Saat gecenin üçünü biraz geçiyordu. Koruda bir baykuş, iki kez "tuuut" "tuuut" diye öttü. Baykuş sesinden bahçıvanın eşi Müşkinaz'ın ödü kopardı; çünkü bunun birinin öleceğine dair işaret olduğuna inanırdı ama şu anda derin uykudaydı ve duymamıştı.
Peyzaj mimarlarının eli değmiş bahçede, dekoratif aydınlatmalar, çimenleri gündüz gibi fıstık yeşili gösteriyordu. Aydınlatmaların ışığından uzaktaki çimenler ise karanlıkta olduğundan simsiyahtı. Zerrin, mümkün olduğunca bu şık fenerlerden uzak, karanlık yerlerden yürümeye başladı. Hafif rüzgarla yapraklar hışırdadıkça ürperiyordu. Müştemilata geldi. Cebinden yedek anahtarı çıkarttı, sağına, soluna baktı ve kapıyı yavaşça açtı. İçeri girdi ve yine sağına, soluna bakarak sessizce kapattı. Gözünü karanlığa alıştırmak için biraz bekledi. Etrafı dinledi: Eski buzdolabının tıkırtısından başka çıt çıkmıyordu. O bile ödünü kopartmaya yetmişti.
"Yapmam lâzım yoksa hapsi boylarım! Aslan beni harcayacak!"
diyor. Gözünün önüne elleri plastik kelepçeli, iki polisin arasında, başı öne eğik giderken, magazincilerin
"Zerrin Hanım! Pişman mısınız? Zerrin Hanım! Neden öldürmek istediniz üvey kardeşinizi? Miras için mi? "
diye mikrofonları neredeyse ağzına sokarak sorular sordukları geliyordu. Çetin'in
"Önce can, sonra canan!"
demesi kulağından gitmiyordu. Belli ki, çekinmeden kendisini harcayacaktı. "Yıllarca hapislerde yatarım! Yıllarca! Ben oralarda çürürken Yeşim ve anası buraya yerleşir! Yüzme havuzumuzda yüzer! Gününü gün eder! Babamın mirasına konar! Oh! Ne ala! Ne ala! O ikisi kim oluyor? " diyordu.
Müştemilata çocukken çok gelmişti. Yatak odasının yerini biliyordu. Kapıya geldi ve kolu tuttu. Duyduğu sadece kendi kalbinin ve nefesinin sesiydi. Yavaşça araladı. İçeriden adamcağızın horultusu geliyordu. Karısı da hep şikayet ettiği migreni yüzünden yaz olmasına rağmen kafasında yün takkeyle uyuyordu. Zaten yaz sıcağında bile üşüyen yaşlı bir kadındı. Zerrin, yavaş yavaş yatağa yaklaştı, spor ayakkabı ses çıkartmıyordu. Bahçıvanın bir bacağı yorganın dışındaydı. Zerrin cebinden şırıngayı aldı ve tıpasını çıkarttı. İğneyi yaklaştırdı, nefesini tuttu. İçinden bir, iki, üç dedi tam saplayacaktı ki, adam aniden öteki tarafa döndü. Zerrin korkudan yere, yatağın yanına çömeldi. Biraz bekledi. Horlama devam ediyordu. Cesaretini topladı ve tekrar ayağa kalktı. Bacağı hâlâ açıktaydı. İğneyi pijamasının üstünden bahçıvanın bacağına sapladı. Sonra da ilacı sonuna kadar zerketti. Ne o, ne de karısı uyanmıştı. İçinden derin bir oh çekti. Hemen dışarı çıktı, kapıyı kapatmadan tekrar baktı, ikisi de aynı pozisyonda uyuyordu. Zavallı bahçıvan, insülin bacağına değer değmez Hakk'ın rahmetine kavuşmuştu.
Sabah saat altı gibi bir çığlık herkesi uykusunda irkiltti. Bahçıvanın karısı bahçeye çıkmış, ağlıyor ve bağırıyordu.
