Şeyh Ömer Vahab'ın 1.5 milyon Dolarlık beyaz yatının güvertesindeki iyi Türkçe konuşan, beyaz entarili Arap, çakma Saddam'ı uydu telefonla aradı; ancak telefonu başkası açtı ve Saddam'ı deniz tuttuğunu, kustuğu için ilaç alıp yattığını, yolda olduklarını ve az sonra buluşma yerine geleceklerini söyledi. Adam, elinde dürbün ufuk çizgisine bakarken, nihayet Dalgıç1 göründü. Yata yaklaşınca, bir filika denize indirildi. İçinde yüzünü tamamen örten kalın kumaştan beyaz duvağı ve gelinliğiyle şeyhin emaneti ve iki genç erkek vardı.
Az sonra gelin ve iki adam güverteye çıktı. Adamlardan bir tanesi Mehmet, diğeri Arapça bilen bir SAT komandosuydu. İkisinin de silahı belindeydi ama kullanmaya gerek kalmayacağını umuyorlardı. Bu işi diplomat gibi halledeceklerdi.
" Selamünaleyküm Şerif."
"Aleykumselam. Kız tamam da malı göremiyorum? "
" Sorma Şerif kardeş. Az kalsın narkotiğe yakalanıyorduk. Tüm malı denize attık."
"Mal yoksa, para da yok."
"Biliyoruz, şeyhe çok mahcubuz. Saddam, şeyh hazretleri bizi affetsin diye kız için anlaştığı paradan vaz geçti. 'Düğün hediyemiz' olsun dedi. Kokain de inşallah bir dahaki sevkiyata. "
"Hmm? Sormam lâzım."
diyen adam onlardan biraz uzaklaştı, telefonu kulağına yapıştırıp, ellerini kollarını abartılı şekilde sallayarak Vahap ile konuşmaya başladı. Arada başını sallıyordu. Görüşme bitince tekrar onlara döndü.
"Tamam. Şeyh, kabul etti."
"Eyvallah. Yalnız kız çok öfkeli ve kaçmaya çalışıyor, bağırıp çağırıyor, ortalığı ayağa kaldırıyor, o yüzden ellerini bağladık, ağzı da bantlı."
"Ha, ha, ha, merak etmeyin. Alışkınız, şeyhe çok kız götürdük; ilk başta hep böyle olurlar. Sonra Ömer onları ehlileştirir. Kenya'dan yavruyken aldığı bir aslanı var. Onu bile evcilleştirdi. Kedi gibi. Duvağını açıp bakayım derdim ama şeyh tembih etti, uğursuzluk getirirmiş. Gözünüz bile değmeyecek gelinime dedi. Malum kızdırmaya gelmez. "
"Tabii, tabii. E, bize müsaade. Sonraki sevkiyat için görüşürüz yine."
" Tamam, selametle. Yolunuz açık olsun."
Adam çok mutluydu. Kokain yoktu ama kız bedavaya gelmişti. Sandal uzaklaşınca, yat beyaz köpükler çıkartarak son sürat oradan uzaklaşıp, daha sonra Mısır'da bir yat limanına demirledi. Gelin, rıhtımda bekleyen limuzine bindirildi ve hava alanına gittiler. Orada şeyhin özel uçağına bindirildi. Çünkü deniz yolu on günü aşıyordu ve şeyhin bekleyecek sabrı yoktu. Üç saat sonra Kuveyt'teydiler. Sarayın sütunlu mermer koridorlarından geçip, her yeri şatafat ve rüküşlük kokan, tam ortasında yuvarlak havuz bulunan "Kristal Salon"a geldiler. Üzerinde beyaz entari, başında siyah agel, kırmızı beyaz kareli örtüsüyle, Ömer Vahab ayakta bekliyordu. Hizmetliler de el pençeydi. Bir ayı postunun üzerinde, evcilleştirilmiş bir dişi aslan uyuyordu. Rahat 60'ı geçmiş Şeyh, kızın, yakınına geldi.
Az sonra gelin ve iki adam güverteye çıktı. Adamlardan bir tanesi Mehmet, diğeri Arapça bilen bir SAT komandosuydu. İkisinin de silahı belindeydi ama kullanmaya gerek kalmayacağını umuyorlardı. Bu işi diplomat gibi halledeceklerdi.
" Selamünaleyküm Şerif."
"Aleykumselam. Kız tamam da malı göremiyorum? "
" Sorma Şerif kardeş. Az kalsın narkotiğe yakalanıyorduk. Tüm malı denize attık."
"Mal yoksa, para da yok."
"Biliyoruz, şeyhe çok mahcubuz. Saddam, şeyh hazretleri bizi affetsin diye kız için anlaştığı paradan vaz geçti. 'Düğün hediyemiz' olsun dedi. Kokain de inşallah bir dahaki sevkiyata. "
"Hmm? Sormam lâzım."
diyen adam onlardan biraz uzaklaştı, telefonu kulağına yapıştırıp, ellerini kollarını abartılı şekilde sallayarak Vahap ile konuşmaya başladı. Arada başını sallıyordu. Görüşme bitince tekrar onlara döndü.
"Tamam. Şeyh, kabul etti."
"Eyvallah. Yalnız kız çok öfkeli ve kaçmaya çalışıyor, bağırıp çağırıyor, ortalığı ayağa kaldırıyor, o yüzden ellerini bağladık, ağzı da bantlı."
