18 Temmuz 2024 Perşembe

DÜŞMAN AŞIKLAR 5- GÖRÜCÜ DÜŞMANI ANNE

Mehmet, gazeteye geldiğinde ıslıkla "Love Story" yi çalıyordu. Özgür, şaşırdı.

"Hayırdır abicim? Havalarda uçuyorsun! Love Story filan?"

"Tabii uçacağım kanka. Aşık oldum."

"NE? Vay abicim çok sevindim ya. Gözün aydın. E? Kim? Tanıyor muyum yengeyi? Nasıl biri? Adı ne? Nasıl tanıştınız? Güzel mi? "

"Teker teker sor oğlum. Makineli tüfek gibi!Tanımıyorsun çünkü ben de daha bugün tanıştım. Adı Ayşe. Arabasının lastiği patlamıştı, ben değiştirdim öyle tanıştık. Ve çok güzel, top model gibi. Bir gören bir daha bakıyor.

"Wow! E, yakışır abime. Önceden tanışmadığınıza göre, ilk görüşte aşk gerçekmiş demek! "

"Kesinlikle gerçekmiş. Ya Özgür, herkes söylerdi de inanmazdım. İlk görüşte aşk olur mu diye burun kıvırırdım hatta."

"Allah'ın sopası yok burun kıvırdığın için aşık etti demek. Senin için çok sevindim be abicim. Darısı başıma."

"Sağol. Amin."

Aynı saatlerde Serap da bulutların üzerindeydi. Yol boyunca "Aşk, vur yürekten, bir sebepten, gir dünyama, gel artık, aşk la, la, la..." şarkısı kulağında çalıyordu. Söyleyen Sertap değil kendisiydi.

Odasına girecekken patronuyla karşılaştı. Göbeğini zıplata zıplata gülen, kel kafalı, kırmızı yanaklı adam tam bir üçkağıtçıydı ama bir gazetenin tirajı nasıl yükselir iyi biliyordu. Elinde telefon bakıp bakıp gülüyordu.

"Bıyıklı, kıllı bacaklı, kız kurusu! Bu sen oluyorsun Serapcığım he,he,he!"

Adam yine Mehmet'in köşesinden söz ediyordu. Serap, o kadar mutluydu ki, tınmadı bile.

" O yazı eskidi Ercüment bey, kaç gün oluyor. Ayrıca kusura bakmayın ama hiç komik değil! Sonunda prensibimi bozup, İnstagram açıp şöyle bacaklarımı gösteren, mini etekli, boy boy fotoğraflar atacağım sırf şu Mehmet denen pislik maço mosmor olsun diye!"

"Sakın ha!"

"Niye?"

"Deli misin? Mehmet ve senin bu didişmeniz sayesinde Twitter'da her gün TT oluyoruz. Tirajlar yükseliyor. En çok okunan, en çok tıklanan gazete olduk. Millet bayılıyor ikinizin arasındaki kavgaya. Resmini koyarsan adam bir daha değil sana öyle şeyler yazmak, 'Fıstık gibi kıza neler dedim! Allah çarpmasın' diye Hac'ca filan gitmeye kalkar. He, he, he!"

"Ay ne komik! Umarım Hac'ca değil ama yine Afganistan'a, Irak'a filan gider de, bir mayına basıp geberir! Savaş muhabiri ya!"

"Tövbe de! Allah korusun!"

"İnanmıyorum ne kadar bencilsiniz? Mehmet Foçalı yüzünden gazeteyi okuyan herkes beni kıllı bacaklı, bıyıklı, erkek düşmanı, çirkin bir kız kurusu sanıyor! Dün asistanlık başvurusuna gelen kızlar içeri girip, beni gördüklerinde neredeyse şaşkınlıktan düşüp bayılacaklardı!"

"He,he,he,he."

"Hiç komik değil. Ayrıca çok üzüleceksiniz ama yakında ilk kitabım çıkıyor. Tanıtım ve imza gününde tüm Türkiye nasıl biri olduğumu görecek."

"Olsun. Siz yine kavgaya devam edersiniz nasılsa. Güzel olduğun ortaya çıkınca barışacak haliniz yok ya?"

"Mehmet Foçalı'yla barışmak mı? Allah korusun! Allah yazdıysa bozsun!"

"Amiiiinnnnn! Neyse, yeni asistanın nerede?"

"Yarın sabah işe başlayacak. Neden?"

"Söyle bugün başlasın, benim sekreter grip olmuş. Çayımı, kahvemi yapacak, fotokopilerimi çekecek, şunu getir arşivden dediğimde koşup getirecek biri lâzım."

Serap, koridorda odasına doğru yürürken, oflayarak Asuman'ı aradı. Özür dileyerek durumu anlattı. Kız, hiç üzülmedi tersine çok sevindi.

"Koşarak geleceğim Serap abla. Üzülme sen. Ha yarın sabah, ha bugün. Yalnız evim malum karşıda ya,, vapur filan 1 saatten önce gelemem."

"Tamam canım zaten öğle tatili oldu. Acele etme. Görüşürüz."

"Görüşürüz Serap abla."

Serap telefonu kapattıktan sonra kitaplar, kağıtlar, makaleler, fotokopiler, not defterleriyle karman çorman masasının başına geçti. İçinden "Asuman şu masaya bir el atsın her şeyi tasniflesin burada fil olsa kaybolur" dedi. Sonra az önce olanları hatırladı. Güzel yüzüne bir gülümseme yayıldı. Sanki ilk defa nefes alıyor gibiydi. Karnında o hep sözünü duyduğu kelebekler uçuşuyordu. İçinden

"Allah'ım bu ilk görüşte aşk olmalı. Ne kadar şanslıyım. O da benden etkilenmiş olmalı yoksa niye telefonumu istesin? Caddeye çıkıp 'Hey millet ben aşık oldum!' diye bağırasım, herkesi kucaklayasım var. "

derken telefonuna mesaj geldi. Ekranda "annem" yazıyordu. Hemen baktı.

"Kızım, kedi kumu çok azalmış gelirken alıver, öptüm."

"Tamam" yazıp; annesine öpücük emojisi gönderdikten sonra telefonu açıp annesine "Anne, ben galiba aşık oldum!" diyecekti ki, geçmişte yaşadıkları flashback sahnelerle gözünün önüne geldi:

YEDİ YIL ÖNCE

Yedi yıl öncesinde Serap gazetecilik bölümünü yeni kazanmıştı ve henüz ünlü bir köşe yazarı olmasına seneler vardı. Söyleseler yedi yıl sonra Türkiye'nin en meşhur yazarı olacağına inanmazdı bile. Annesi Nil ve o yıllarda daha minicik bir bebek olan kedileriyle, mütevazi bir mahallede, üç odalı elli yıllık bir evde oturuyorlardı. Annesi ev kadınıydı ama kitap okumayı çok seviyordu. Tıpkı Serap gibi radikal bir feministti. Tek sorunu vardı: Kızı Serap'ın güzelliği.

Kızı üniversite çağına gelince, bekar erkek evladı olan annelerin hepsi kapıya dayanmaya başlamıştı. Görücülerin biri gidiyor, diğeri geliyordu ama hepsinin sonu hüsran oluyordu. Nasıl mı? Şöyle:

Serap vizelere çalışırken, yine kapı çaldı. Annesi "Kızım sen dersine bak ben açarım" diyerek kapıya gitti. Gitmesi, açması ve ağızları kulaklarında üç kadını ki, biri oğlan annesi, öteki teyzesi, diğeri de halasıydı- görür görmez, suratı asılıp, kaşları çatıldı.

"Huu! Huu! Nil hanımcımmmm! Biz geldiiiiik!"

"Eeee? Niye geldiniz? Davet eden mi oldu?"

"Ay, aşk olsun. Hayırlı bir iş için geldik. Canımcım, şimdi senin ismi gibi güzel kızın yani mahallemizin prensesi Serap ...."

Nil Arda, kadının sözünü kesti.

"Ben bir prenses yetiştirmedim nokta. Ben bir feminist yetiştirdim."

"Ayolcuğum tamam hayatım, kızma tamam işte femis....fesis...aman şey işte yani müsaitseniz, çiçeğimizi, çikolatamızı alıp bu akşam size görücü geleceğiz."

"Hadi oradan! Benim kızım okuyacak! Kariyer yapacak! Sizler gibi evde oturup dört saat yaprak sarma sarmayacak! Halıları silmeyecek! Kimseye verecek kızım yok benim. Hale bak! Ütüm bozuldu da ütünü verir misin der gibi kızımı istiyorlar! Yaylanın kocakarılar!"

"Aaa! Ama kalbimizi kırıyorsunuz Nil hanım! Ayol çikolataları Divan pastanesinden aldık bile en pahalısından."

Öteki, halayı dürttü. "Kız görgüsüz görgüsüz konuşmasana! Ne söylüyorsun pahalı filan diye?"

"Ayol ben kocakarı mıyım aşk olsun sen de bizlerle aynı yaştasın!"

"Yallah! Görücü mörücü istemiyorum aaa! Şunlara bak Makbet'in üç cadısı !"

diyen Nil kapıyı GÜM diye kapattı.

"Aaaa! Kapıyı yüzümüze kapattı kızlar!"

"Bize cadı mı dedi bu?"

"Yenge? Makbet kim ayol?"

"Ayol ne bilim canım ya? Hiç duymadım."

"Ya feminiz ne ablam? O yüzden mi böyle hep görücüleri kovalıyor bu kadın?"

"Ayol sen de çok cahilsin. Feminiz yani erkekleri döven, cadı kadın gibi bişi."

"Aaa? Yok artık?"

"Ee? Halası? Burada kapının önünde daha duracak mıyız? Kovulduk! Elaleme rezil olduk. Baksana manav bize bakıp bakıp gülüyor."

Hem bakkal, hem manav olan Ahmet gerçekten de bıyık altından gülüyordu.

"Ne gülüyorsun Ahmet bakkal? Maymun mu oynuyor?"

" Estağfurullah. Yahu size gülüyorum. Bu kaçıncı. O eve görücü gidenleri hep kovuyor Nil hanım. Siz yine şanslısınız, bir keresinde bir kova suyu boca etmişti."

"Aaa! Deme?"

"Dedim bile."

diyen manav, elmaları üzerindeki mavi önlüğüne silerek parlatmaya devam etti. Sonra da etiket yerleştirdi. Kadınlar gerisin geri evlerine döndüler.

Bunlar gözünün önüne gelince, Serap, aşık olduğunu annesine söylemesinin çok da iyi bir fikir olmayacağını düşündü. Gözünün önüne komik sahneler geldi:

"Neeee? Aşık mı oldun? Nasıl yani? Sen şimdi ciddi ciddi bir erkeğe aşık mı oldun?"

"Evet anneciğim, bir kadına mı aşık olmamı tercih ederdin?"

"Hayırrr! Aaaaah! Olamazzz! Erkekler kötüdür! Seni incitirlerrrrr! Yalnız kalacağımmmm!"

"Anne! Abartma istersen! Ne yani? Mehmet Foçalı'nın dediği gibi yaşlanıp, kız kurusu mu olayım? Hem niye yalnız kalacaksın ki? Evlenirsem sana yakın bir yerde otururum söz."

" Hayır ama daha gençsin, şöyle 40 yaşına gelince evlenirsin!"

"40 mı? Yok artık? Ellisinde evleneyim!"

"Daha iyi."

"Oha! Anne!"

Evet, evet bu iyi bir fikir değildi. Annesine, yavaş, yavaş, alıştıra alıştıra söylemeliydi.

Serap'ın annesinin bu davranışının altında çeşitli nedenler yatıyordu. Kadın, panik atak hastasıydı ve onu hayata bağlayan tek şey kızı Serap'tı. Feminist olduğu için erkeklerin kızını üzeceğinden ve kızı bir gün aşık olup evden uçup giderse, yalnız kalıp, yalnız ölmekten ödü kopuyordu. Kızını da özellikle feminist yetiştirmişti. Erkeklerin çoğunun feminist bir kızdan hoşlanmayacağını hatta yaklaşmaya ödünün kopacağını biliyordu. "Güzel kızım ne kadar feminist olursa, erkekler ona o kadar yanaşmaz" diye düşünüyordu.

Ama sadece bu kadar değil. Annesi, bir katildi ve bir süre hapis yatmıştı ancak kesinlikle suçlu değildi. Zamanı gelince her şeyi belki kızına anlatacaktı. Belki de her şey beklenmedik şekilde ortaya çıkacaktı. Serap şimdilik, o küçükken babasının kanserden öldüğüne inanmalıydı.

BÖLÜMLER

2 yorum:

  1. Merhabalar.
    Ben daha önce sizin dizilerinizi, resimlerle takviye edilmiş haliyle okuduğumu hatırlıyorum. Düşman Aşıklar'ın bu beşinci bölümü tamamen nesir yazı biçimindeydi. Böyle de çok iyi. Kaleminize, emeğinize sağlıklar dilerim. En büyük dileğim, sizin bu dizilerinizden en azından birinin bir yapımcı tarafından ele alınarak televizyon kanallarının birinde dizileşmiş halini görmektir.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba, evet eksik olmayın Wattpad'da yorumlarınız da vardı. Bu sefer resim eklemedim ama sonradan ekleyeceğim. Arkadaşım 20. bölümde kalmış doğal olarak hikayenin devamını merak ediyor. Önce onları yayınlayayım sonra resimleri de eklerim zaten kendim çizmiştim resimleri de ama Wattpad'dan başka yere kopyalamadıysam resimleri tekrar çizmeye üşenirim:( umarım bulurum eski belgelerimde ya da blogda.
      Benim de en büyük dileğim bu, inşallah bir gün olur. Çok teşekkürler. Selamlar, saygılar.

      Sil