25 Aralık 2025 Perşembe

YEŞİM (ROMAN) 36. Bölüm

Şimdi dedektifin yapması gereken bir şey daha vardı ve bu çok zordu. Kötü haberi Zerrin'in babasına verirken içi acıdı.

"Metin Bey, maalesef bahçıvanınızı da kızınız öldürmüş. Çetin'in adamları her şeyi itiraf ettiler."


"Ne? Emektar bahçıvanımızı kızım mı öldürmüş? Aman Allah'ım! Ölseydim de bunları duymasaydım. O zavallı kadıncağızın yüzüne nasıl bakacağız?"

"Öyle düşünmeyin Metin Bey, sizin bir suçunuz yok, herkes kendi hatalarından, kendi günahlarından sorumludur bu dünyada."

diyerek teselli etmeye çalışsa da, adam bir baba olarak yıkılmıştı.

BİR AY SONRA

Aradan bir ay geçti. Yaz bitti. Polis de, Feridun da artık Zerrin'den Yeşim'e bir tehlike geleceğini düşünmüyorlardı. Ancak kız hâlâ yakalanmamıştı da. Serdar'ın babası genç kıza dönerek şöyle dedi:

"Kızım, polis ne derse desin içim rahat değil, bu manyak kız hapse girene kadar seni bırakmayız. Babana da söz verdim. Bu arada eşimle düşündük, böyle boş oturma. Resim öğretmeni olmak istiyormuşsun. Seni burada iyi bir dershaneye yazdıralım. Şoför seni arabayla götürür, arabayla getirir. ÖSS sınavına hazırlan. Artık bu yaz kaçtı ama gelecek yaza hazır olursun."

Yeşim de, annesi de çok sevinmişlerdi. Ne diyeceklerini, nasıl teşekkür edeceklerini bilemediler. Serdar'ın dedesi Sadullah Emin de kızı, torunu gibi seviyor ve ona "Cesur kızım" diyordu.

"Evet ya, hemen yazıl dershaneye cesur kızım. Yaptığın resimleri görüyorum çok güzel. Çok yeteneklisin. İyi bir resim öğretmeni olacaksın. Vakit kaybetme. Ne derler? Erken kalkan yol alır."

Böylece Yeşim yeniden dershaneye yazıldı. Evde de bol bol ödev yapıyor, test çözüyordu. Aileyi ve annesini mahcup etmemeye kararlıydı. O yüzden tüm arkadaşlarından iki misli çok çalışıyordu. Zerrin ise saklandığı evde hâlâ öğrenci numarası yapıyor. Kitaplarla evden çıkıyor, sokaklarda dolaşıyor, sinemaya gidiyor, yemek yiyor sonra yine elinde kitaplar okuldan gelmiş gibi eve geliyordu. Kardeşinin mezarını ziyaret etmek istiyor ama polis tuzak kurar korkusuyla gidemiyordu.

Yeşim'le annesi, akşamları Emin ailesi ile birlikte sofrada çok güzel vakit geçiriyorlardı. O kadar birbirlerine alışmış, o kadar kaynaşmışlardı ki, akraba gibi olmuşlardı. Bu arada çok hoş bir şey oldu. Sarman hamileydi. Herkes şişmanladı sanıyordu. İlk Fatma anladı:

" Kız, Yeşimmmm! Bu Sarman hamile!"

"Ne? Aa! Sahi mi anne?"


Bahçede birçok kedi vardı. Dolayısıyla garip bir durum değildi. Doğum yaklaştıkça Yeşim'in yaptıkları ve annesinin sözleri herkesi gülmekten yerlere yatırıyordu.

"Kız Yeşim! Loğusa yatağı neyim de yap bari. Tövbe tövbeeee. Aydan hanımcığım şu Yeşim'e bişi söyleyin, sizi dinler, dershaneye gecikecek, varsa yoksa Sarman ve doğacak olan bebeleri!"

"Ahahahaha! İlahiiii Fatmacığım ay çok yaşayın ikiniz de e mi?"

Sadullah dede de az muzip değildi

"Doğum olsun loğusa şerbeti de isterim ben cesur kızım."

diye tutturdu.


Sonunda Sarman, tam üç yavru dünyaya getirdi. Üçü de anneleri gibi sapsarıydı. Yeşim, isimleri Aydan teyzesinin, Kerem amcasının ve Sadullah dedesinin koymasına karar verdi. Onlar da "Portakal", "Limon" ve "Minnoş" koydular. Anne olan Sarman, bebeklerini ihtimamla koruyor, bir saniye yanından ayırmıyordu. Yeşim de bol bol resimlerini çekiyordu.

Her şey çok güzeldi. Ama en hoşu, Serdar ile Yeşim arasındaki yakınlaşmaydı. İlk günler birbirleriyle didişen, iğneleyen, zıt giden iki genç, zamanla kaynaştılar ve birbirleri olmadan yapamamaya başladılar. Sanki birbirleri için yaratılmışlardı. Yeşim bazen cadılığı tutup delikanlıyı kızdırsa da, bunu genellikle onu başka kızlardan kıskandığı için yapıyordu. Halbuki, Serdar'ın gözü Yeşim'den başka kızı görmüyordu. Ondaki naiflik, masumiyet, sevimlilik sosyetik çevresindeki kızlarda yoktu. Hele zümrüt gözlerine bakmaya doyamıyordu. Aydan ve Kerem de çok mutluydu. Binnur'a olan tatsız düğün olayından sonra oğullarının yüzünü Yeşim güldürmüştü. Kız herkese iyi geliyordu. Evin neşesi olmuştu.

Her şey çok güzeldi ama acaba böyle güzel kalmaya devam edecek miydi?

Sarman'ın yavruları büyürken ve bir aşk filizlenirken, iki genç nihayet utangaçlıklarını atarak birbirlerine açıldılar ve durumu ev halkından gizlemek istemeyip birbirlerini sevdiklerini kendi ebeveynlerine de söylediler. Serdar, bu konuda pek sıkıntı çekmezken, Yeşim'i görecektiniz; aman nasıl utana sıkıla itiraf etti. Yanakları pespembe kızardı. Fatma, 19 yaşındaki kızının büyüdüğünün farkındaydı ve onu anlayışla karşıladı ama

"Ah, be kızım, bizim durumumuz malum, ya seni oğullarına lâyık görmezlerse, hadi gördüler ya konu komşu ne der diye düşünürlerse? Buraya taşınmakla kötü mü ettik acaba? Ateşle barut yan yana durmaz. Yakışıklı çocuk, sen güzel genç kızsın. Ben zaten hissediyordum bir şeyler. Ya şimdi ters tepki verirlerse, valla utancımdan kahrolurum. Onların iyiliklerine, misafirperverliklerine ihanet etmiş gibi hissederim. Valla hemen tası, tarağı neyim toplar Soma'ya döneriz. Bak sen de öyle ağlayıp, zırlama sakın. Davul bile dengi dengine demişler kızım. "

diye evhamlanınca, Yeşim'in nehir gözleri taşacak gibi dolu dolu oldu. Ancak, sonrasında Aydan hanım, aşağıdaki konuşmayla Fatma'nın içini rahatlattı.


"Aşk olsun Fatmacığım, onlar eski Yeşilçam filmlerinde kaldı, konu komşudan bize ne? Aşka saygı duymuyorlarsa kendileri bilir. Hem daha önce sosyeteden kız alıyorduk da ne oldu? Serdar'ın gitarını parçalanmış gördüğümde

"Eyvah biricik evladım elden gidiyor!"

diye o kadar üzüldüm ki, hani bunalıma girer, intihar filan eder diye. Aklıma çok zengin bir ailenin oğlu gelmişti. Çocuk aşk yüzünden depresyona girdi, bir duyduk ki, uyuşturucuya başlamış. Öyleleri zaten zengin tiplerin etrafında dolaşır, bir fırsat kollarlarmış. Polis, çocuğun annesine öyle söylemiş. Kaç kez hastaneye yatırdılar, kaçtı, sonunda - Aydan hanım kulağını çekip, tahtaya vurdu- bir gün aşırı dozdan gitti. Yıkıldı ailesi, ne para, ne pul, geri getirebilir mi? Şükür Serdar öyle tuzaklara düşmedi. Gitti o sevdiği göl kıyısına, gitarıyla, derdini sulara döktü yavrum. Yani Fatmacığım, Yeşim'i sevdik biz, hem güzel, hem karakterli bir kız, çok hanım kız; tüm ülke hayran oldu ona. Çocuklar sevmişler birbirlerini. Ne kadar güzel. Hem ben kadere inanırım. İyi ki, karşılaştırdı kader bu iki güzel çocuğu. Birbirlerine ne kadar yakışıyorlar. "

Ve böylece iki ailenin büyükleri

"O zaman bize yakışan bu işin adını koymak olur çocuklar. "

diyerek olaya el attılar.

"Madem birbirinizi seviyorsunuz, şimdilik aile arasında bir nişan yapalım, okulun bitince de evlenirsiniz."

36. Bölümün sonu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder