"Amanın! Çok kötü şoför herhalde! Bana da çarpmasın."
Uzun boylu, numaralı gözlüklü, kırlaşmış saçlı ve top sakallı, sigarayı bırakamayınca, daha az zararlı diye duyduğundan ağzından eksik etmediği ve bu yüzden kendisine dedektiften çok, DGSA'lı heykeltraş ya da ressam havası veren piposuyla, Feridun Tunaoğlu, arabadan inmeden önce saygısızlık olmasın diye piposunu arabada bıraktı. 10 yıldır pipo tiryakisiydi ve evinde gözü gibi baktığı, kimisini arkadaşlarının, kimisini çözdüğü işlerden memnun kalan insanların hediye ettiği bir de pipo koleksiyonu vardı. Beyaz lüle taşından yapılmış, usta işi, oymalı pipolar favorisiydi.
Metin, Fatma yine kendisine kızar ve kovar diye gelmemiş ama telefon edip kızı için tuttuğu özel dedektiften haber vermişti. Biricik evladının bulunmasının hatırına Fatma, dedektif fikrine bir şey demedi ve kendisini tanıtan adamın tüm sorularını elinden geldiğince cevapladı, arabanın biçimini, rengini tarif etti, plakasını tabii ki almamıştı. Feridun, dört dörtlük bir özel dedektifti. Hiçbir şey gözünden kaçmaz, her şeyi en ince ayrıntısına kadar araştırırdı ve o yüzden de aldığı vakalardan yüzünün akıyla çıkardı.
"Adamı gözünüz tutmadı diyorsunuz ya Fatma hanım. Belli bir sebebi var mı? Ne bileyim yüzündeki bir şey, bakışlarındaki bir tuhaflık? Şaşılık? Başka bir yüz kusuru? Bir yara izi? Ağzında sigara var mıydı mesela? Elleri? Böyle Mafia tiplerin yüzünde yara izi olur, kiminin bir parmağı yoktur filan... En minik şey bile yardımcı olabilir kızınızı daha çabuk bulmama.."
"Hiç gözüm tutmadı çünkü ürperdiydim; kolunda yılan dövmesi vardı...böyle yeşil yeşil..görünce tüylerim diken diken olduydu, başında kasket vardı, üzerinde tv yazıyordu...kısık gözlüydü..."
"Yılan dövmesi! Bu önemli bir ipucu...sol kolu mu, sağ kolunda mıydı? Size telefonumdan yılan dövmesi fotoğrafları göndereyim, hangisine benziyordu hatırlayabilirseniz çok faydası olur."
Bir dakika ah! İnternet bağlantısı yok diyor..
" Sol kolundaydı da, benim telefonumda interinet neyim yok...."
"Hiç problem değil, siz bekleyin, ben internet olan bir yerde fotoğrafların çıktısını alır tekrar gelir size gösteririm. Rahat rahat incelersiniz. Yalnız bunu gazetecilere, komşulara, akrabalara bile söylemeyin. Televizyona çıkmaya hevesli biri ağzını tutamaz. Kızınızı kaçıranlar da televizyonu izliyor olabilir, hemen gidip dövmesini sildirebilir."
"Anladım, tamam söylemem...Allah razı olsun. Sağolun."
Feridun, kadıncağızın numarasını kaydetti ve kendi numarasını da verdi. Dönene kadar aklına bir şey gelirse aramasını söyledi ve gitti. Dedektif gittikten sonra Yeşim'in dershaneden arkadaşı Elif geldi. Komşular da kadıncağıza yemek getirmişlerdi. Fatma, Yeşim'in kedisine sarıldı, öptü. Sanki kızının kokusu kediciğe sinmişti.
"Sarmanımm, annen ner'de bebeğim? Kedilerin üçüncü gözü olurmuş, bizim görmediğimiz şeyleri görürmüş, biliyor musun Sarmanım? Ner'de yeşil gözlü Yeşim'im? Kızımmmm...kızımmm....kızımmm...."
"Sabır komşum....Allah büyüktür, bulunur inşallah..."
Elif;
"Ah, Fatma teyze suçluluk duyuyorum ona o dergiyi ben getirmiştim. Çok hoşuna gitmişti ama inanın madende çalışmaya başlayacağı ve sonra başına böyle şeyler geleceğini bilsem dünyada getirmezdim..."
"Ner'den bileceksin kızım? Ah! Ben de hiç istemediydim ama dinlemedi, çok inatçıdır...tıpkı rahmetli babasına çekmiş dediğini yapar....kızımmmmm....kızımmmm...."
Elif,
"Sahi Fatma teyze, annem gönderdi bunu, yüz kere okursanız mutlaka istediğiniz şey olurmuş."
diyerek minik bir dua kitabı verdi kadıncağıza. Komşuları kadıncağıza limonlu su getirip, kolonya döküp ferahlamasını sağlamaya çalışırlarken, Feridun'un zihni arabayla giderken de boş durmuyordu.
" Maden ocağı sahibi çok zengin bir aile. Aniden gayri meşru bir kız kardeş ortaya çıkıyor ve ailenin mirasına ortak oluyor! Birkaç gün sonra ortadan kayboluyor. Bu durumda bu işten en çok mirası paylaşmak istemeyenler faydalanır. Acaba adamın çocuklarının ya da eşinin bir ilgisi var mı?"
diye düşünüyordu. Yıllardır benzer vakalar çözmüştü. Annesini, babasını miras için öldüren hayırsız evlatlar, kuzenler hatta torunlar bile görmüştü. Somut ve güçlü kanıtlar bulana kadar bu şüphesini şimdilik kendine saklamak zorundaydı. Kızın, tv kamerasına kadar ayarlayıp, televizyoncu kılığına giren adamlar tutacak kadar saplantılı bir aşığı var mıydı? Her şeyi araştıracaktı.
Dedektif bunları düşünürken, Serdar ve diğerleri kızı aramaya devam ediyordu. Güneş batıp, akşam olmak üzereydi.
"YEŞİMMMMM......"
"YEŞİMMMMM....."
"YEŞİMMMMM...."
diye bağırıyorlardı. Onlar Yeşim'i ararken, güneş, çıplak gözle bakıldığında insanı kör edecek bir beyazlıktan, kademe kademe koyulaşıp koyu sarıdan, turuncuya dönüştü, sarı uzun bir ışık, turunculuğun üstündeydi, onun tepesinde eflatun, pembe, gri bulutlar ve yer yer açıklıklardan mavi gökyüzü görünüyordu. "tiyut tiyut " veya "vırrak vırrak" diye bağıran, çağıran Karabatak ve diğer su kuşları, dalgalanan göl suyuna hızla konup, aynı hızla kalkıyor, suyun yüzeyinde gümüş - pembe yanardöner pırıltılar oluşturuyorlardı. Yavaş yavaş tüm renkler ve ışıltılar karardı, suya yansıyan ağaçlar koyu yeşilden siyaha döndü ve güneş battığında Yeşim hâlâ düştüğü yerden bir çıkış yolu arıyordu.