30 Ekim 2025 Perşembe

ŞAKŞAKÇI TUTAN ZAVALLI

 


Sen gittiğin yere seni alkışlasınlar diye otobüsle vazifeli şakşakçı, yalaka taşırsın,

87 yıldır hayatta olmayan sarı paşamız, milyonları kendiliğinden sokağa döker.

Bedava otobüs, bedava döner - ayran olmadan.

Bu aşağılık kompleksi, bu zavallılık da sana yeter. 😂😂😂😂😂

Kaynak: Twitter (yeni adıyla X ) @Profesorfacia  isimli kullanıcı.

29 Ekim 2025 Çarşamba

CUMHURİYET BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN

Tüm blog arkadaşlarımın 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nı kutlarım. 

Bu halde kutlamanın pek tadının olmadığının farkındayım tabii. Çoğu vatandaşın ulusal bilinci,  ulusal değerleri törpülenmiş. Penceresine, balkonuna bir bayrak bile asmıyor. 

"Nerede hata yaptık?" derseniz.

Putin, Rusya'nın en yaşlı balerinine madalya takarken; biz baleye "seks" diyen ve bakkal dükkânı bile emanet edilemez birini seçerek hata yaptık.




Hangi yıl hatırlamıyorum. Yine bir  29 Ekim'de bu fotoğrafları kendim çekmiştim. Alttaki bina, bebek cumhuriyetimizin kurulduğu, Ankara, Ulus'taki ilk TBMM binası. Burada 2013 yılında kutlama yaparken, AKP'nin polisleri, biz vatandaşlara biber gazı, tazyikli su sıktırmıştı düşmana sıkar gibi. Bunlar unutulmasın.


28 Ekim 2025 Salı

YEŞİM (ROMAN) 30. Bölüm



Marilyn Kâzım resme bakar bakmaz;

"A! Tanımaz mıyım ayol? Ayı Ahmet deriz. Pisliğin tekidir. Trans bi arkadaşımı fena pataklamıştı ayı. Ayol, eğer bulursan bizim için de iyi bir benzet valla."

dedi ve adamı nerede bulacağını söyledi. Sonra birden aklına geldi ve ekledi:

"Sahi ayol az önce bir delikanlı da bunu sordu. Pek polise filan da benzemiyordu."

Adam, piposunu dişlerinin arasından çıkartırken, beyaz dumanlar gözlüğünü, yüzünü kapladı. Tek kaşını kaldırdı

"Hmm. Uzun boylu, kumral, gamzeli, temiz yüzlü bir çocuk mu?"

Marilyn Kâzım, pat diye dedektifin omzuna vurdu. Sonra patavatsızlık ettiğini fark edip, "Pardon ayol! Kusura bakma." dedi ve devam etti:

"Aynen ayol! Ay! Ne yakışıklıydı, ne yakışıklı. Gözlerinin içi gülüyordu. Allah sahibine bağışlasın."

"Acele etmem lâzım Marilyn Kâzım. Yoksa bu çocuğu Allah sahibine bağışlamaz! Sağ ol!"

Marilyn Kâzım "Sen de sağol şekerim." derken Feridun daha yeni iyileşmiş ayağıyla hayatının maratonunu yaparak otoparka geldi. Hemen motoru çalıştırdı. Serdar olmaması, bir başkası olması için dua ediyordu ama sezgisi yine yanılmıyordu. O gün Serdar, Marilyn Kâzım'ı duymuş ve yılan dövmeli adamı ona sormaya karar vermişti. Ancak fotoğraf dedektifin cep telefonunda olduğundan vaz geçmişti. Sonra, ismini soyadını bildiğinden, tarif ederse belki bilir diye yine de şansını denemeye karar verdi. Araya başka işler girince, bugüne bırakmıştı.

Serdar, sora sora metruk mezarlığa bakan, insanların gece geçmeye korkacağı uğursuz görünümlü yere gelmişti. Arabasından indi. Karşıda Nuh Nebi'den kalma gibi tek katlı bir ev vardı, terkedilmiş gibi duruyordu ama kapısında evle tezat, gıcır gıcır bir araba vardı. Ağaçların arkasına gizlenerek ağır ağır eve yaklaştı. Kapıya geldi ve zile bastı ancak zil çalmayınca, pirinç tokmağı denedi. Az sonra kapı yavaşça açıldı. Üzerinde atlet, ayağında lacivert eşofman, tipsiz bir genç adam karşısında duruyordu. Kısık gözlüydü ve kolunun üzerindeki yeşil engerek dövmesi çocuğu ürpertti.

"Evet?"

"Şey, Ahmet Çakıl siz misiniz?"

"Kim soruyor?"

Adamın gençten korkmadığı belliydi.

"Ben eee....ben gazeteciyim."

"Gazeteci mi? Röportaja mı geldin? Hadise' ye benzeyen halim yok herhalde. Hıhıhıhıhı."

" Bakın içeri girersem anlatacağım. Çok önemli."

"Geç bakalım."

diyen adam kapıyı kapatmadan önce başka kimse var mı diye sağına, soluna iyice baktı. Serdar, içeride başka kimsenin olmadığını görünce rahatladı. Onunla başa çıkabileceğini düşünüyordu ama önce iyilikle deneyecekti.

"Bakın Yeşim isimli madenci genç kızın kaçı......"

derken Ahmet, Serdar'a ani bir sol kroşe savurdu. Delikanlı o kadar boks çalışmasına rağmen boş bulundu ve çenesindeki darbeyle bir an sersemledi. Sonra kendini toparladı, o da hücuma geçti. Okulda yaptıkları gibi sol eliyle yüzünü koruyup, sağ eliyle adama yumruk atmaya başladı, bir onun, bir ötekinin kaşları açılıp, gözleri morarırken, Serdar adamın karnına çalıştı ve Ahmet yere yığılırken, ani bir hareketle masanın üstünde duran 45'lik silahı aldı. Silahsız gamzeli genç, kurbanlık koyun gibi karşısında duruyordu.

Tam tetiğe basacaktı ki, silah sesiyle, omzundaki engereğin gözünde bir delik açıldı. Silahı elinden düşürdü. Serdar arkasına döndü, dedektif, piposunu ağzından çıkarttı.

"Evlat! Sana o gün dedektifcilik oynama diye tembih etmedim mi ben? Niye büyük sözü dinlemiyorsun?"

Sonra yerde kıvranan adama döndü:

"Ben bu genç kadar merhametli değilim. Öteki omzunda veya diz kapağında da bir delik açmamı istemiyorsan öt. Kim emir verdi sana Yeşim'i kaçırman için?"

Adam susuyordu.

"Üçe kadar sayacağım. Şansını zorlama. İnan kimse otopsi bile yapmaz sana. Su testisi su yolunda kırılmış derler."

"Üç, iki...."

"Tamam! Tamam! Tamam! Zerrin! Zerrin Haznedaroğlu tuttu beni. O kızı yolumdan çekin, ölsün, gebersin dedi. Miras filan işiymiş galiba."

Ahmet, patronunun Zerrin'den çok daha tehlikeli olduğunu biliyordu. Onu satmaktansa, Çetin'in tembih ettiği gibi Zerrin'i satmıştı. Yoksa hapiste şişleneceğini biliyordu. Serdar ağzı açık kalakaldı. Şoke oldu çocukcağız. Yılların polisi Feridun ise hiç şaşırmadı. Gayet sakindi. Ta en başında bu işin içinde mirasını korumak isteyen evlatlar olabileceğini düşünmüştü.

30. Bölümün sonu

20 Ekim 2025 Pazartesi

DÖRT KİLO ELMA (AKP'nin SUÇLARI)

Dört kilo elma konusuna yazımın "SON" başlıklı paragrafında geleceğim ama önce bir atasözünü paylaşmak istiyorum:

"Bir insan oturduğu yerden kalkamıyorsa, altına pislemiştir" diye bir söz varmış.
Valla ben de sosyal medyadan (Twitter) öğrendim.

AKP'li bld. başkanlarının, vekillerin ve özellikle AKP'nin başındaki kişinin, 23 yıldır oturdukları koltuklarından kalkmamak için psikopat narkoteröristten medet umacak hale gelmelerinin sebebi bu atasözü. Pislikleri o kadar çok ki, kalkarlar ve dokunulmazlıkları da giderse, yargılanmaktan ödleri kopuyor.

AKP'nin suçlarından önce, Ekşi Sözlük'te gördüğüm bir yazıyı kopyaladım:

" Terör yüzünden ilkokulda beş okul değiştirdim.

Çocukluk arkadaşlarım lojmandan kaçırıldı; cesetleri nizamiyeye bırakıldı.

Otobüsle anneannemi görmeye giderken, kaleşnikoflarla tarandım.

İki oğlu da güneydoğuda diye, dedem, 55 yaşında kanser oldu ve bir haftada vefat etti,

Tek bir yanlışım yok bu devlete...ülkenin ahlakı ile oynadın.

'apo kurucu önder' diyen adamla berabersin. Bu topraklar, gemilerle Avrupa'dan gelen Dolar ile kurulmadı. Korkmuyoruz. Alacağımız bir şey kalmadı. Hesabını vereceksin"

AKP'nin SUÇLARI:

Blog arkadaşlarım, ben siyasetçi değilim, gazeteci değilim, tv haber sunucusu değilim ama bu olanlar hepimizin gözü önünde olan, herkesin tanık olduğu çok ciddi suçlar. Bazıları bildiğiniz vatan hainliği. Tek tek yazıyorum:

- 2025 yılında TBMM'de psikopat, narko terörist, katil Apo'ya "kurucu önder" demek, TBMM'de narko terörist bebek katili için slogan atılmasına sebep olacak şekilde teröristlerle ilkinden ders alınmamış gibi; ikinci kez pazarlığa oturmak.

- 2013 yılında "Demokratik Açılım " diyerek, ne kadar Türk, Atatürk düşmanı insan varsa "Akil adamlar heyeti" yapmak; pkaka'lılarla pazarlığa oturmak ve sonunda Sur - Hendek olaylarında pkaka lı teröristler yüzünden Kore savaşında kaybettiğimiz kadar Türk askerinin şehit olmasına sebep olmak.

- Fethullah Gülen (Fetö) terör örgütüne her istediğini vermek. 

- Fetö ile bir olup Türk ordusuna Balyoz kumpası kurmak. (Balyoz kurbanı askerlerimiz: Yarbay Ali Tatar, Albay Halil Yıldız, Kurmay Albay Murat Özenalp, Tuğamiral Cem Çakmak) 

- Fetö ile bir olup, "İmdaaaat! Bana suikast yapacaklar!" diye yaygara kopartıp (yaygarayı kopartan AKP'li Bülent Arınç. Ben çok iyi hatırlıyorum o günlerde yazılanları. Güya bunun evinin krokisi bir askerde varmış, asker sorguya alınınca krokinin çizili olduğu kağıdı yutmuş! Ben bile inanacaktım! Öyle senaryolar yazmışlardı. Sonra hepsinin YALAN olduğu ortaya çıktı.) bu yaygara sonucunda ordunun gizli bilgilerinin bulunduğu Kozmik Oda'yı talan edip; bilgileri Fetö'ye yani düşmana vermek. Yani bildiğiniz casusluk ve vatana ihanet!

- RTE'nin "Allah'ın bir lütfu" diye tanımladığı, dönemin bakanlarından Binali Yıldırım'ın gülerek "En sevmediğimiz projeydi" dediği, 250 insanın öldüğü, yüzlerce askeri öğrencinin 'darbeci' diyerek tutuklandığı, şaibelerle dolu 15 Temmuz olayı. Bu 15 Temmuz'un şaibeleri yavaş yavaş halkın bu konuda soru sormasına, yavaş yavaş uyanmasına yol açıyor. Hiçbir şeyden habersiz askeri öğrencilerin "Boğaz Köprüsü'nde teröristler eylem yapmış" diyerek götürüldüğü iddiaları, Hulusi Akar'ın "Fetöcü darbeciler kafama silah dayayıp bana 'darbenin başına geç' dediler. Kabul etmedim" demesindeki tuhaflık! (Dünyanın en kıytırık sokak çetesinin bile bir "başı" vardır. Her terör örgütünün bir "başı" vardır, her kartelin bir "başı" vardır. Adamlar darbe yapıyor ama darbenin "başı" yok! Liderleri yok! Ahmet'e, Mehmet'e "Sen bizim başımız olur musun?" diye soruyorlar! Bu resmen zekâmıza hakaret.

- Ekrem İmamoğlu'nun kazandığı seçimi kabul etmeyip, iptal etmek, büyük masrafla yeniden seçim yaptırmak. Onu da kazanınca, Fetö'nün Balyoz/Ergenekon kumpasları misali yalancı tanıklarla, satın alınmış iftiracılarla iftiralar attırıp, önce diploma, o tutmayınca hırsızlık, o da yetmeyince casusluk iftiralarıyla hapse atmak! Sosyal medya hesabı (Twitter/ X)'i erişime kapatmak. Alta ekran görüntüsünü aldım. Ekrem İmamoğlu'nun Twiter'ına tıklayınca "Hesap erişime engellendi" yazısı çıkıyor. 


Muhalif tv kanallarına sık sık kapatma cezası vermek. Son olarak TELE1 kanalına kayyum atadı. CHP'nin kazandığı belediyelere iftiralarla veya CHP'li belediye meclisi üyelerinin paraya tamah eden, karaktersizlerini parayla ya da açıklarını bulup şantajla satın alarak CHP'li belediyeleri seçimle kazanamayınca kayyum atayarak yani hileyle geri almak. CHP'li belediye başkanlarına "Ya AKP'ye katıl; ya tutuklan" diye şantaj yapmak. 

- Muhalefet partisi olan Zafer Partisi başkanı Ümit Özdağ'ı uyduruk sebeplerle aylarca hapsettirmek. Ümit Özdağ, pkk'lı teröristlerle pazarlığa da, ülkenin sığınmacı işgaline de karşı çıkan ve Atatürkçü bir insan. Tek suçu o. Şu anda neyse ki, beraat etti ve çıkarttılar hapisten. Aylarca boşuna yattı. 

- Muhalif gazetecileri, yazarları, tv programı yapanları uyduruk bahanelerle hapsettirmek. Aklıma gelenler şimdilik Merdan Yanardağ, Fatih Altaylı. Bir ara Timur Soykan'ı hapsettirmeye kalktı. Yapamadı. (Herhalde yeterli iftiracı ve iftira bulamadılar)

- Hoşuna gitmeyen Tweet atanı, hoşuna gitmeyen sosyal medya paylaşımı yapanı, Ekrem İmamoğlu'nun hapsedilmesini protesto eden üniversite öğrencilerini, sesini çıkartan herkesi hemen kelepçeleyip aldırmak! Mahkemeler, cumhurbaşkanına hakaret etti diye yargılananların dosyalarıyla dolu!

- HALK BANK davasının üstünün örtülmesi için Beyaz Saray'da Trump'a "Size, 100 Milyon Dolar verelim. Bu davayı kapatın" denmesi. (Kaynak: REUTERS.)
Bu davada Reza Zarrab, AKP'li yetkililere 300.000 Dolarlık saatler dahil Milyon Dolarlık rüşvetler dağıttığını tutuklandığı ABD'de savcılara anlatmıştı. Mesela sadece AKP'li Zafer Çağlayan'a 7 Milyon $ 50 Milyon Euro, 2,5 Milyon Türk lirası rüşvet vermiş. (HALKBANK Davası Reza Zarrab'ın kim olduğunu unutanlar Ekşi Sözlük'te Reza Zarrab tıklayıp okuyabilirler sayfa sayfa.

- Ülkeyi sığınmacı / mülteci çöplüğüne çevirmek. Dünyada "Kırmızı Bülten" ile aranan uyuşturucu baronları dahil sığınmacılara T. C vatandaşlığı vermek. (Bak: Uyuşturucu baronuna TC aynı şekilde IŞID teröristlerinin ülkemizde rahatça barınıp, cinayetler işlemesine göz yummak. ( Suriyeli işidli ülkemizde



Kaynak: Yeniçağ Gazetesi
(Bu zombi gibi tipler ülkemizde cirit atıyormuş!)


- Düzgün, laik, milli eğitim veren okulları İmam Hatip yaparak, sınav sorularını çalıp Fetö üyelerine vererek, ÖSS sınav sistemine girip not yükselterek, sahte diplomalarla, liselere, ilkokullara öğretmen yerine imamlar atayarak eğitim sistemini çökertmek.


- Yabancı dil bilmeyenleri büyükelçi olarak atamak, ayrıca yanlarına yüksek maaşla tercüman tutmak, liyakatsız, sahte diplomalı insanları sırf AKP'li diye yurt içinde ve yurt dışında makamlara danışmanlık görevlerine vs. atamak. Kimilerine "huzur hakkı" diye dört, beş yerden maaş bağlatmak.


- Muhalefete geçen belediye başkanlarına komplolar, kumpaslar kurmak, hapsetmek. Ülkenin ana muhalefet partisi başkanı, cumhurbaşkanı adayı hapiste! Güya hırsızmış. Hırsız dediği CHP'li milletvekillerini rozet takıp, törenle AKP'ye alıyor. La hırsızsa, niye törenle, rozetle kendi partine alıyorsun? Yok hırsız değilse, niye aniden sana koşuyorlar? Kasetleri mi var da tehdit mi ediyorsun? Yoksa paragözler de Miami'de yazlık, New York'ta rezidans, Londra'da kışlık mı veriyorsun? Bu nasıl çamur bir siyaset anlayışı?


- Melih Gökçek'in "Ankara'yı parsel parsel satması" nı AKP'li Bülent Arınç'ın itiraf etmesi, hakkında iki klasör suç olan Gökçek'e hiçbir şey yapılmaması.


- Cumhuriyet Bayramı'nda biber gazı, tazyikli su! Bunu yaşı yetenler hatırlar. 2013'te pkaka'lara yine "açılılm-saçılım" yapıldığında, herhalde onları bahtiyar etmek için biz laiklere, Atatürkçülere bu en güzel bayramda biber gazı, tazyikli su döktüler. Yaşı 70''lerdeki abim, polis tam gözüne biber gazı sıktığı için acil servise gitmişti. Ben yarı yoldan geri eve dönmüştüm.


- Andımız'ı kaldırtmak. T. C ibaresini kaldırtmak.

- Dünyanın en iyi hava alanlarından biri olan Atatürk Hava Alanı'nı sırf ismi Atatürk olduğu ve ismini değiştirmesi tepki çekeceği için, yıkmak. 

- İsmin Atatürk olan stadyumları bahanelerle yıkarak, yeniden yaptırınca isimlerini değiştirmek. Atatürk dışında isimler koymak.


- Önemli kurumlara isterse ilkokul 2 terk olsun hısım, akrabalarını, okul arkadaşlarını, mahalle arkadaşlarını doldurmak: Binali Yıldırım'ın hem kızı hem oğlu Kızılay'da imiş. Sosyal medyadan öğrenip yazıyorum şu anda hâlâ oradalar mı kontrol etmedim. Diğer oğlu, ismini bilmiyorum kontrol etmedim ama Sedat Peker'in söylediğine göre, Mehmet Ağar ve Süleyman Soylu ile birlikte kumar ve uyuşturucu işindelermiş! Zaten Binali'nin oğlunun gemileriyle (Maşallah genç yaşta tıpkı Tayyip'in oğlu gibi 'gemicikleri' var. Altta foto ve link verdim. Netflix dizisi gibi ülke olmuşuz Maşallah. Zindaşti'yi İstanbul'da bayıltıp; İran'a kaçırmışlar. Sonra ne olmuş? Valla sinirden okuyamadım bile.


