21 Temmuz 2024 Pazar

DÜŞMAN AŞIKLAR 16 - SERAP'ın ANNESİNİN SIRRI

Sekreter, Çiğdem'i tanıyordu. İstediği ufak tefek şeyler için iyi bahşiş bırakırdı. Söylediğini yaptı. Az sonra liste elindeydi.

"Evet, başlayalım bakalım. Sevgi Uçman. Geliyorum Sevgi. Eğer Mehmet sana aşık olduysa elimden çekeceğin var."

"Merhaba şekerimmm, Sevgi Uçman hanıma bakmıştım."

"Mizanpaj bölümünde."

"Hmm....tamam canım."

Sora sora mizanpaj bölümüne giden Çiğdem, şöyle bir etrafına bakındı.

"Kolay gelsin. Sevgi Uçman hanım hanginiz acaba?"

Yaşlı, buruş buruş, ahı gitmiş vahı kalmış bir kadıncağız,

"Benim" deyince, Çiğdem sevinerek elindeki listedeki ilk ismin üstünü çizdi.

"Aa! Şey! Bir yanlışlık oldu canım. Pardon."

"Yanlışlık yok, Sevgi Uçman benim?"

"Benim aradığım Sevgi Uçman şöyle yirmilerinde taş çatlasa otuzunda olmalı. Kusura bakma canım."

Diğerleri şaşırıp, kaşlarını kaldırdılar, sosyetik Çiğdem, topuklu ayakkabıları taş zeminde TAK - TAK - TAK ederek gerisin geri çıkarken kadın

"Deli mi ne? Kim ayol bu?"

dedi. Diğerleri de dudaklarını büktüler. Serap ise odasında çalışıyordu. Saatine baktı. Fadıl ve Asuman'a döndü:

"Çocuklar, kürk giyenleri protesto yürüyüşüne gidiyorum. Bir kedici ve hayvan sever olarak kendi gözlemlerimi yazacağım. Gelmek isteyen?"

Asu

"Seve seve gelirim Serap abla!"

Fadıl, "Ben de! Ben de!"

derken biri kapıyı tıklattı. Mehmet Foçalı içeri girdi. Girmesiyle, Serap'ın da, Mehmet'in de kalpleri kardiyografi cihazını bozacak kadar hızla atmaya başladı.

"Merhaba huysuz feminist!"

"Kapıya astığım yazıyı görmedin herhalde!"

"Valla gördüm ama..."

Fadıl, her zamanki sevimli haliyle Mehmet'e

"Geçmiş olsun Mehmet abi, epey linç yemişsin. Hihihi." dedi.

"Sağol Fadıl, öyle oldu, yalan yok, haksız da değiller ama bunu imzalatmaya geldim."

diyen Mehmet, kıza kitabını uzattı. Serap,

"Hıh! Bakıyorum doğru yoldasın, belki biraz feminizm öğrenirsin yazdıklarımdan. Nasıl imzalayacağımdan korkmuyor musun? "

"Korkak olsaydım savaş muhabiri olmazdım güzelim."

"Güzelim mi? Ben senin güzelin filan değilim. Böyle cinsiyetçi hitaplardan hiç hoşlanmam!"

Mehmet kahkaha attı.

"Ya, tamam, tamam, anladık radikal bir feministsin, hemen tırnakları çıkartma. Bak artık aynı gazetede çalışıyoruz. Barış yapalım."

"Hıh!"

Serap kitabı imzalayıp tekrar Mehmet'e uzattı. Soğukça

" Sadece imza attım. Sivri dilimle iyi espriler yapardım ama vaktim yok."

"İmzanız da yeter han'fendi. Bu akşam okuyacağım ve sabah bakarsın feminist olarak uyanırım!"

Serap,

"Hahaha, çok komik!" dedi ve ekledi:

"Hadi çocuklar, kürk giyenleri protesto yürüyüşü bizi bekler."

Mehmet,

"Kolay gelsin. Hayvanları çok severim. Benim için de slogan at Fadılcığım."

dedi ve Serap'a bakarak

"Kürk giyeceğime çıplak gezerim eylemi yapacaksan ben de geleyim."

diyerek muzip muzip gülümsedi.

