20 Temmuz 2024 Cumartesi

DÜŞMAN AŞIKLAR 13- Hİİ! OĞLUM! SEN ÜZÜNTÜDEN ŞEY Mİ OLDUN? :)

O sırada Mehmet, barın kapısında Şerafettin'in çıkmasını beklerken kızgınlığından köpürüyordu.

"HARİKA PLANINIZ BU MUYDU? Dua edin üçünüzü de öldürmediğime! Biri beni bu kılıkla tanırsa üçünüz de Kutuplar'a filan kaçın yani! Ya da Mars'a gönüllü yolculuk yapın."

Muhabirin onları tanımaması için iki kızın aklına gelen en iyi çözüm Mehmet'in kadın kılığına girmesiydi. Arabanın ön koltuğunda oturan genç adam, başında bukle bukle kızıl uzun saçlı peruğu, kırmızı dudakları, boyalı yanağı, rimelli gözleri, çiçekli entarisiyle dünyanın en çirkin travestisine dönmüştü. Yakışıklı, karizmatik ve Indiana Jones'a benzetilen sert erkekten güzel bir kadın çıkması da zaten mümkün değildi. Arka koltukta Fadıl'la yan yana oturan Asuman kıs kıs gülüyordu.

Serap bıyık altından güldü.

"Ne yapalım senin gibi bir maçodan Marilyn Monroe çıkartacak halimiz yoktu. Bu kadar yapabildik. Adam seni tanıyor! Hatırlatırım!"

"Evet ya Mehmet abi....!"

"Kayak maskesi aklınıza gelmedi mi?"

"Geldi ama maskeni sıyırırsa diye düşündük."

"Off"

"Ofluyorsun ama hep senin yüzünden!"

"Asıl senin yüzünden! Bu savaşı ilk sen başlattın!"

"Yalancı! Tüm köşe yazıların internette duruyor! Hepsini koyarım önüne!"

"Seninkiler de duruyor! İlk insan! Mağaranda otur ateşi icat et!"

"Kıllı bacaklı! Bıyıklı! Evde kalmış kız kurusu! Kimseler almamış!"

Fadıl

"Şşşttt! Kavganın sırası değil hanımlar! Beyler! Birisi daha çıkıyor bardan. Bu mu Serap? Bu olsun artık. Kaç saattir burada bekliyoruz. "

Serap neon ışıklarının altında duran ve sallanarak yürüyen adama ve cep telefonundaki fotoğrafa baktı. Arkadaşı, Şerafettin'in fotoğrafını kıza yollamıştı. Vale, adama bir taksi çağırdı.

"TA KENDİSİ!"

Mehmet,

"Taksiye biniyor. Hadi başlıyoruz."

Ve kadın kılığına girmiş Mehmet ile yine tanınmamak için mor, yeşil peruk ve gözlük takmış Serap ile Asuman ve Fadıl'ın içinde bulunduğu araba, taksiyi takibe başladı. Karanlık sokaklar az önce yağan yaz yağmuruyla ışıl ışıl parlıyordu. Renk renk ışıklı tabelalarla dolu caddeleri geçtiler ve pek tekin olmayan bir mahalleye geldiler. Taksi, dört katlı eski bir apartmanın önünde durdu. 007 Şeref sallanarak indi. Arkasından, Mehmet de kapıyı açtı.

"Siz üçünüz bekleyin. Çıkmayın sakın."

Mehmet, bir türlü anahtarla kapıyı açamayan adamın yanına geldi. Çakma 007, kendi kendine konuşuyordu:

"Hay Aksi yav! Anahtar mı yanlış, kilit mi bozuk? Hay sı....."

"Ben yardım edeyim!"

diyen Mehmet adamın elinden anahtarı aldı, kapıyı açtı ve apartmana girdiler. Adam teşekkür ederken, Mehmet Şerafettin'in çenesine bir sol kroşe indirdi. Çok sert vurmamıştı. Adam çenesini tutarken

"Ah! N'olur! Öldürme beni! Al bütün param senin olsun! "

" Paranı isteyen yok cep telefonunu ver çabuk!"

Adam telefonunu uzattı. Mehmet kendisiyle Serap'ın görüntülerini hemen sildi. Tanımadığı başka kadın ve erkek ünlülerin fotoğrafları da vardı. Şüphe çekmemek için onları da silmeye başladı.

Ancak, Mehmet'in uyarısını dinlemeyen Serap dayanamamış arabadan inmişti. O inince, Fadıl ve Asuman da indi.

"N'oldu acaba? Meraktan ölüyorum."

O sırada üzerinde çizgili pantolon, boynunda altın zincir, mor şapkalı bir "kadın satıcısı" yanlarına geldi.

"Vay! Vay! Vay! Bu iki fıstığı sen mi pazarlıyorsun?"

Fadıl şaşırdı.

"Pardon beyefendi?..."

Asuman, Serap'ın kulağına

"Hi! Serap abla bu adam bizi şey sandı galiba, şey....."

"Bana baksanıza siz yeni mi düştünüz? Burada benden habersiz kimse karı, kız pazarlayamaz. Yoksa kafasını kopartır, köpeklere yediririm. Söylemediler mi size?"

derken, Mehmet, fotoğrafları silmişti.

"Bana bak! Bugün çektiğin tüm resimleri sildim. Başka bir yerlere filan kaydettiysen ve internete koyarsan ya da polise gidersen geri gelir iki ayağını kırarım. Uzun süre işe gidemezsin. Anladın mı?"

diyerek adamı korkutmuştu ve yanlarına geldiğinde, göbekli kadın satıcısının Serap ve Asuman'ı fahişe sandığını görünce, tepesi attı ve adamı bir yumrukta yere serdi.

"Hiii! Öldü galiba!"

"Saçmalama bayıldı pislik. Sana dışarı çıkma demedim mi? Niye söz dinlemiyorsun? Hadi arabaya!"

Kızlar ve Fadıl, kös kös arabaya bindiler. Mehmet gaza bastı ve son sürat oradan uzaklaştılar. Yol boyu didişmeye devam ettiler.

"Hayır efendim, biz ikimiz de feministiz! Gerek yok evlerimize bırakmana. Bir erkeğin bizi korumasına muhtaç değiliz. Bizi şurada bırak. Oradan gideriz."

"Anladık feministsiniz ama az önce ne olduğunu gördün!"

"Ama bizim semtimiz böyle değil..."

"Ben anlamam! Erkek adam arabada hanımlar varsa evlerinin önüne bırakır. Hadi söyleyin adresleri yeter ya, amma çene varmış sende yahu!"

Sonunda Mehmet'le baş edemediler ve karizmatik yakışıklı önce Asuman'ı, sonra Serap'ı evinin önünde bıraktı. Fadıl da arka koltuktan inip, Mehmet'in yanına oturdu.

"İtiraf etmeliyim ki, sizinle karşılaşınca mutlaka heyecanlı olaylar oluyor Serap hanım! Düz taban filan mısınız?"

" Uğursuzluk sizde Mehmet Bey! Bende değil! Dilerim bir daha asla karşılaşmayız!"

"Aman Allah korusun!"

"Allah yazdıysa bozsun!"

Mehmet kahkaha atarak Fadıl'la yola devam etti.

"Fadıl, sen kadın değilsin ama yolun evimin üstünde seni de bırakayım."

"Sağol abicim."

"Bir şey değil, Of! Şükür! Feminist küçük hanım olmayınca sessizlik ne güzelmiş! Valla ne çene varmış dır - dır - dır- sen nasıl tahammül ediyorsun gazetede buna?"

"Mehmet abi aslında Serap iyi kızdır hem ben de feministim."

"NE! Ol'm erkek adam feminist olur mu?"

"Ama öyle demeyin oluyor işte mesela ben hihihihi......"

Mehmet sözünü kesti..

"Te Alla'm! Aslında tahmin etmeliydim saçın da at kuyruğu, erkek adam saçını at kuyruğu yapar mı? Ah Fadıl! Bu Serap Arda ile aynı gazetede çalışa çalışa yakında alayınız.......neyse...."

Bu minvalde konuşa konuşa giderlerken vakit çabucak geçti. Mehmet, Fadıl'ı da evine bıraktı ve kendi evine gitti. Bahçede Dost, her zamanki gibi sevinçten çıldırarak yakışıklı adamı karşıladı. Annesi, babası ve kuzucuğu uyumuş olmalıydı çünkü tüm ışıklar sönüktü.

"Allah'ım çok şükür herkes uyuyor! Beni bu kılıkla görüp de kalplerine inmeyecek!"

diyen Mehmet, ses çıkartmadan banyoya doğru gidiyordu ki, mavi damarlı, derisi susuz kalmış, yaşlı bir kadın eli, elektrik düğmesine bastı ve ışıklar yanınca, annesi

"Hiiii! Oğlum! Bu ne hal! Sen....sen....sen....şey mi oldun? Serap'ın üzüntüsünden filan delirdin mi?"

BÖLÜMLER

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder