26 Temmuz 2024 Cuma

DÜŞMAN AŞIKLAR 31- SERAP VURULUYOR

Ertesi gün güneş açtı. Bir önceki günkü yağmurdan ötürü, her yer ıslak çimen ve toprak kokuyordu. Ağaçların yapraklarında, çamların üstünde minik su damlaları güneşle minik mücevherler gibi parıldıyordu. Mehmet, o gün de gazeteye gitmedi. Hâlâ nezleydi. Serap'ın elinin değdiği tencereyi, kepçeyi, tutamakları okşadı.

Güzel kız ise emniyetteki tanıdığı sayesinde, Gönül Çınar'ın düştüğü teknenin kaptanıyla ilgili bilgilere ulaştı: Metin Toprak. Villanın müştemilatında kalıyordu. Adamın ağzını arayacaktı. Fadıl ve Asuman'a şüphelerini anlatıp, tekrar malikâneye gideceğini söyleyerek çıktı. İkisi de

"Ya şüphelerin gerçekse, adam sana da bir şey yapmaya kalkmasın?"

diyerek kızla birlikte gelmek istediler.

"Tuhaf olur çocuklar; hem bu sefer sadece kaptanla konuşacağım."

"Ay, ablacığım, hiç içim rahat değil ama ne desem vaz geçmezsin biliyorum. Allah'a emanet ol."

Star Wars hayranı Fadıl da

"Güç seninle olsun Serap." dedi.

"Sağol canım, sen de Fadıl."

Güvenlik, önceki röportajdan ötürü kendisini tanıyordu. Güzel kızı hiç sormadan içeri aldılar. Yine söyleşi yapacağını düşünüyorlardı. Bahçe kapısında birlikte hatıra fotoğrafı bile çektirdiler. Serap'ın dosdoğru müştemilata gittiğinden haberleri olmadı.

Kapı aralıktı. İçeriden iki erkeğin birbirine bağırıp çağırdığını duydu. Seslerden birini tanıyordu. Kadının eşiydi. Ses çıkartmadan içeri girdi. Ayak uçlarına basarak birkaç adım attı. Daha net duymalıydı.

"Ben anlamam. Ya 1 milyon verirsin ya da polise gider, karını nasıl denize ittiğini anlatırım."

Serap, sol eliyle ağzını sımsıkı kapattı. Korkunç bir şey duyunca niye hep öyle yaparız sahi?

"Seni aç gözlü seni! Onca para verdim doymadın değil mi? Nankör! Açlıktan nefesin kokuyordu işe aldığımda."

"Almasaydın."

"Lan, or.....pu çocuğu senin de işini bitiririm diye korkmuyor musun?"

"O zaman şıp diye yakalanırsın. Akıllı adamsın sen yapmazsın."

"Ömür boyu sağacağım seni diyorsun?"

"Aynen. Yuların elimde. Hatta şu salonda duran piyanoyu da satsana. Nasılsa çalacak kimse kalmadı. Dün internette baktım; aynısı 164 bin küsurdu. E, bu ikinci el yüze gider herhalde."

"Pislik!"

"Niye? Bu yaştan sonra piyano mu öğreneceksin? Ha,ha,ha."

Serap'ın mavi boncuk gözleri kocaman açılmış, artık gidebilirdi, tam arkasını dönüyordu ki, çantasıyla vestiyerin üzerindeki yuvarlak porselen tabağı devirdi, içinde anahtarlar vardı.

"Kahretsin!"

deyip, gözlerini yumup, dişlerini sıkarken,

"Kim var orada?"

diyen iki adam yanında bitti.

"Siz!"

"Evet benim. Sezgilerimin çok kuvvetli oldğunu söylemiş miydim? Olayı duyar duymaz sizden şüphelenmiştim. Çünkü kadıncağız, ertesi gün kuaföre randevu vermiş. İntihar edecek bir kadın bunu yapmaz. "

" Allah ikinizi de kahretsin! Ama beni bitiremeyeceksiniz. Kaybedecek bir şeyim yok, birazdan uçağa binip gideceğim. Bana mani olamayacaksınız. "

"Saçmalamayın. Teslim olun. Nereye kaçsanız yakalanırsınız."