Ondan sonra Serap'ı tutamadılar.

"Öldüreceğim seni! Asu! Polisi ara cinayet işleyeceğim gelsinler! Paşa paşa yatarım hapiste."

Mehmet kahkahalarla kaçarken, Serap arkasından eline ne geçirdiyse fırlatıyordu.

Kâğıt sepeti! GÜM!

Boş pizza kutusu! TANGIRR!

"Şaka yahu! Şaka yaptım! Feministlerin şaka kaldıramadığını bilmiyordum."

"Abla gözünü seveyim!"

Mehmet koşarken "Ya ne var bunda? Ben de olsam kürk giyeceğime çıplak gezerim!" diye gülüyordu.

" Geber! Umarım yakında Irak'a filan gidip mayına basarsın! "

(içinden Allah korusun! Tövbe! demeyi ihmal etmiyordu)

"Hahahaha!"

Çalışan kızlar

"Ay! Şu Mehmet Foçalı değil mi? Artık bizim gazetede çalışıyor! Ay! Ne yakışıklı! Ne havalı!"

"Evet de galiba birazdan Serap hanım öldürecek, baksana!"

"Hihihihi. İki gazetenin birleşmesi bence iyi olmadı."

SERAP'ın ANNESİNİN BÜYÜK SIRRI

Serap'ın annesi Nil, mışıl mışıl uyumakta olan kedileri Çıldırgan'ın suyunu tazeledi, mamasını koydu. Sonra bodrum kata indi. Eski kitap kolileri, atılmaya kıyılmayan eski eşyalar, 1950 yılından kalan Singer el dikiş makinası filan vardı. Az sonra elinde bir kutuyla geldi. İçindekileri albüme bakar gibi incelemeye başladı. Gözleri dalıp yıllar öncesine gitti.

Hapishanenin kadınlar koğuşundaydı. Kızı Serap'ın şimdiki halini andırıyordu. Aynı başak sarısı saçlar, aynı beyaz ten, aynı okyanus mavisi gözler. Duvarda Serap'ın bebekliğinin fotoğrafı ile keskin mavi gözlü bir erkeğin fotoğrafı asılıydı. Nil, onlara bakarken, sesi güzel kader kurbanı koğuş arkadaşı

"Ellerim böyle boş, boş mu kalacaktı?
Gözümde hep böyle yaş, yaş mı olacaktı?"

yı söylemeye başladı.

"Yapma be Fadime! Ciğerimiz kalmıyor sen böyle yanık yanık okuyunca..."

dedi. Gözünden sahneler geçti. Bir erkek, kendisini dövüyordu hem de hamileyken. Sonra

" Ziyaretçin var" dediler sevinerek ayağa fırladı. Annesi, babası ellerinde kundak bebekle gelmişlerdi.

"Kızımmm"

diye öptü, kokladı. Demir kapının kilidi şakırdayarak açıldı, gardiyan kadın Nil'e kitaplar getirdi.

Kadınlar toplaştılar.

"Sıha - kes- Sıha kes - peaare" ay dilim de dönmüyo bacım ne bu? Alim mi olcan? Bu kitapların hepiciğini okuycen mi?"

"Okuyacağım tabii kızlar. Turşusunu mu kuracağım? Sizler de okuyabilirsiniz."

"Benim okumam yok ki."

Shakespeare'in tüm ciltleri gelmişti. Her ziyaret günü kitap geliyordu. Jack London, Toslstoy, Dostoyevski, Hugo...zamanla feminizmle ilgili kitaplar...İngiltere, Fransa'daki kadın hareketi tarihi. Hapiste feminist bir kitap kurdu olmuştu ve kızını da bir feminist olarak yetiştirmeye karar vermişti. Buradan çıkınca, öldürdüğü kocasının ailesi peşine düşebilirdi. Kızını da alıp kaçacaktı. Yeni bir hayat kuracaktı. Adını, soyadını değiştirecekti. Düşünüp, taşındı. Kendisine isim ve soyadı olarak iki nehir seçti: Suyuyla Afrika kıtasına hayat veren Nil ve dedelerinin vaktiyle yaşadığı topraklara can veren Arda. Böylece Nil Arda oldu.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder