25 Temmuz 2024 Perşembe

DÜŞMAN AŞIKLAR 26 - DÜŞMANLAR KOMŞU OLUYOR

O gece Mehmet, kuzucuğuna her zamanki gibi masal okudu. Küçük çocuk uykuya dalarken, odasına gitti. Youtube'da sesi kısık olarak Moonlight Serenade'i açtı. Kollarında Serap varmış gibi dans etti. Aynı anda kız da yüzünde hülyalı bir gülümseme; kulaklığında aynı şarkıyı dinliyordu. Elleriyle kendi kollarını sarmıştı.

Aynı saatlerde Asuman'ın annesi iki elini beline koyup, masaya baktı. Toplam on kişi yiyip, içtiğinden bulaşık dağ gibiydi. Hâlâ market fişini arayan kocasını pintilikleri yüzünden fırçalayan kadıncağız, kızına seslendi:

"Kızım, mutfak çalıp oynuyor, ben yıkayayım, sen de durula."

"Of! Herkesin bulaşık makinesi var."

"Cimri baban varken unut kızım."

Böylece o gün sona erdi. Ertesi sabah, Mehmet, gazeteye gitmeden önce, duşunu yaptı, traş losyonunu sürdü, huysuz güzeli göreceği için ağzı kulaklarındaydı. Serap da, sıcak banyodan sonra özenle makyaj yapıp kulak arkasına ve bileklerine çok az Narciso Rodriguez sıktı. Aklına bir önceki akşam, biberli kahveyi Mehmet'e nasıl içirdiği gelince kendi kendine gülümsedi. Çıldırgan'ı ve annesini öpüp çıktı.

Yakışıklı gazetecinin annesi ise bahçedeydi, güllere bakıyor, romatizmaları için yürüyüş yapıyordu ki, karşı evde oturan emlakçının genç eşine rastladı. Kadın, köpeğini gezdiriyordu.

"Merhaba teyzeciğim. Nasılsın?"

"İyiyim kızım. Sağol, sen nasılsın?"

"Sağolun, ben de iyiyim. Tarçın'ı gezdirmeye çıkmıştım."

"İşler nasıl? Geçen sizin bey, bizim beye şikayet ediyordu piyasa çok durgun diye."

"Ah, evet ama çok şükür şansımız döndü. Geçen bir telefon! Şu ünlü köşe yazarı var ya, feminist olan hani. Serap Arda. Onun annesiymiş. Harıl harıl ona ev arıyor. Kadın çok eski bir evde oturuyormuş, çatısı akıyor, boruları patlıyor, oradan buradan böcekler çıkıyormuş, banyosu da küflüymüş ama çok müşkülpesentmiş, gösterdiklerini hiç beğenmemiş. "

"Aaa! Çok sevindim. Beğenir inşallah. Kolay gelsin."

"Teşekkür ederim. Ay! Tarçın, durmuyor. Hadi görüşürüz."

"Selâmetle kızım."

Kadıncağız eve girdi, oğlunun laptopunun kapağının açık olduğunu gördü. Toz olmasın diye kapatacakken, ekran aydınlandı. Gözü, Google çubuğundaki yazıya ilişti. Parmak uçlarıyla gözlüğünü düzeltti ve okudu:

"Bir feministin kalbi nasıl kazanılır?"

O an kararını verdi. Bu ikisini bir araya getirmek için biraz yardım etmenin vakti gelmişti. Madem bu kızın anası ev bakıyor, Madam Angela'nın kimselere vermeye kıyamadığı boş evi ne güne duruyordu? Romatizmalı dizleriyle mümkün olduğu kadar hızlı hızlı karşıya geçti. madamın evine gitti.

"Madam Angelaaaa! Hu, huuu."

" Hayirdir, komsucum, sabah sabah beni rüyada görmüsündür?"

"Hayır, hayır."

O gün Madam Angela, olanları öğrenince,

" Sevapdir asiklari birbirine kavusturalim."

dedi. Emlakçıya sıkı sıkı tembih ettiler.

"Aman sakın Mehmet Foçalı'nın da hemen bitişikte oturduğunu ağzından kaçırma. Yoksa Nil hanım beğense de evi almaz."