"Ha, ha, ha, merak etmeyin. Alışkınız, şeyhe çok kız götürdük; ilk başta hep böyle olurlar. Sonra Ömer onları ehlileştirir. Kenya'dan yavruyken aldığı bir aslanı var. Onu bile evcilleştirdi. Kedi gibi. Duvağını açıp bakayım derdim ama şeyh tembih etti, uğursuzluk getirirmiş. Gözünüz bile değmeyecek gelinime dedi. Malum kızdırmaya gelmez. "
"Tabii, tabii. E, bize müsaade. Sonraki sevkiyat için görüşürüz yine."
" Tamam, selametle. Yolunuz açık olsun."
Adam çok mutluydu. Kokain yoktu ama kız bedavaya gelmişti. Sandal uzaklaşınca, yat beyaz köpükler çıkartarak son sürat oradan uzaklaşıp, daha sonra Mısır'da bir yat limanına demirledi. Gelin, rıhtımda bekleyen limuzine bindirildi ve hava alanına gittiler. Orada şeyhin özel uçağına bindirildi. Çünkü deniz yolu on günü aşıyordu ve şeyhin bekleyecek sabrı yoktu. Üç saat sonra Kuveyt'teydiler. Sarayın sütunlu mermer koridorlarından geçip, her yeri şatafat ve rüküşlük kokan, tam ortasında yuvarlak havuz bulunan "Kristal Salon"a geldiler. Üzerinde beyaz entari, başında siyah agel, kırmızı beyaz kareli örtüsüyle, Ömer Vahab ayakta bekliyordu. Hizmetliler de el pençeydi. Bir ayı postunun üzerinde, evcilleştirilmiş bir dişi aslan uyuyordu. Rahat 60'ı geçmiş Şeyh, kızın, yakınına geldi.
"Hoş geldin güzel gelinim. Yolunu gözlüyordum. Şükran kavuşturana. Bu ne kadar kalın kumaşlı bir duvak. O güzel yüzün hiç gözükmüyor aferin, iyi düşünmüşler. Başka erkeklerin gözü değmemiş gelinime."
"Mmmmm.....mmmm..."
" Ne dediğimi anlamıyorsun tabii ama merak etme hoca tutacağım sana 3 ayda sökersin Arapçayı."
"Mmmmm....mmmm..."
"Şimdi kızıyorsundur ama bu koskoca saray senin, burada çok mutlu olacaksın. İyi ki, kaçırmışlar beni diyeceksin."
"Mmmm....mmmm..."
"Saddam çok uzun boylu demişti ama yanılmış. Çok uzun olup da ne yapacaksın zaten? Uzun atlama mı? Ha,ha, ha."
"Mmm....mmmmmm...."
Duvak açılınca, şeyhin gözleri yuvalarından fırladı sonra tüm suratı öfkeden kıpkırmızı oldu, neredeyse kulaklarından dumanlar çıkacaktı 😂 çünkü karşısındaki Serap Arda değil, Foçalı'dan yediği kötek sonrası, iki gözü mor, kaşı açılmış, burnu yamulmuş çakma Saddam'dı. Ağzında koli bandı olduğu için ön dişlerinin yerinde olmadığını ise göremedi.
Bundan sonrasını bilmiyoruz ama şeyhin, çok kızdığı insanları yatından Basra Körfezi'nin tam ortasına attırdığı biliniyor. Hani deniz suyunun 28 derece sıcak olduğu ve köpek balığı kıtlığı çekilmediği, 5.5 metre boyunda ve damak tatları hayli geniş olanlarının cirit attığı Basra Körfezi.😂😂😂
"Mmmmm.....mmmm..."
" Ne dediğimi anlamıyorsun tabii ama merak etme hoca tutacağım sana 3 ayda sökersin Arapçayı."
"Mmmmm....mmmm..."
"Şimdi kızıyorsundur ama bu koskoca saray senin, burada çok mutlu olacaksın. İyi ki, kaçırmışlar beni diyeceksin."
"Mmmm....mmmm..."
"Saddam çok uzun boylu demişti ama yanılmış. Çok uzun olup da ne yapacaksın zaten? Uzun atlama mı? Ha,ha, ha."
"Mmm....mmmmmm...."
Vahap, daha fazla dayanamadı ve elini uzatarak,
"Haydi artık duvağını açalım da, o nur yüzünü görelim, Bismillaaaaah!" dedi.
"Haydi artık duvağını açalım da, o nur yüzünü görelim, Bismillaaaaah!" dedi.
Duvak açılınca, şeyhin gözleri yuvalarından fırladı sonra tüm suratı öfkeden kıpkırmızı oldu, neredeyse kulaklarından dumanlar çıkacaktı 😂 çünkü karşısındaki Serap Arda değil, Foçalı'dan yediği kötek sonrası, iki gözü mor, kaşı açılmış, burnu yamulmuş çakma Saddam'dı. Ağzında koli bandı olduğu için ön dişlerinin yerinde olmadığını ise göremedi.
Bundan sonrasını bilmiyoruz ama şeyhin, çok kızdığı insanları yatından Basra Körfezi'nin tam ortasına attırdığı biliniyor. Hani deniz suyunun 28 derece sıcak olduğu ve köpek balığı kıtlığı çekilmediği, 5.5 metre boyunda ve damak tatları hayli geniş olanlarının cirit attığı Basra Körfezi.😂😂😂
BÖLÜMLER
Güle güle bir hal oldum. Allah iyiliğinizi versin emi. :)))
YanıtlaSilHiç aklıma gelmezdi, sahte gelinin Saddam olacağı. İşte, hikaye budur! Okuyucunun tahmini çıksaydı hikaye, hikaye olmazdı. Bravo! ❤️😊
Çok sevindim:) okurlarım güldü mü çoook mutlu oluyorum:))
SilGüzel yorumuna çok teşekkür ediyorum. ♥ :)