25 Temmuz 2024 Perşembe

DÜŞMAN AŞIKLAR 22. Bölüm SEHER, SÖZLÜSÜNÜ SATTI:)

Az sonra sosyete Çiğdem, Seher ile aynı kafede tekrar buluştu. İkisi arasında şöyle konuşmalar geçti:

" Çiğdem Hanım, düşündüm ve Mehmet'ten ayrılmaya karar verdim. Ne yalan söyleyeyim, para tatlı geldi. Yalnız 50.000 Dolar isterim. Sonuçta koskoca sözlümü terk edeceğim. Nikâh günü bile almıştık. Dünürler çok kızacak. Nakışlı o güzelim havlularım, nişan bohçalarım hepsi boşa gitti oğlan tarafına. Çok masraf yaptık. Geri istemeye de yüzüm yok hani."

"Tamam şekerim. Kabul 50 000 olsun. Ver IBAN'ını, al 50.000'ini."

Çiğdem'in ağzı kulaklarındaydı. Ne de olsa ünlü bir influencer olarak reklamını yaptığı kozmetik firmalarından, giyim firmalarından bu parayı anında kazanıyordu."

"İBAN'ını yolla hemen gönderiyorum yalnız bir daha Mehmet'i asla görmeyeceksin."

"Görürsem iki gözüm önüme aksın, valla, billa Mehmet Foçalı sizindir. Dünya ahiret kardeşim olsun bundan sonra."

Ve güneş batarken, Çiğdem, evine gitmiş zil takıp oynuyor; Seher ile sözlüsü ama soyadı Foçalı olmayan Mehmet, bir miktar Dolar'ı tavana fırlatıp, yeşil banknotlar uçuşurken paraların altında dans ediyorlardı.

" OLEEYYYY! Dolar'lara bak Seher! Aklımı seveyim! İyi ki beni Mehmet Foçalı ile karıştırmış!

"İyi ki hayatım! İyi ki karıştırmış. Allahhhh! Hemen yarın alışveriş yapmalıyım. Mayo, güneş kremi, hasır şapka, plaj havlusu, terliği ayyyy!"

***

Mehmet için kötü adamların Serap'a bir şey yapacağını düşünmesi bile kâbustu. Sadece o değil biraz sakar ve şapşal olsa da Serap'a abla diyen, yedi dil bilen Fadıl'a da bir şey olmasına izin veremezdi. Anlaşılan, bu ikisi Edi, Büdü ve Asuman'da Şakire Dudu olursa, onların başını beladan kurtarma işi kendisine düşecekti.

Fadıl;

"Ya, ne zaman maç izleyecek olsam bir aksilik çıkıyor. Geçen sefer anneannem kalçasını kırmıştı. Şimdi ner'den çıktı bu kötü adamlar?"

diye diye evine gidip çekmeceyi açtı. Silah ve şarjör orada duruyordu. Kuyruğundan kertenkele tutar gibi "Iyyyy!" diyerek tabancının kabzasından parmak ucuyla tuttu ve şarjörü takarken

"İnşallah kullanmak zorunda kalmam! Kendi kendine patlama! Çatlama! Sakın! "

derken, PAT!

Üst kattaki "çırpıcı" lâkaplı, temizlik hastası Nezahat, balkondan halı silkeliyordu. Fadıl silah ateş aldı sanarak

"Anneeee!"

diyerek kendini yere attı. Ellerini de başının üstüne koydu. Sonra gümbür gümbür çırpılan ufak halıyı görünce kendine geldi. Pencereyi açıp başını yukarı uzattı.

" Nezahat teyze ya! Akşam akşam halı mı çırpılır? Gündüz çuvala mı girdi? Ödüm koptu"

"Ay, kusura bakma çocuğum. Biliyorsun takıntılıyım ben. Torunlar gitti az önce, halının üstü çekirdek, patlamış mısır, ne ararsan var!"

"E, elektrik süpürgesi?..."

"Ayol elektrik faturası! Hem böyle daha iyi temizleniyor. Bitti! Bitti!"

Fadıl, tekrar içeri girdi. Az sonra fıstık yeşili Vosvos'una binmiş, Serap'ın konum attığı yere doğru gidiyor; Mehmet de dikkatli bir mesafeden onu takip ediyordu. Hoş, tamponunun yarım metre arkasından gitse de haberinin olacağını pek sanmıyordu. Fadıl'ın cep telefonu tekrar çaldı. Arayan yine Serap'tı.

Güzel kız fısıltıyla konuştu. Arabasını park etmiş ve farları söndürmüştü.

"Ner'desin? Tamam, bak hemen ileride Pet Shop yazıyor. Görünce yakında bir yere park et. Farları söndür. Şüphelenmesinler. "

" Gördüm! Gördüm! Inııı- nııı- nııın!"

Yedi dil bilen sevimli şapşal, Serap'ın arabasının camını tıklattı. Her zamanki dalgınlığıyla torpido gözüne koyduğu silahı almayı da unutmuştu. İçeri girip, koltuğa oturunca, kız, hızlı hızlı nefes alarak anlatmaya başladı.

" Tam eve giderken yolda bir kedi gördüm, sanki böyle evden atılmış filan gibiydi, sürekli miyavlıyor... indim, peşinden gittim ama korkuyordu, o gitti, ben peşinden...derken baktım tekinsiz bir, iki kişi bir kamyonete bir şeyler yüklüyorlar. Ama işkillendim çünkü korkuyor gibiydiler. Bir süre ağaçların arkasından gözetledim. Hepsi içeri girince, kamyonetin brandasını açıp baktım. Kedi kumu, kedi maması paketleri. Tam paranoyak olduğumu düşünüyordum ki! Paketlerden birini kazayla düşürdüm. Bir de ne göreyim? Paket, paket uyuşturucu! "

"Amanın! Acaba biz burnumuzu sokmasak da, polisi mi arasak? Hem birazdan maç..."

"Biz araştırmacı gazeteciyiz unuttun mu? Hem ne malum poliste de adamları olmadığı? Filmlerde hep öyle olmaz mı? Bak şöyle yapacağız: Takip edeceğiz, bizi elebaşlarına götürecekler. Belki de rıhtıma. Tam tekneye filan bindirirken biz de polisi çağıracağız...Gazete için harika bir haber olur. Bak yine biri çıktı, dur, bir, iki poz daha çekeyim. Sahi silah?"

"Hii! Torpido gözünde unuttum. Dur gidip alayım..."

"Ah! Fadıl!"

Fadıl kapının koluna elini atmadan, kapı açıldı. Kolları deniz kızı, kelebek ve ejderha dövmeli silahlı bir adam Serap'la Fadıl'a baktı.

"Bak! Bak! Siviller!"

"Ha-hayır! Biz polis değiliz, gazeteciyiz kardeş. Yani basının görevini yapmasına mani olmazsınız değil mi? He,he,he."

Serap dişlerinin arasından fısıldadı:

"Fadıl sus!"

"Basın kartımı göstereyim!"

"Fadıl, Allasen!"

"Çıkın lan ikiniz de!"

Dövmeli adam silahı Serap ve Fadıl'a tutarak onlar önde, kendisi arkada beyaz bir Doblo'ya bindi ve gaza bastı. Kamyonet de onları takip ediyordu. Mehmet, dudağını ısırdı

"Kahretsin! Keşke silahımı alacak kadar zamanım olsaydı! Kartal'a haber vereyim. Allah'ım ne olur Serap'a bir şey olmasın! Tamam şu şapşala da bir şey olmasın."

Kartal, Mehmet'in komando olarak askerliğini yaptığı günlerden tanıdığı bir dostuydu. Şimdi de emniyette baş komiserdi. Ne zaman başı sıkışsa, ikisi de birbirinin yardımına koşardı. Ancak, yakışıklı köşe yazarının gözlerinin önünden Fadıl'la koridorda çarpıştığı sahne geçti. Çocuk, silahı Serap'ın istediğini söyleyince, aklı başından gitmiş ve telefonunu almadan hemen onu takibe başlamıştı. Elini alnına vurdu:

"Ah! Telefonumu gazetede unuttum!"

Gazetede, güvenlik hariç herkes çıkmış, ışıklar sönmüştü. Mehmet'in telefonu, masasının üstünde zangır zangır titreşerek, çalıp duruyor kuzucuğu Eylül

"Babişkomun telefonu çalıyo açmıyo! Küs'cem onla konuşmucam." diye babaannesine şikayet ediyordu.

Mehmet, kamyoneti ve Doblo'yu gözünden ayırmamaya çalışarak peşlerine takıldı. Adamlar Boğaz yoluna saptılar. Sonra da ağaçlar içinde bir çiftlik evine geldiler. Demir parmaklıklı kapısından içeri girerken, bir Rotweiler, havlayıp, dişlerini göstererek hırladı ama sonra gelenlerin tanıdık olduğunu görerek sustu. Evin etrafı iki metre yükseklikte taş duvarla çevriliydi. Mehmet, arabasını orada bıraktı ve indi. Önce evi gözetledi. Eli silahlı tipsizler volta atıyordu.

"Kahretsin! Bu kız kimin kuyruğuna basmış böyle! Escobar'ın İstanbul şubesi mi? Allah'ım lütfen ona bir şey olmadan yetişeyim."

6 yorum:

  1. 22. bölümü kaçırdım mı diye bakındım ama okuma listesinde göremedim. Sonra okuyunca bu bölümü, 21. bölümün devamı olarak 22. bölüm olması gerekiyor yanlış anlamadıysam. Başlıkta 23. bölüm yerine 22. bölüm olmalıydı sanki. :)
    Bölümleri tekrar okusam bile ilk kez okuyormuşum hissi veriyor bana. İyi oluyor benim açımdan. :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eyvah, eyvah, peş peşe bölümleri arada değişiklik yaparak yayınlarken yanlışlık yapmamışımdır inşallah diyordum ama yapmış olabilirim :((( yanlışlık sadece rakamlardaysa yine iyi:)))bakayım canım, çok teşekkür ediyorum uyardığın için. :)))

      Sil
    2. Aaayyyyyyyy:)))evet 22 olacaktı:)))sayı saymayı bilmeyen teyze oldum:)))) hemen düzelteyim canım çok sağ ol♥

      Sil
  2. Evet, macera devam ediyor; bakalım neler olacak. Bir solukta okudum, emeğinize sağlık 🌺

    YanıtlaSil