"Sen öyle san."

Adam elini belinin arkasına attı ve susturucu takılı bir Baretta çıkarttı. Öfkeden gözleri yuvalarından fırlamıştı, yanağı seğiriyordu ve ağzından tükürük saçıyordu.

"Yaaa....sustun değil mi! Haydi güle güle ikinize de."

"Hayır! Yapmayın!"

"Yapma patron! Du..."

Bunlar Serap ve Metin'in son sözleri oldu. Namludan peş peşe çıkan iki kurşunun biri suç ortağına, diğeri güzel kıza isabet etmişti. İkisi de halının üstüne düştüler. Adam, tabancasını tekrar beline taktı. Kapıyı kapattı. Koşarak malikâneye gitti. Kasayı açtı. Karısının yeşil zümrüt gerdanlığını, pırlanta setini, altın bileziklerini, zincirlerini, tomar tomar dövizlerini çantaya attı.

"Kahretsin! Daha malikâneyi satıp parasını alacaktım! Kahretsin! Kahretsin! Pasaportum!"

internetten uçak saatlerine baktı ve yurt dışına ilk uçağa bilet aldı. Koşa koşa aşağı indi. Piyanoyu görünce ayağıyla tekmeledi.


"Kahretsin! Kahretsin! Aaaaarrrgghh!"

Dışarı çıktı, alnında boncuk boncuk terler vardı, ikide bir mendille siliyordu. Karısının gümüş rengi BMW'sine bindi ve gitti. Güvenliktekiler şaşırdılar.

"İyi de, Serap hanım evde?"

"Belki ani bir işi çıktı, röportaj yarım kaldı, yine gelir."

"Herhalde. Önceki söyleşiyi okudun mu sen?"

"Hı, hı. Çok güzeldi. Rahmetli yaşasaydı şimdi açık pencereden piyano sesi gelirdi. Ne iyi kadındı. Ne kadar sahipsiz kedi varsa bahçeye getirir güzel güzel bakardı. Şimdi eşi bakacak herhalde."

"Herhalde. Sarman olan doğursun bir yavrusunu eşim istiyor demiştim de ne sevinmişti. Sözüm söz, doğursun birini karıma götüreceğim. Oğlum da çok istiyor. "

"Biliyorum demiştin. Allah rahmet eylesin."

"Amin....."

İstanbul'un trafiği keşmekeşti. Kornaya art arda bastı.

"Kahretsin! Uçağı kaçıracağım! Yürüsenize lan! Hay bu trafiğin içine! Hay! S....."

Adam, o panikle ikisinin de telefonlarını atmayı unutmuştu. Kaptanın zaten arayanı soranı yoktu ama Serap'ın cep telefonu zangırdayarak, çantasının içinde çalıyordu. Arayan Mehmet'ti. Eylül de yanında bekliyordu. Kızı ve kendi adına teşekkür edecekti. Çünkü apar topar gidince bir teşekkür edememişlerdi hatta kızı annesiyle birlikte akşam yemeğine davet edecekti. Eylül çok sevinmişti.

Ama telefonu açan yoktu.

"Açmıyo mu babişko?"

"Açmıyor kuzucuk, keçi inadı tuttu galiba. Bir de Whatshapp'ı deneyeyim."

"Neredesiniz Serap hanım? İnsan sözlüsünün telefonunu açmaz mı?" yazdı ve yanına kırmızı kalpler koydu.

Mehmet, ekrana bakıyordu. Sadece tek çizgi vardı. Demek ki, Serap, mesajı görmemişti. Eylül, sıkıldı; hoplaya zıplaya bahçeye gitti. İçinden

"Ner'desin güzelim? Yine biz erkekleri yerden yere vuran bir yazı hazırlamakla meşgulsün de o yüzden mi görmüyorsun?"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder