serap, Fezü'yü başından savdı. Çünkü, intihar eden kadının eşiyle röportaja gidecekti. Koridorda yürürken, bir el ağzını kapattı, sonra da ayakları mecazi anlamda değil gerçek anlamda yerden kesildi. Havadaydı. Güçlü iki kol kendisini sırtlamıştı.

"İmdaat! Güvenlik!"

"Bağırma cadaloz benim!"

"Delirdin mi? İndir beni. Biri görecek!"

"Dinleyeceğine söz verirsen indiririm."

"Hayır! Dinlemiyorum!"

"O zaman herkes görsün."

"Tamam. Lanet olası. Dinleyeceğim."

Mehmet, kızı indirdi. Kaçmasın diye iki elini duvara dayayıp, kollarıyla duvar arasında hapsetti.

"Sabah sabah kapım çalındı. Üç yıldır görmediğim, eski kız arkadaşım. Anladın mı? ES - Kİ. Ev sahibi eşyalarını kapıya koymuş, sokakta kaldım, eşyalarım sende dursun, ev bulana kadar diye yalvardı. Sana 24 saat; sonra kovarım dedim. Hepsi bu. "

Serap'ın yüreğine su serpildi. Kalbi, heyecandan hızlı hızlı atıyordu. Birbirlerinin gözlerinin içine bakarken sanki dünya durdu. Düşmanlık da bir yere kadardı. Tam dudakları...

"Serap Hanım! Bir şey mi oldu? Nerdesi.....Ah! Bu kabloları kim koydu buraya?"

Fadıl, Serap'ı ararken, ayağı kablolara takılmıştı. Yere düşerken, sol eliyle tutunduğu standı devirince, gazetenin ilk kurucusunun alçı büstü kırıldı. Yolluğu da kaydırınca, çaycı kadın kendini yerde buldu. Tepsi bir yana, kağıt bardaklar bir yana gitti. Kezban teyze dedikleri çaycı kadın

"Ay, anacım! Gitti çaylar!" diye çığlık attı. Fadıl, 

"Kezban teyze pardon! Ço- çok özür dilerim" derken,  patron da gürültüye geldi. Kırılan büstü gördü.

"Dedemi mi kırdın şapşal?"

"Ö-özür dilerim patron! Kaza oldu. Serap hanımın imdat dediğini duydum sanki."

Patron, "Ah, dedeciğim, dedeciğimin kafasını kırmış" derken, Serap çoktan kaçmıştı. Mehmet, muzip muzip gülümsüyordu. Fadıl mahcup kırılan, dökülenleri toplamaya çalışıyordu. Kezban teyze de başını iki yana sallıyordu. Şimdi yeniden çay koyacaktı.


BÖLÜMLER

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder