8 Nisan 2025 Salı

KALP KIRMAK - 2 -

Şimdi, bir, iki yıl önce, oturduğum apartmandaki bir dairede oturan komşu adam tutturdu:

"Mantolama yapalım!"

diye.

Apartman toplantısı oldu. Dedim ki

1- Bakın mantolama yapılsa da siz katiyen ısınamazsınız, altınızda daire yok.

2- Kullandıkları malzeme yanıcıymış, kanserojenmiş, Almanya'da bu köpük türü malzemeler yasaklanmış, bambaşka doğal malzemelerle mantolama yapıyorlarmış.

3- Çok iyi firmaya yaptırmanız lâzım ki çok büyük para isterler.

4- İskele kurulunca hırsızlar evlere giriyormuş. Polise yansımış bir dolu vaka okudum. Siz hepiniz kalabalık ailelersiniz, oğullar, damatlar, babalar. Ben, hem yaşlıyım, hem tek başımayım. O iskele kalkana kadar gözümü kırpamam, uyuyamam.

5- Her şeyi bıraktım millet zeytin, peynir alamıyor. Şu pahalılıkta ne mantolaması? Benim durumum müsait değil. Borç ödüyorum. Kendi kedimin maması, bahçedeki kedilerin maması hep masraf. Bunlar ithal. Dolar arttıkça mamalar pahalanıyor. Zor yetişiyorum.

Benim yukarıdaki itirazlarım umurlarında olmadı. Bir komşum hariç, hepsi bu adama uydular. Biz, iki hanım komşu azınlıkta kaldık! Hiçbiri ikimizi takmadı. Çok affedersiniz ama "Sen bir yerini yırtsan da mantolama yaptıracağız" demedikleri kaldı. Vaktiyle çok samimi olduğum komşum bile, benden değil; o adamdan yana tavır aldı (ki, ara katta oturuyor ısınma sorunu olmaz; kapısına gitmiştim mantolama yapılmasın diye rica etmeye)

Araştırdım. Allah! Allah! Kime yaptıracaklar acaba diye? Bir telefon numarası ve bir isim var. Telefonu çaldırıyorum açan yok. Firma ismini açtım. Muhteşem! Gayet güzel diksiyonlu bir sekreter hanım açtı.

"Bizim apartmanın mantolamasını siz yapıyormuşsunuz..."

derken,

"Hanımefendi bir yanlışlık olacak. Biz konutları yapmıyoruz!

demez mi? Web sitesinde muhteşem siteler, oteller, kamu binaları filan var. Meğer bu dükkanı bile olmayan adam, onların ismini kullanmış! Bildiğiniz suç! Şu anda hâlâ o isimle mi milleti kandırıyor bilmiyorum. Adamın bir dükkanı yok ya! Dükkanı yok! Web sitesi yok. Adresi filan hepsi yalan!Bildiğiniz merdiven altı firma. Lütfen kimse alınmasın eğitimi yok; mimar değil, mühendis değil, neci bilmem, meğer bizim karşımızdaki köhne apartmanda oturan biriymiş! Sığınmacı sanmıştım değillermiş, üç çocuğu var sonradan bizim apartmana taşındı. 12 yaşındaki kızını çarşafa sokan aile! Adamın dükkanı bile olmadığı için mantolama malzemelerini oraya buraya koyuyor hatta o yüzden bir ara polis otosu geldi, meğer malzemelerinin bir kısmını çalmışlar. Bahçeye mi ne koymuş. Bir ara bizim apartmanın bodrumuna koydu. Malzemelerin üstünde "Dikkat yanıcıdır" yazıyordu.


Bücürüğümün bebekliği 💔💔💔😢😢😢
mantolama ısrarı yüzünden kaybettim yavrumu...

Sonunda iskele kuruldu, dangul dungul, tekinsiz adamları gördükçe, Bücürük'ün ödü koptu! Balkonda dolaşıyorlar! Pencerenin önündeler! Yaz gün perdeleri kapattım! Allah'ım deli olacağım! Çocuğumu balkona çıkartamıyorum! Bir de matkap! Sabahtan matkap başlıyor, akşam 19.00'a kadar durmuyor. Bücürük yatak altından öteki odaya, o odadan salona, oradan başka yatağın altına kaçıyor! Nereye kaçsa matkap gürültüsü geliyor! Kedimden olacağım. Kediler strese, gürültüye gelemez. Hastalanırlar. Sokak düğününde, Ramazan davulcusunda, havai fişeklerde bile çıldırırdı. Onlar geçici olduğu için hastalanmazdı ama kaç gün böyle matkaba dayanabilir ki? Ben dayamıyordum gürültüye. Kız kardeşim;

"Abla hemen bize gelin. Bir dakka bile durmayın."

deyince, alelacele Bücürüğümü alıp otobüse bindik. Ankara - İstanbul az yol değil.

Giderken de ama özellikle mantolama bitip iskele sökülünce, eve dönerken otobüste resmen travma yaşadı Bücürüğüm. Zavallı çocuğumun gözleri hani depremde, enkazdan kurtulan kediler gibi yuvalarından fırlıyor, ağlıyor, bağırıyor, kutusunun kilidini kopartmak istiyor, o ağlıyor, ben ağlıyorum, o ağlıyor, ben ağlıyorum. Pamukkale Turizm otobüsünün kamerası aldıysa, o gün benim nasıl ağladığımı da çekmişlerdir. Bir yandan da yavrumdan özür diliyordum.


"Oğlum onların yüzünden oldu, ne olur yapma! Az kaldı geliyoruz evimize! Matkap sesi yüzünden götürdüm teyzene, ne olur ağlama kuzum! Ben sana bu acıyı çektirmezdim. Affet çocuğum, affet oğlum, affet bebeğim ne olur ağlama. Az kaldı, geliyoruz evimize. Az kaldı..."


Ama çocuk anlamıyor tabii. Çılgın gibi sürekli, kesintisiz ağlıyor, taşıma sepeti içinde kıvranıyor, su içirmeye çalıştık, türbanlı bir hanım yolcu vardı, su vermeye çalıştı, yok! Hiçbir şey fayda etmiyor! Mazallah bir an boşluğuma gelse kaçardı! Asla da bulamazdım. Bir ara sepetin plastik kilidi çıktı neyse ki, tekrar taktım. Böyle Ankara'ya iki saat kala ağlaya ağlaya geldik. Otobüsün motoru durunca ağlaması dindi.

Mantolama yüzünden beş kuruşsuz kalmışım. Kız kardeşime söylemedim. O da emekli öğretmen iki çocuğu var. Kendi kedileri var. Benden çok masrafı oluyor.

Sonunda eve geldik ama bir, iki aya kalmadı Bücürüğüm hastalandı.

"Maalesef Bücürük'ün karnında kitleler var!"

Şimdiye kadar yoktu! Çocuğum gayet sağlıklıydı. Doktor kendisi bile

"Yaşına göre kan değerleri çok iyi." demişti. Ne olduysa o mantolamadan sonra otobüste yaşadığı stres, travma sırasında oldu!

Sonra da biliyorsunuz, bebekken alıp, biberonlarla beslediğim, 16 yıllık yavrumu kaybettim. 

Şimdi mantolama işi başının altından çıkan Ahmet isimli adam, her gün diyalize gidiyor. Kapıya diyaliz yazan araba geliyor ona biniyor oradan biliyorum. Yoksa ne bileceğim.
Demek ki neymiş? Bu dünyada gerçekten insanlar yaşattıklarını yaşıyorlarmış.

Ha, yaşattığını yaşadığı için zil takıp oynuyor muyum? Elbette hayır ama keşke böyle yapmasalardı. Benim kedim zaten 16 yaşındaydı. Çok iyi baktığım için belki Prenses gibi 18; belki 20 yaşını görürdü. Daha fazla yaşayamıyor kediler. 21 olan çok nadir. Yani topu topu iki veya dört yıl bekleselerdi zaten yavrum kendiliğinden; yaşlılıktan giderdi ve ben, rahat rahat İstanbul'a giderdim. Onlar da rahat rahat mantolama yapardı. Ne Bücürük'ümü aniden kaybederdim, ne parasız kalırdım, (tamamen sıfırı tükettim o ay! İstanbul'da bankama gittim müşteri temsilcisine zor durumda kaldığımı anlattım da kadın nakit avans filan bir yollar gösterdi, sağ olsun kız kardeşim sayesinde o ay aç kalmadım, Ankara'ya döndüğümde Bücürük hastalanınca, vet. kliniğimiz çok uzakta olduğundan taksi paramı yeğenim yolladı; vet. de beni yıllardır tanıdığı için maaş günüme kadar hiç para almadı Allah razı olsun: bilirdi maaşımı alınca kuruşu kuruşuna tüm borcumu ödeyeceğimi ve öyle yaptım tabii ki....yani bunlar anlatılmaz ama beni ne zor duruma soktular anlayın diye anlattım.) 

Bu yazıyı yazdığım şu günler tam Bücürüğümün çok hasta olduğu son günleri....19 Mayıs'a az kaldı....ölüm yıldönümü gelecek....bu aralar hep aklımda...geçen Nisan ne kadar kötüydü...bir lokma yemek yiyemiyor, bir çay kaşığı tavuk suyu içirmeye çalışıyordum içmiyordu...o gün o otobüs travması olmasa belki hayattaydı, belki daha iki, üç, dört yıl daha yaşardı. 

Sonuç, komşularınız size  "Benim durumum müsait değil, borç ödüyorum" derse biraz anlayışlı olun, mantolama yapınca başınız göğe ermez ama kalp kırmak, döner dolaşır size geri döner.  Anlayışlı olmaktan zarar gelmez. 


Mantolamaya kurban giden güzelim çam
ağaçları iki tane daha vardı şimdi hiçbiri yok💔😢

Sahi o mantolama uğruna bahçedeki dört kocaman ve boyu çatıya gelmiş çam ağacını da dibinden kestiler. Cam silemiyordum, dalları yüzüme, gözüme batıyordu, makasla kesmek zorunda kalıyordum, güneşi kapatıyordu, aydınlık salonum karanlık olmuştu, eve, hırsız tırmanır diye korkuyordum ama kıyıp da "Kesin şunları" demekten vaz geçmiştim. Hemen bir üst katımda oturan yöneticiye gidip

"Ben vaz geçtim, kesmeyin, kıyamadım" demiştim

ama onlar acımadan kestirdiler. İki kumru vardı hep ağacın dalına konan, dört - beş gün çırpınıp çırpınıp çam ağacını aradılar. Bir, iki kez benim pencereme çarptılar. Şoke olmuşlardı zavallılar. Bazen de erkek kedilerin şerrinden kaçan kız kediler çama tırmanırdı, benim Bücürüğüm de şaşırırdı. Bir bakardık tam pencere önünde bir kedi. Çam ağacında oturuyor. İçeri bakıyor. 😍 Çok hoştu. Birkaç kez böyle kediler tırmanmış hatta ağaçtan biraz zor inmişlerdi. (İnemeseler itfaiye çağıracaktım. )O kumrular da, o dört güzelim çam ağacı da, benim bebeğim Bücürüğüm de mantolamaya kurban gitti. Ben de kalp hastası oldum. Her gün depresyondayım.

6 Nisan 2025 Pazar

POT KIRMAK, KALP KIRMAK

Bugün biraz içimi dökeceğim.

Konumuz: Pot kırmak, kalp  💔kırmak. 

Efendim, bile bile, mahsus kimsenin kalbini kırdığımı hatırlamıyorum ama istemeden, bir kavgada ya da çok öfkelendiğimde illa ki olmuştur. Sevmem kalp kırmayı. Hepimiz dokuz aylığız. Bu dünyada kimse, kimseden üstün değil. Olamaz da. 

Yalnız pot kırmakta üstüme yok maalesef. Pot kırma olayına tekrar geleceğim. Önce benim kalbimi kıran bir olaydan söz etmek istiyorum.


Burası benim minnak mutfağımın küçücük masası. Bu da sürahim. Yıllar yıllar önce, kim olduğunu hiç söylemeyeyim kendisini çok ama çok severim; elime doğdu. Allah, duyarsa hep duacıyımdır aman ona bir şey olmasın, aman iyi olsun, mutlu olsun, ne derler ayağına taş değmesin. Hâlâ da öyle dua ediyorum ve ölene dek de böyle dua edeceğim. 

Şimdi bu kim olduğunu söylemediğim cancağızım 

"Bu sürahiden su koyma bana" derdi.

İlla ağzı kapalı pet şişe isterdi. Hatta o zaman damacanam vardı ondan bile tiksinirdi. 

Diyeceksiniz ki "Çok mu pasaklısın kız?"  Yok. Tersine temizlik hastasıyım üzerinize afiyet; paraları filan yıkamışlığım vardır neyse sonra vaz geçtim. Kendisinin kedisi yok ama bende o zaman Bücürük mü vardı, Prenses mi hangisiyse,

" Sürahinin üstünden kedi kılı gelir sürahinin kapağı tam kapanmıyor"

demişti. Su mu içecek? Raftan aldığı  temiz bardağı kedi tüyü korkusundan tekrar suya tutardı.

İşte o zaman benim kalbim kırılmış. 💔Farkında değilim. Hissettirmedim. 


Yıllar sonra Kendi kızı da sokaktan yavru kedi alıp getirdi. O arada ben bunlara misafir oldum. Sen tut yine benim kalbimi kır! Artık onun sebebini yazmıyorum çok uzar ama temizlik hastalığı yüzünden ve hiç kabahatim yokken. Sonra özür de diledi ama olan olmuş kalbim yine kırılmıştı. 💔

İşte sonra ne mi oldu? Kedileri hastalandı. Yeminle, yukarıda Allah var asla beddua filan etmedim etmem. Sadece çok üzülmüştüm. Beddua eder miyim hiç? Ama kalbimi kıranların başına kötü şeyler geliyor. Bu benim elimde değil. Karma mı nedir? Ya da belki tesadüf. O yüzden, eğer o yine kalbimi kırarsa üzülmemeye çalışıyorum. Üzülürsem yine kızın başına kötü bir şey gelir korkusu var. 

Ha, ne diyordum. Kedileri hastalandı. Her yere azıcık da olsa kaka bulaştırıyormuş zavallı. Sürekli ishal! Koltuklar, kanepeler hep örtülüyor, ertesi gün yeni örtü, sürekli çamaşır çıkıyor! Balkonları yok! Oda ortasında kurutuyorlar. Hemen kurumuyor! Bir tüy için sürahimden, bardağımdan tiksiniyordu. Şimdi

"Her yer kaka!"  "Her yer kaka!"

diyor. Demek neymiş? Kalp kırmayacakmışız. Ben, kendimi övmek gibi olmasın kedilerime çok iyi baktığım ve onun kalbini kırmadığım için ikisi de 18 yıl ve 16 yıl boyunca hiçbir yere çiş, kaka bulaştırmadılar. İshal olmadılar. Kabız oldukları oldu ama ishal asla.

Yıllar sonra hani bloğuma da yazmıştım ya hastanede başıma gelenleri. Telefonda onu anlatıyorum...demez mi ki?

"Sen cahil cahil konuşmuşsun, cahil cahil sormuşsun; ondan sana cevap vermemiştir"

Bir kere değil; birkaç kez "Cahil cahil, ilkokul mezunu insanlar gibi konuşmuşsun" filan dedi! Valla....aynen böyle dedi! 😒

diye! Hayda! Niye cahil cahil konuşayım? "E, neyim var benim?" diye sordum ya bu "cahillik" imiş! Diksiyonum mu Çorumlu, Yozgatlı köyden gelmiş, ilkokul 2 terk karılar gibi bozuk? Şivem mi Laz şivesi? (Karadeniz'in köyündeniz ya) Şalvarla, yelekle mi gitmişim Keçiören'in başka giyim şekli bilmeyen Tayyipgilci karıları gibi? "Neyim var benim?" demek cahillikmiş! 

Halbuki ben o gün, o türbanlı doktor selamımı almadı, iki sefer "merhaba" dedim suratıma bakmadı,  doktor kibri midir? Başım açık diye midir? Artık sebebini bilmiyorum o yüzden bir an önce o odadan çıkıp evime gitmek istedim. Zaten aç karna gelmişim, bayılacak raddelerdeyim. En kısa şekilde nasıl sorulursa o şekilde sormuşum. En kısa şekilde de 

"Neyim var benim?" 

diyerek sordum. Uzatacak halim yoktu. Ne diyecektim? 

"EKG sonucum, EKO sonucum, kan tahlil değerlerimi göz önüne alarak neyim olduğunu lütfen tek tek açıklayarak, uzun uzun anlatır mısınız?" mı deseydim? O zaman cahil, cahil sormamış mı olacaktım? 

Kızım kırma kalbimi bak sonra başınıza bir şeyler geliyor ama o an zaten bunu düşünemedim bile sadece yine çok üzüldüm. Tabii ki, yine yukarıda Allah var beddua filan asla! Tayyoş'a, ampulgillere beddua ederim ama ona ve onun çocuklarına aslaaaaaaaaaaaaa. (Etsem Allah beni yatalak etsin ki, en korktuğum şeydir)

Ne oldu biliyor musunuz? Sebebiyle başınızı ağrıtmayayım. Bitlendiler. Ne yaptılarsa geçmiyor da. Bir aydır bitliler! Tövbe tövbe!  Kız, kalbimi kırmayın işte. Bak, illa ki, başınıza bir şeyler geliyor. Ah etmiyorum, beddua asla etmiyorum - etmem - ama çok üzülüyorum. Beni üzünce de başına iş geliyor. Üstelik sadece kendi başına değil tüm ailesini etkiliyor. Kediye bile ilaç yapmışlar tüylü de ona da bit gelmesin diye.

Şimdi düşmanlarım diyecek ki,

"Sen de çok üzüldün, kahroldun kedin Bücürük öldü. Sen de mi birinin kalbini kırdın?"

La,  AKP'li düşmanlarım; zevzek zevzek hiç böyle düşünmeyin.  Kaç kişinin kedisi 16 yıl yaşıyor? Önce ona bakın. Milletin kedisi 2, 5, 10 yılda ölüyor. (Layıkıyla bakamıyorlar çünkü) 16 yıl bir kedi için gayet doğal. Veteriner hekimler tebrik ettiler beni. Kedi yaşıyla 70 - 80 yaş mı ne? 16 yıl boyunca kimsenin kalbini kırmadığım - hep ben kırıldım - için ne ishal oldu, ne oraya buraya çiş etti, kendi yaramazlığı yüzünden,  bir yaşında filandı ki, balkondan ve 5. kattan (!) düştü ama bir yeri kırılmadı ; hatta koşuyordu bile; (ama epey korkmuştu günlerce balkona adım atmadı yaramaz) Allah korudu ya da karma korudu. Bilemiyorum. Belki de yıllarca ve halen baktığım kediler sayesinde korundu. Belki de kimsenin bile bile kalbini kırmadığım için. Bu kadar yüksekten düşen kediler her zaman kurtulmuyor; ölebiliyor ya da bir yeri kırılıyor; ya da iç kanama geçiriyor. ( İç kanamaya karşı üç gün üst üste iğne olmuştuk. ) Ayrıca benim kedim komşuların mantolama ısrarı yüzünden girdiği travmadan kanser olup öldü ki, bunu da sonraki paylaşımımda anlatacağım. 

Gelelim pot kırmaya maalesef ben de istemeden bir pot kırdım ve çok sevdiğim bir hanım arkadaşımın kalbini mi kırdım diye endişeleniyorum.

Şöyle:

Şimdi laf lafı açtı konuşuyoruz. Konu, oturduğumuz apartmanlardaki komşulara geldi. Komşularının böyle mühendis, doktor filan olmasıyla, meslekleriyle övünen bir komşusu varmış. 

"Ya övünmek değil ama ben de böyle seçkin, okumuş, etmiş komşularımın olmasını seviyorum" 

dedim. Seviyorum gerçekten. Yani ilkokul 2 terk komşuyu ne yapayım? Buradaki apartmanda okuması yazması olmayan, çok dengesiz, havyan düşmanı çok kötü komşular var ama çocukken öyle bir komşumuz vardı ki, biz İstanbul'a taşınınca bir yıl kiracımız da olmuştu rahmetli; onu anlattım. Herkese de anlatırım. Çok klas bir kadındı. Sabiha Gökçen'i tanıyordu. Tam bir cumhuriyet kadını. Hep topuz saçlı, hep tayyör giyer, yanına yaklaşmaya çekinirdiniz. Ay, dilim tutulsaydı, kadının başına geleni de anlatmaz mıyım?

Başına gelen bir dizi film hikayesinde rastlanacak bir olaydı. Çok kişiye anlattım.

Tamam herkese anlatıyorum bunu ama ona anlatmamam gerekirdi çünkü bir aldatma hikayesiydi ve onun eşi de aynı meslektendi. Üzerine alınabilirdi. Çenem kopsaydı keşke ! Anlattıktan az sonra jeton düştü bende ama çok geç kalmıştım. Yani büyük bir pot kırdım. Sanki mahsus anlatmışım gibi oldum ki, asla yok öyle bir şey. 

Neymiş? Bir düşün, ona kadar say sonra konuş.

Olan olmuştu. İnşallah özellikle anlattığımı düşünmemiştir. Ben kendimi çok kötü hissettim. Zaten paranoyaklık var biraz bende. Bana birisi böyle bir şey anlatsa kesin mahsus anlattı derim. Ah! Salak ben!

Buraya yazdım da, okursa mahsus anlatmadığımı anlasın. Deistim ama valla, billa  film gibi bir hikaye olduğundan, herkese anlattığımdan ve tamamen boşboğazlığımdan anlattım. Zamanda kırılma olsa, o güne geri dönsek de, ağzımı açmasam hatamı telafi edebilsem keşke. 😢😢😢

Sonuç: Eften püften şeyler yüzünden, temizlik hastalığınız yüzünden kalp kırmayın, bir hikaye, bir anı anlatacaksanız sonu nereye varır düşünün, düşünmeden anlatmayın, pot kırmayın. Laf, ağızdan çıktıktan sonra geri alamıyorsunuz. 

3 Nisan 2025 Perşembe

BENİ AMPUL PARTİSİNE ÜYE YAPMIŞLAR!

 



Evet, arkadaşlar. Yanlış duymadınız. Beni, haberim olmadan üçkağıtçı Tayyipgiller, AKP Keçiören İlçe'sine üye yapmışlar! E-devletten parti üyeliği sorgulamayı kontrol edince gördüm.


Niye böyle bir kontrol yapma gereği duydum? Birkaç gün önce Twitter'da ismini hatırlamıyorum tanınmış birisi


"Beni haberim olmadan AKP'ye üye yapmışlar. Herkes kontrol etsin."


dediği için ben de bakayım dedim. Yalnız hiç beklemiyordum böyle bir sahtekarlığı. Ne kadar ahlaksızlar bu AKP'liler! Buyurun ekran görüntüsü aldım. Üstteki kendi bilgisayarım , kendi evim, sandalyenin ayakları, halım gözüküyor. Mahsus onları da görüntüye aldım ki, internetten bir görüntü aldım sanmayın. Zaten sağ üst köşede büyük harflerle ismim yazıyor!

Şimdi o rüküş sarayın kapısına gidip hesap sormak vardı. Komşum durdurdu. İşkence yaparlar, hapse atarlar diye. Kedilerime her sabah su, kuru mama koymam lâzım. Hapse girersem bakamazlar. Ha, Keçiören ampul partisine hemen telefon ettim, 

"Siz nasıl beni, benim haberim olmadan partinize üye yaparsınız?"

diye çıkıştım.

"Yok biz öyle şey yapmayız, bir arkadaşınız yapmıştır"  (Ha- ha- ha! )Benim öyle bir arkadaşım olamaz dedim. İptal edebilirsiniz dedi. İptal tuşunun olmadığını söyledim. İyi günler filan asla dilemeden suratına kapattım. Ayrıca AKP'nin resmi Twitter sayfasına da yazdım bu görüntülerle birlikte. Herkes kontrol etsin arkadaşlar. Sizleri de üye yapmış olabilir bu üçkağıtçılar.


29 Mart 2025 Cumartesi

YENİLECEKSİN

 



Ellerinde " Birinci vazifemizi yapmaya geldik" pankartı tutan,

Pikachu kostümüyle protestoya katılan,

Bayram temizliği yapmak yerine, Maltepe'ye gelen teyzelere, tansiyon hastası dedelere,

23 yıl "türban"larını sömürdüğün türbanlı genç kızlara, kısaca

Atatürk gençliğine yenileceksin.

Bu dünya Sultan Süleyman'a kalmadı. Sana mı kalacak?





27 Mart 2025 Perşembe

RAMAZAN DAVULCUSU !

Her Ramazan aynı sıkıntı.

Eskiden, Ramazan'ın son gününde davulcu bir kez uğrar; bahşişini alır giderdi.

Şimdi - başka şehirleri bilmiyorum - Ankara'da Keçiören'de evde tam üç kez davulcu kapıları çaldı. Bir kez de Suriyeli mi nedir (komşum Suriyeli çocuklar dedi) iki çocuk davulla apartmanın içinde dolaştılar! Bu artık bir rant kapısı olmuş. Modern dilencilik olmuş. Konya, Kulu'da bahşiş için davulcular birbirine girmiş. Ortalık kan gölü olmuş diye manşetler var. 15 yaralı, 16 kişi de tutuklu. Google'a tıklayınca okursunuz. Link vermeye üşendim ama yalan söylemediğimi bilirsiniz. Konya, Kulu, davulcu, tutuklama filan yazın hemen on tane haber çıkıyor.

Ramazan başladı, üç gün, dört gün sonra ZRRR! Kapıda davulcu!

On beş gün sonra yine!

Ramazan son günü yine gelecekler! 

Bir kere bu zamanda oruç tutmak için davulcuya gerek yok. Cep telefonu alarmı var. Saat alarmı var. Kimisi zaten yatmıyor sahura kadar tv izliyor. Kimisi hiç sahura kalkmadan oruç tutuyor, kimisi hiç oruç tutmuyor. Ne yapsın GÜM - GÜM - GÜM! davulu?

Ders çalışan öğrenci var, uyuyan bebek var, hasta var, yaşlı var, Alzheimer hastası var, benim gibi zaten uyku problemi olan insan var. Tam uyumuşum GÜM- GÜM- GÜM- GÜM!

Hele kediler! Kedisi olanlar bilir. Zavallılar aniden gece gece davul sesinden korkup, yatak altlarına kaçarlar! Ramazan'ın özellikle ilk günler çok korkuyorlar. Benim iki kedim de sokak düğününde de davul, zurna başlayınca oda oda kaçar, yatak altlarına girer, travma geçirirlerdi. Ne çektiler her Ramazan'da yavrucuklarım benim. 

Demem o ki, kimsenin hakkı yok buna.

Allah cezanızı versin diyeceğim, Allah'ın kimseyle ilgilendiği yok.

Yetti be. Her Ramazan aynı işkence!

Ha. bir de bahşiş! Bu pahalılıkta bahşiş de beğenmiyorlarmış! Yüz lira, iki yüz lira filan verecekmişiz!

Bir de sinirlerimi bozduğu için madalya takar gibi bahşiş mi vereceğim? Yok öyle bir dünya ya! İnat ettim iki Ramazan'dır kapıyı açmıyorum. Çalıyor, çalıyor gidiyorlar. Ölmezsem, seneye de Ramazan'da kapıyı açmayacağım. İnadım inat. Herkes öyle yapsın belki bu davulcu rezaleti tarihe karışır. 


25 Mart 2025 Salı

HABER AKTİF VİDEOSU

 

 


Atatürk, cumhuriyeti boşuna gençlere emanet etmedi. Gençler, kayyum atanan Şişli belediyesinin önüne gelmişler. Adam, seçimle alamadığı belediyeyi kayyumla, iftirayla alıyor! Tabii ki protesto edeceğiz. Susup oturacak mıyız? Niye düşman gibi davranıyorlar? Yazıklar olsun. 

Evlerin pencerelerinden gençlere su uzatmış vatandaşlar, tencere çalarak protestoya katılmışlar, Koç Market, gençlere su vermiş ve para almamış. Helal olsun ee Koç, cumhuriyet markasıdır. Bugünlere de cumhuriyet sayesinde gelmiştir. Gezi'de de gençlerden yana olmuştu. Fenerbahçeli bir grup da katılmış.