"Hanımım! Yetişin n'olur! Hanımım yetişin kurban olayım!"
Ev halkı uyandı. Metin, eşi, Zerrin ve Aslan. Yardımcı kadın. Herkes eşofmanlarıyla, pijamalarıyla aşağı indiler. Zerrin dudağını ısırıyor, ağzını yüzünü büzüyordu. Annesi, camlı kapıyı açtı.
"N'oldu Müşkinazcığım? Hayırdır?"
"Hidayet nefes almıyor. Ölmüş galiba...ben ne yaparım hanımım....ben onsuz ne yaparım..."
"Aaa! Allah korusun! Kötü düşünme hemen! Bayılmıştır belki. Dur 112'yi arayayım."
"Aradım hanımım...gelecekler."
Metin bey
" Dur, ağlama Müşkinaz hanım, ben de bir bakayım."
Metin bey koşa koşa müştemilata gitti. Karısı da Müşkinaz'ın kolundan tuttu. İçeri girdiler.
"Müşkinazcığım otur sen şöyle, Zerrin kolonya getir kızım."
Zerrin kolonya getirmeye başka bir odaya gitti. Yere çöktü, iki elini başının arasına aldı.
"Allah'ım ben ne yaptım? Hidayet amcayı öldürdüm! Hidayet amcayı öldürdüm!"
diye sinir krizi geçirmeye başladı. Annesi içeriden
"Zerrin! Ner'de kaldı kolonya?"
diye bağırıyordu.
Sonunda Zerrin yaşlı gözlerle kolonyayı getirdi. Annesi
"Ah, görüyor musun Müşkinazcığım nasıl ağlıyor, çocukluğundan beri çok sever Hidayet amcasını, bişiciği yoktur inşallah şimdi eşim gelsin söyler rahatlarız, niye hep kötü düşünüyorsun?"
"İnşallah hanımım..inşallah....ama yüzü, kolu buz gibiydi...."
"Yok..yok...Allah korusun...sana öyle gelmiştir belki...sen hep üşürsün ya..."
Ambulans geldi, Metin bey onları içeri buyur ederken, Müşkinaz ve ev halkı da oraya geldi. Az sonra görevliler çıktılar. Paramedik, Metin'e "Başınız sağ olsun" deyince, Müşkinaz, "Hidayet! " diye fevaran ederek müştemilata koştu. Herkes kadıncağızın peşinden. içeri koşup, onu teselli etmeye çalışıyordu.
Müştemilata çocukken çok gelmişti. Yatak odasının yerini biliyordu. Kapıya geldi ve kolu tuttu. Duyduğu sadece kendi kalbinin ve nefesinin sesiydi. Yavaşça araladı. İçeriden adamcağızın horultusu geliyordu. Karısı da hep şikayet ettiği migreni yüzünden yaz olmasına rağmen kafasında yün takkeyle uyuyordu. Zaten yaz sıcağında bile üşüyen yaşlı bir kadındı. Zerrin, yavaş yavaş yatağa yaklaştı, spor ayakkabı ses çıkartmıyordu. Bahçıvanın bir bacağı yorganın dışındaydı. Zerrin cebinden şırıngayı aldı ve tıpasını çıkarttı. İğneyi yaklaştırdı, nefesini tuttu. İçinden bir, iki, üç dedi tam saplayacaktı ki, adam aniden öteki tarafa döndü. Zerrin korkudan yere, yatağın yanına çömeldi. Biraz bekledi. Horlama devam ediyordu. Cesaretini topladı ve tekrar ayağa kalktı. Bacağı hâlâ açıktaydı. İğneyi pijamasının üstünden bahçıvanın bacağına sapladı. Sonra da ilacı sonuna kadar zerketti. Ne o, ne de karısı uyanmıştı. İçinden derin bir oh çekti. Hemen dışarı çıktı, kapıyı kapatmadan tekrar baktı, ikisi de aynı pozisyonda uyuyordu. Zavallı bahçıvan, insülin bacağına değer değmez Hakk'ın rahmetine kavuşmuştu.
Sabah saat altı gibi bir çığlık herkesi uykusunda irkiltti. Bahçıvanın karısı bahçeye çıkmış, ağlıyor ve bağırıyordu.
"Hanımım! Yetişin n'olur! Hanımım yetişin kurban olayım!"
Ev halkı uyandı. Metin, eşi, Zerrin ve Aslan. Yardımcı kadın. Herkes eşofmanlarıyla, pijamalarıyla aşağı indiler. Zerrin dudağını ısırıyor, ağzını yüzünü büzüyordu. Annesi, camlı kapıyı açtı.
"N'oldu Müşkinazcığım? Hayırdır?"
"Hidayet nefes almıyor. Ölmüş galiba...ben ne yaparım hanımım....ben onsuz ne yaparım..."
"Aaa! Allah korusun! Kötü düşünme hemen! Bayılmıştır belki. Dur 112'yi arayayım."
"Aradım hanımım...gelecekler."
Metin bey
" Dur, ağlama Müşkinaz hanım, ben de bir bakayım."
Metin bey koşa koşa müştemilata gitti. Karısı da Müşkinaz'ın kolundan tuttu. İçeri girdiler.
"Müşkinazcığım otur sen şöyle, Zerrin kolonya getir kızım."
Zerrin kolonya getirmeye başka bir odaya gitti. Yere çöktü, iki elini başının arasına aldı.
"Allah'ım ben ne yaptım? Hidayet amcayı öldürdüm! Hidayet amcayı öldürdüm!"
diye sinir krizi geçirmeye başladı. Annesi içeriden
"Zerrin! Ner'de kaldı kolonya?"
diye bağırıyordu.
Sonunda Zerrin yaşlı gözlerle kolonyayı getirdi. Annesi
"Ah, görüyor musun Müşkinazcığım nasıl ağlıyor, çocukluğundan beri çok sever Hidayet amcasını, bişiciği yoktur inşallah şimdi eşim gelsin söyler rahatlarız, niye hep kötü düşünüyorsun?"
"İnşallah hanımım..inşallah....ama yüzü, kolu buz gibiydi...."
"Yok..yok...Allah korusun...sana öyle gelmiştir belki...sen hep üşürsün ya..."
Ambulans geldi, Metin bey onları içeri buyur ederken, Müşkinaz ve ev halkı da oraya geldi. Az sonra görevliler çıktılar. Paramedik, Metin'e "Başınız sağ olsun" deyince, Müşkinaz, "Hidayet! " diye fevaran ederek müştemilata koştu. Herkes kadıncağızın peşinden. içeri koşup, onu teselli etmeye çalışıyordu.
24. Bölümün Sonu
zehirle öldürmek kolay herhalde demek ki :) otopsi olda adli tabib gelse ortaya çıkar ama bu duurmda kimse otopsi istemez. :) gadder kadın :)
YanıtlaSilZehirle öldürmedi; insülinle öldürdü. :)Elbette otopsi de bir şeyler olacak:) evet gaddar :)
Silyani insülin de burda zehir gibi diye düşündüm. hımm otopsi pekuuu :)
SilBir bakıma doğru. Sağlam insana insülin verilirse zehir gibi olmuş olur. :)
SilMerhabalar.
YanıtlaSilBu bölümü öyle bir çırpıda okudum ki nasıl bittiğini anlayamadan bir de baktım bölüm bitivermiş.
"Zavallı bahçıvan, insülin bacağına değer değmez Hakk'ın rahmetine kavuşmuştu." Benim bildiğim insülin şeker hastalarının tedavisinde kullanılan hayati bir hormon. Nasıl oluyor da bir insanı öldürebiliyor?
Zerrin yine yapacağını yaptı ve cinayet halkasına bir yenisini ekledi. Zerrin'i çok iyi analiz etmek gerekir. Zerrin doğrudan cellat ruhlu, insan demeye insanın dilinin varmadığı zavalı bir mahluk. Zerrin'in sırf miras yüzünden elini kana bulaması hiç mantıklı değil. Bir insanın başka bir insanın canına kıyması hiç doğru değil, hele miras yüzünden eli kana bulamak çok aptalca bir davranış.
Zerrin'i eğer varsa vicdanı çok rahatsız edecek ve bu vicdan duygusu yüzünden her zaman rahatsız olacak ve yaşamı çekilmez bir hal alacak.
Kaleminize, emeğinize ve gönlünüze sağlıklar diliyorum. Şu sıralar Tv kanalının birinde ATV olsa gerek, eşim Kader oyunları isimli bir dizi izliyor, ben yine zorunlu bir şekilde arada sırada bazı sahnelere bakmak durumunda kalıyorum. Ben böyle salakça, aptalca, sanattan yoksun, saçma sapan bir dizi görmedim. Senaryosuyla birlikte oyuncuları da öyle kötü ki rollerini oynamak için hiç ruhlarını veremiyorlar, sanki zoraki oynuyorlar. İşte böyle saçma sapan senaryolu diziler kendine yer buluyor, ama sizin şu güzelim dizilerinizle kimseler ilgilenmiyor. İnşAllah bir gün kıymeti bilinir de aklı başında bir yapımcı talip olur.
Selam ve saygılarımla birlikte sağlıcakla ve esen kalın.
Merhaba Recep Abi,
SilEvet maalesef normalde tedavide kullanılan insülin ile cinayetler işlenebiliyor. Dedektif romanlarında oldukça sık rastlanırken, en son Hollanda, Rotterdam'da yaşlı bakım evinde ölen hastalara insülin enjekte edilerek öldürüldüğü olayı vardı ve savcı bu yüzden mezarların açılmasına karar vermişti.
Evet Zerrin bu hikayenin en kötüsü, Hollywood'un deyimiyle tam bir "villain". Doğru tahmin ettiniz vicdanı çok rahatsız olacak ve hayatı çekilmez hal alacak.
Çok teşekkür ediyorum, maalesef bugüne kadar hiçbir yapımcı hikayelerimi, senaryolarımı keşfedemedi. Zaten yapımcılara ulaşmak zor, randevu bile vermiyorlar, illa ünlü ya da güçlü torpili olmak lâzım. Ben ünlü değilim; güçlü bir torpilim, tanıdığım da yok.
Avrupa Yakası gibi çok beğenilen komedinin yazarına bile "Ya bu dizi tutmaz, seyredilmez, senin hatırına birkaç bölüm çekelim" demişler. Gülse Birsel, o sürede zaten tanınan, ünlü biriydi. Düşünün ona bile böyle demişler. Kadın YouTube'da anlatmış yoksa nereden bileceğim.
Öyle Bir Geçer Zaman ki dizisi de yine reyting rekorları kırmıştı, yazarı yıllar önce Milliyet'de magazine röportaj vermiş ve
"Bazı yapımcılar hikayeyi okumadılar bile sonradan kafalarını bir yerlere fena vurdular"
demişti. Yani yazar olmak gerçekten zor, yapımcılar yazdığınızın değerini çekilip de reyting rekorları kırana kadar anlamıyorlar.
Güzel yorumunuza ve nazik temennilerinize çok teşekkür ediyorum. Siz de sağlıcakla, mutlulukla kalın.
Selamlar, saygılar.
Yeşim serisi harika gidiyor Müjde Ablacım...Merak ettim bu seri bitince yeni bir roman serisi yayınlayacak mısın ya da eskilerden birini?
YanıtlaSilÇok teşekkür ediyorum Sevilciğim.
SilValla bilemiyorum canım yaa.... Watpadd'da ne güzel yayınlıyordum orası hikaye okuma ve yazma sitesi olduğundan yayınlamaya daha uygundu. Burada bilemiyorum....
bu hikayeler bizi eğlendiriyor mutlu ediyor hep isteriz :)
YanıtlaSilAa! Çok mutlu oldum şu an deepcim. Çok teşekkür ediyorum. :)
Sil