Böylece emlakçı hemen telefonu alıp, Nil Arda'yı aradı. Müşkülpesent müşterisine şahane bir ev bulduğunu müjdeledi.

Serap, gazeteye geldiğinde, Mehmet çoktan masasının başına geçmişti. Az sonra güzel kız salına salına önünden geçip, tam karşısındaki camlarla bölünmüş odaya girerken "aah" diye iç geçirdi. Daha birkaç hafta önce birlikte pastanede, kafede, sinemada nasıl mutluydu. Özgür kankasının içinden geçenleri hissetmişti.

"Abicim acaba sen de mi soğuk davransan? Kaçan kovalanır derler."

"Hmmm? Öyle mi dersin? Serap'a soğuk davranmak ve ben? Olacak iş mi?"

Yine de bu taktiği bir denemeye karar verdi. Genelde her sabah kızın kapısından kafasını uzatır, şaklabanlıklar yapardı. Bu sefer yapmadı, gayet ciddi önündeki bilgisayara gömülmüş gibi yaptı ama aklı güzel kızdaydı. Serap, fark etmekte gecikmedi. Böylece için için yanarken, birbirlerine kayıtsız rolü oynadılar.

Kız, bir kurşun kalem alıp uzun saçlarını topuz yaparken bile nasıl da çekiciydi! Bakmamaya çalıştı. Asuman'a gülümserken, çayını yudumlarken, dudaklarına bakmaması çok zordu. Öldü, geberdi.

O arada, Nil Arda, madam Angela'nın evini o kadar beğendi ki, hemen satın almaya karar verdi. On gün sonra, bir pazar günü, Eylül bahçede oynarken, bir eşya kamyonu ve Serap'ın arabası bitişik evin önüne yanaştı. Mehmet, pencereden kızına bakıyordu ki, Serap'ın indiğini görünce afalladı. Tam o anda annesi ve babası oğullarına güzel haberi verdiler.

"Ne yani? Şimdi Serap komşumuz mu oluyor? OLEEEEYYY!"

Annesi, babası gülerek çak yaptılar. Mehmet koşarak bahçeye, oradan da Serap'ın yanına gitti. Eylül de babasının peşine takıldı. Neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Serap, şaşkın şaşkın Mehmet'e baktı ve kaşlarını çattı.

"Hoş geldiniz! Güle güle oturun."

" Sen beni takip mi ediyorsun?"

"Bu soruyu benim sormam lâzım. Oturduğumuz evin yanına taşınan sensin!"

"SENİN EVİN Mİ? "

"Tabii. Kaç yıldır burada oturuyoruz. Bu da kuzucuk yani kızım Eylül. Kızım bak bu abla Serap Arda."

Küçük Eylül, kocaman açtı gözlerini

"Babamın söz ettiği cadı sen misin?"

"Evet o cadı ben oluyorum."

Mehmet mahcuptu.

" Ehem...ehem..."

"Babişko! Hani çok çirkindi? Cadılar böyle güzel olmaz ki, çirkin olur. Uçan süpürgesi olur."

"Eylülcüğüm, çok teşekkür ederim iltifatına. Uçan süpürgem de yok valla."

"Ehem kızım hata...e....yanlışlık olmuş yani benim kabahatim."

"Cadı değilsen o zaman babamı kurbağa da yapamazsın."

"Kurbağa ha? Fena fikir değil ama öyle bir büyü gücüm yok."

Yanında kızı olmasa Mehmet

"Bana aşk büyüsü yaptın. Daha ne olsun?" diyecekti.

Eylül gülmeye başladı. Anında Serap'a ısındı, kanı kaynadı. Bu, Mehmet'in gözünden kaçmadı ve sözlerle anlatamayacağı kadar mutlu oldu. İşte aradığı eş ve anne buydu. Eylül'e bakarken gözlerinin için şefkatle pırıldıyordu.

"Biliyor musun kuzucuk, Serap hanımın da kedisi varmış."

" Sahi mi? Benim de kedim var, bu kadarcık derken, eliyle tarif etti, adı Limon. Bi de köpişimiz var onun da adı Dost. Ama o koocaman. Senin kedinin adı ne? Hani nerede?"

"Adı Çıldırgan. Şu anda eski evde. Ev yerleşsin, hamallar gitsin. O zaman getireceğim şimdi korkar."

"Tamam."

O sırada kızın annesi de hamallarla konuşmasını bitirip yanlarına geldi. Mehmet'e baktı, baktı...bu adamı nereden tanıyordu.

" Siz! Siz! Siz! ERİK DALI!"

Mehmet içinden "YANDIK!" dedi. Ne kadar sert erkek imajına sahip olsa da, vurduğunu devirse de sevdiği kızın annesine karşı boynu kıldan inceydi. Kadında iyi izlenim bırakmak istiyordu. Zaten kötü biri değildi ki yahu! Ama kader!

"E, evet benim, şey, hoş geldiniz efendim. Güle güle oturun."

"Sizin ne işiniz var burada? Bu sefer de FİDAYDA filan mı çalacaksınız?"

"Hayır! Hayır! Ben de burada oturuyorum. "

Mehmet eliyle bahçe içindeki şirin villayı gösterdi. Pencereden bakan Mehmet'in annesi ve karşı bahçede onları izleyen Madam Angela kıs kıs güldüler. Madam Angela'nın yaşı itibarıyla sosyal medyayla işi yoktu. Dolayısıyla Serap'ı ilk kez görüyordu. Kendi kendine

"Dediği kadar var imis komsucumun. Ay birbirlerine ne de yakisooorlar."

dedi. Mehmet, sözüne devam etti.

"Bu da kızım. Annemler de içerideler. "

"NE? Ay! BAYILACAĞIM! NASIL OLUR?"

"Anneciğim, valla ben de bilmiyordum, gel içeri geçelim, hamallar neyi nereye koyacaklar bizi bekliyorlar."

"Görüşürüz Eylülcüğüm. Tanıştığımıza sevindim."

"Ben de."

Sevimli kız, Serap'a el salladı ve hoplaya, zıplaya bahçeye koşturdu. Daha ilk tanışmada güzel Serap'a ısınmıştı. Melek olan annesini hatırlamıyordu ve eğer babası yeni bir anne getirecekse bu gıcık olduğu Çiğdem değil bu güzel ve kedileri seven abla olmalıydı.

Mehmet

"Yardım lâzım mı?"

diye sorunca Nil, kaşlarını çatarak

"Teşekkürler! İstemez!"

diyerek arkasını döndü, eve doğru yürümeye başladı. Bir yandan da söyleniyordu.

"Ay, inanmıyorum, tapuyu almasam vaz geçerdim."

İki aşık ise içlerinden

"Allah'ım çok teşekkürler! Çok teşekkürler!"

diyorlardı.

Taşınma faslından yorulan Serap, dinlenmek için ara verdi. Çay koydu ve Asuman'a mesaj gönderdi. Asuman yazıyı okuyunca ayağa fırladı.

"Aaaaa! Serap abla Mehmet'in evinin bitişiğine taşınmış! İnanmıyorum!"

Ve aralarında aşağıdaki gibi yazışmalar geçti:

"Çok şaşırdım ablacığım! İyilik melekleri aşıklardan yana demek ki! Gözün aydın."

"Aniden karşımda görünce dizlerim titredi! Küçük kızı da yanındaydı, öyle tatlı ki, bıcır bıcır bir şey. "

" Sevindim. Serap abla, tüfeğin var mı?"

"Tüfek mi? Yoo, niye?"

"Gece olunca, bu maço senin yatak odana tırmanmaya kalkmasın?"

"Yok artık! Hele bir denesin."

"Hihihihihi. O akşam sevdiğim kızı kaçırırım derken sana öyle bir bakıyordu ki, valla korktum ben. "

"Sakın ağzından kaçırma ama bir yanım gelsin kaçırsın diyor. Sonra feminist olduğum ve bana vaktiyle söyledikleri aklıma geliyor. Çıldıracağım!"

"Aşk, feminizm dinlemiyor demek ki."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder