"Bir dakika, önce misafirimi yolcu edeyim, seninle sonra hesaplaşacağız. Çok teşekkür ediyorum Ayhan, sağol. Seni daha fazla meşgul etmeyeyim. Eşine selamlar."
"Estağfurullah Serapcığım, baş üstüne. Görüşürüz."
Serap, arkadaşını uğurladı ve tekrar salona girdi.
"Serap, bak yeminle bildiğin gibi değil, bu....bu iş....ben...se..."
Serap "Pufff" diye günlerdir nefesini tutmuş gibi derin bir nefes verdi.
"Biliyorum şapşal! Annemin kan davası güden akrabalarının olduğunu da, Çiğdem'in sana şantaj yaptığını da öğrendim."
"Kan davası mı?"
"Şaşırdın tabii...ama öğrenmem iyi oldu yoksa seni asla affetmezdim."
"Nasıl öğrendin ki?"
"Annemden. Çiğdem'e gitmiş, ağzını arayınca kadın her şeyi anlatmış."
Madam Angela
"Göroorsunuz değil mi? Kötülük yapmak istedi ama Allah yanına bırakmadı. İlahi adalet"
"Ama bir daha ne olursa benimle paylaşacaksın, öyle sır, mır yok. Birlikte halledeceğiz ne halledilecekse."
"Söz hayatım. Affettin mi şimdi beni?"
"Affettim üçkağıtçı."
deyince, Mehmet, Serap'ı kucakladı. Annesi ve babası
"Oyyy! Alla'm! Şükür! ", "Al benden de o kadar hanım." diyerek Koltuklarına çöktüler. Madam Angela
"Doktooor civanım, doktor, doktor civanımmm."
diye gerdan kırarak, şıkır şıkır oynamaya başladı. Tam o sırada Eylül hoplaya zıplaya merdivenlerden aşağı indi. Hasretle kucaklaşan ikiliyi gördü:
"Babişko! Serap abla! Barıştınız mı? YAŞASINNNN!"
Madam Angela,
"Tabii barıstılar kuzucum, doktoor civanım, doktor, doktor civanım. Ayol doktor da pek bi yakısıklıymış 40 yas genç olsa idim, kaçırmaz idim ben bu doktoru. "
"İlahiiiii Madam Angela. Alemsiniz. Doktor değil ki, tiyatro oyuncusu. Sakalı da takmaydı."
"Olsun fark etmez."
Annesi,
"Madem bu çıkmazdan kurtulduk, kutlayalım bunu."
"Valla iyi olur hanım. Ama bira da içeceğim."
"İç canım iç; göbeğin yeterince büyümedi ;biraz daha büyüt."
"Babişko, bahçeye yuvaylak fenerler de asalım."
"Asarız kuzucuk."
Serap
"'yuvaylak' diyen dillerini yesinler senin, fenerler bizim evde, hadi gidip alalım."
"Oleyyy!"
Onlar bitişik eve giderken, ter içinde kalan Mehmet, önce gidip duş aldı. Kimse yorulmasın, zahmete girmesin diye dışarıdan pizza, patates kızartması, içecek, soğuk mezeler ve tatlı siparişi verdiler. Ağaçlara Japon fenerlerini asarken Eylül'ün keyfi görülmeye değerdi. Sonra da Asuman'ları, Fadıl'ı ve Özgür'ü de davet ettiler.
"Eee? Şu mor giysiliyi çağırmayacak mısın?"
Serap kahkaha attı.
"Dün gece yetmediyse çağırayım Fezücüğümü..."
"Hele bir!"
diyen Mehmet, Serap'ı belinden tuttuğu gibi havaya kaldırdı.
"Aaayyyy! Yapma Mehmet annenlerin önünde! "
"Yahu, bir tartmak istedim kaç kilosun diye. Malum evlenince eşikten kucağımda geçireceğim. "
Serap, gülerek
"Hıııı..ne demezsin, bahaneye bak..." derken, yakışıklı adam, kahkaha atarak, kızı yavaşça indirirdi.
******
Bir gece arayla yine parti olmasına tahmin edersiniz ki, en çok "Dünya Para İhsan" bey sevindi. Özgür'ün anne ve babası ise Asu'ların evindeki, olaylı biten kız istemeden* sonra pinti İhsan bey ile bir araya gelmek istememişlerdi ki, haksız da değillerdi. Sucuklu pizza dilimini yanağını şişire şişire yerken, "Yahu ne şanslı aileyiz, iki gecedir akşam yemeği bedavaya geliyor. Pizzalar da çok lezzetliymiş. Bol bol ye Mıstık. "
"Baba yaa, doydum, biz, Eylül'le oynucaaz. "
Asuman, Serap'a sarıldı
"Ablacığımm, ikinizi böyle görmek öyle mutlu etti ki beni. Dün epey acımıştım enişteye"
"Valla ben bile acıdım. Parti diye geldi ama geldiğine geleceğine bin pişman oldu. Fezü de iyi rol yaptı. Mor takımının, pembe takımının parasını da faiziyle verdim. Sevindi."
"Ahahahaha. Sonunda. Ben gidip bir Moonlight Serenade koyayım. Alem dans görsün."
"Tamam canım."
Müzik başladı. Serap ve Mehmet, gözleri birbirlerinin gözlerinde yavaş yavaş dans etmeye başladılar. Tek eksik, çizgi filmlerdeki gibi gökyüzünden ışıl ışıl dökülen yıldız tozlarıydı. Madam Angela, Özgür'le, Asuman da Fadıl'la dansa kalkarak onları yalnız bırakmadı. Ay Işığı Serenad'ı bitince, Eylül;
"Ben de, ben de, ben de!" diye zıp zıp zıpladı. Babası, kuzucuğunu kırmadı. En çok alkışı da ikisi aldılar.
Yemekler yendi, sıra tatlıya gelince, küçükler masaya koştular.
"Oley! Çikolatalı. "
Şehnaz hanım, sabırsızlıkla bekleyen küçüklere iki kocaman dilim pasta uzattı. Sonra da büyüklere ikram etti. Aşıkların anneleri yer, içerken, sohbete başladılar.
"Nil hanımcığım, ne kadar birbirlerine yakışıyorlar değil mi?"
"Valla oğlunuzun adı maçoya çıkmış ama kızımın kalbine söz geçiremedim."
Şehnaz güldü, " Dıştan öyle gözükür ama inanın onun maçoluğu sadece kötü adamlara karşı. Arabayla işe giderken otobanda ezilmiş kedi veya köpek görsün, ağlaya ağlaya yola devam eder ; ben anneyim biliyorum. Kızınızı çok seviyor, biz de öyle, torunumun bile kalbini kazandı. Serap abla diyor da başka şey demiyor."
"Çok tatlı Maşallah."
"Bence artık gecikmeyelim, bir an önce bunları baş göz edelim. Ne dersiniz Nil hanımcığım?"
Madam
" Bence durduğunuz kabahat ayol, baksanıza birbirlerine nasıl da yakısoorlar."
"Neee? Hayır, hayır, ben daha kızımdan ayrılmaya hazır değilim. Onsuz ne yaparım?"
O sırada sevdalılar iki kişilik salıncağa oturmuş, yemek konusunu tartışıyorlardı:
"Nasıl yani hayatım şimdi sen hiç yemek yapmayı bilmiyor musun?"
"E, herhalde canım. Bende dört saat yaprak saracak bir tip var mı?"
" Şey....şey....e ...evlenince ne yiyeceğiz?"
"Ben sana güvenmiştim."
Mehmet'in gözleri sonuna kadar açıldı.
"Nasıl?"
" En iyi aşçılar hep erkek değil mi? Yemek yapmayı bildiğini düşündüm."
"Şey.....kursuna giderim hayatım. Yalnız kimseye söyleme yoksa komşular üstümde önlük resmimi çekip; "Maço Köşe'nin ünlü muhabiri imambayıldı yaparken" diye şantaj yapıp para isterler."
Serap, kahkaha attı.
"Şaka hayatım, merak etme seni aç bırakmam. Çok güzel makarna ve menemen yapıyorum. Bir de...."
Sözü, çocukların kahkahalarıyla kesildi. Eylül ve Mıstık birbirlerinin çikolataya bulanmış yüzlerine bakıp gülüyorlardı.
"Yüzün hep çikolata olmuş."
"Senin burnunda bile çikolata var."
"Senin de yanağın heeep çikolata."
Tam o sırada Dost, havlamaya başladı. Asuman elindeki kola şişesini şangırtıyla düşürdü, gözleri dehşetle açılmış, bahçe kapısına bakıyordu. Ellerinde otomatik tabancalar olan on kişi içeri girdi. Silahlar kendilerine çevriliydi. Ortalarındaki kısa boylu, göbekli, siyah bıyıklı, kel tipin kara gözleri fıldır fıldır dönüyor; bir elindeki tespihi sallıyordu.
"Dünya ne küçük değil mi Foçalı?"
"Çakma Saddam!" 😕😡😲😲
BÖLÜMLER
Eyvah eyvah tam yerinde bitti bölüm. Ne güzel mutlu mesut gidiyordu hikaye, oldu mu şimdi Çakma Saddam ve adamlarının ortaya çıkması...:)) Merakla bekleyeceğim sonraki bölümü. Bakalım nasıl kurtulacaklar bu durumdan. :)
YanıtlaSilDizilerin olmazsa olmaz yasası:)))en heyecanlı yerinde bitirmek:)))Wattpad'da tüm bölümlerde konuya uygun resimler vardı onları bulamıyorum, bulsam onları da yapıştıracağım. Çok teşekkürler yorumun için:)
Sil