Kaynak: Independent Türkçe
Solda ayaktaki Zindaşti, ortadaki AKP'li bakan! (Burhan Kuzu)

- AKP'li bakanlardan Burhan Kuzu'nun tanınmış bir uyuşturucu baronu olan Zindaşti ile resimleri çıktı! Burhan Kuzu, her gün Twitter'a yazılar yazarken; aniden "Covid oldu öldü" ! dendi. Böyle her gün tivit atanlar, illa ki önce "Covid olmuşum, bir süre burada bulunamayacağım" diye tivit atarlar. Yani bence adam Covid, movid olmadı. Susturuldu. Konuşsa kim bilir kimlerin başını yakacaktı. Bu konuda altta link verdim. Saç, baş yolmayın. Ülkemiz ne hale gelmiş!
Timur Soykan haberi

- Nadira Kadirova olayı: AKP vekilinin yatalak eşine bakıcılık yapan hizmetlisi genç, güzel kızcağız vardı. Kimsesiz derken Türkiye'de kimsesi yok. bir annesi var o da Özbekistan'daymış. Bu güzel, genç, bakıcı kız, AKP vekilin silahıyla ölü bulundu. İntihar dendi. Anası ta oralardan "Kızımı öldürdüler" diye feryat etti ama iktidar bunların, yargı bunların, yargıçlar, savcılar, hakimler, polisler bunların emrinde olunca bir şey yapamadı.


- SOMA: Dile kolay tam 300 maden işçisi öldü. Tutuklanan yok. İşçileri savunan iki avukat hapiste! Tayyip kişisi "Bu işin fıtratında ölmek var" dedi.


- 6 Şubat depreminde resmi rakam 52. 000 (ama 300 000 iddiaları var ) can gitti, istifa yok, imar affı çıkartan siyasetçiler yine seçildi! Deprem çadırlarını halka parayla sattılar. Deprem günü telefonlar kesildiği için halkın 'Filan sokakta, filan No'lu apartmanda enkaz altında yaşayanlar var, sesleri geliyor, üç kişiler, ne olur gelin" gibi birbiriyle iletişim kurduğu Twitter'ı kapattılar. Deprem toplanma alanlarına AVM yaptıkları ortaya çıktı!


- Altın kaçakçılığı yapan MHP'li vekiller vardı. Ne oldu?


- Tonlarca kokain ele geçiriliyor. Türkiye'de uyuşturucu baronları olduğu biliniyor. Kimse yakalanmıyor. Uyuşturucu baronu kocası ölen (uyuşturucu işinde olanlar eceliyle ölmez zaten) kaynı, yeğenleri hepsi eroinden defalarca tutuklanan kadın yani Pervin Buldan, TBMM de vekil! Ha, bir de hâlâ "mağdur" ayağına yatıyor.


- Yeni Doğan bebekleri öldüren çetede herkes serbest!


- SAHTE DİPLOMA davasında herkes tahliye!


- 128 Milyar Dolar vardı. Kayıp! Ne oldu? Paranın ne olduğuyla ilgili olarak 3.5 ay içinde 5 farklı cevap vermişler. Yalan, iftira deyip yargı da kendi ellerinde olduğu için bir de iftira davasını kazanmışlar. Soruşturma açmak isteyen Ağbal soyadlı bakanı ise hemen bakanlıktan atmışlar.



Merkez Bankası yolsuzluğuyla ilgili
İsmail Saymaz'ın attığı Tivit (ekran görüntüsüdür)
Tilkiyi, kümese bekçi yapmışlar!

128 Milyar Dolar yolsuzluğunun fikir babası olan ve Merkez Bankası eski başkan yardımcısı (illa ki AKP'lidir) Emrah Şener dolandırıcılıktan tutuklandı. Yahu akıl alır gibi değil Merkez Bankası'nın başındaki insan dolandırıcılıktan tutuklanmış!

128 Milyar Dolar davası - Wiki

- MAN Adası vardı. Orada kara para aklıyorlar / kaçırdıkları servetleri saklıyorlar artık kim bilir neler dönüyor? Ne oldu? Hiç. MAN Adası zaten kara para aklanmasıyla ünlüymüş.

- Şu an tek tek geriye dönüp araştırmadığım onlarca böyle yolsuzluk var. Devlet malı ucuza satılan fabrikalardan kaynına, baldızına cip alınanlar var. Ta AKP ilk yıllarında Unakıtan diye biri vardı. Yumurta üreticisiydi. Onunla ilgili ayyuka çıkan yolsuzlukları vardı. O yıllarda doğanlar bilmez ben bile hayal, meyal hatırlıyorum. Cumhuriyetin ne zorluklarla açtığı ne varsa satan adam diye biliniyor. En son, böbrekleri iflas etmiş, İsrail'de böbrek nakli olmuş, tekerlekli sandalyede fotoğrafını görmüştüm. 70 yaşındayken ölmüş. Mezarını da Süleymaniye Camii'ne gömmüşler! Ekşi Sözlük'e Kemal Unakıtan yazıp tıklayın bence.


- Bunlar bildiklerimiz, bunlar hatırladıklarım. Bir de hatırlayamadıklarım ve bilmediklerimiz var. 23 yıldır neler yaptılar da, ilkokul mezunu insanların villaları oldu? Atı, yedi arabaları oldu?

- Memur Şaban Kayıkçı'nın inanılmaz yükselişi.
Timur Soykan'ın yazısı / haberi

SON:

- Ve sonunda ülkemizin en büyük banknotu (200 TL) ile ancak dört kilo elma alınıyor!

Şimdi Google'a "200 Dolar ile markette neler alabiliriz?" diye İngilizce sordum. Bana
Aylık 200 $ ile bakın neler alabilirsiniz diye bir liste geldi:

Dilimize çevirirsem, listede neler yok ki? Yumurta, peynir, süt, çedar - mozarella peynir, portakal suyu, biftek, dilimlenmiş jambon, tavuk göğsü, sosis, tortilla, sandviç ekmeği, zeytinyağı, ekmekler, makarna, yoğurt, patlamış mısır.....onu da bıraktım biz en büyük banknotumuz ile bir tablet alabiliyor muyuz? Ama Amerikalı birisi ülkesinin 200 Dolar'ı ile isterse tablet alabilir. Alışveriş sitesi Amazon'dan tablet fiyatlarına baktım. İşte ekran görüntüsü. En ortadaki çocuklar için tablet. Fiyatı: 199.98 $, en sağdaki 139 Dolar'lık bir tablet.





Altta da mesela çocuğunuza hem tablet (mavi renkte)hem de yine mavi renkte, cicili bicili bir sırt çantasını (okul çantası) 119 98 $' a alabiliyorsunuz. Peki soruyorum, ülkemizin en büyük banknotu ile çocuğumuza aynı anda hem tablet, hem böyle cicili bicili sırt çantası alabilmemiz mümkün mü? (Ekran görüntüsü aldım Amazon.com'dan kendiniz de araştırabilirsiniz)





Ve bu ülkeyi 23 yıldır yöneten kişi, "Ben ekonomistim" diyor, "Herkesin altında 2, 3 araba var" diyor. Herkes derken benim arabam yok. Alt komşumun arabası yok? Bu 'herkes' kim?

Kırmızı bültenle aranan uyuşturucu baronlarına T. C kimliği satılan, bakanları, vekillerinin uyuşturucu baronlarıyla sıkıfıkı olduğu, Fetöcülerle ilişkileri ve yukarıda saydıklarımın hepsini bir araya getirince, noktaları birleştirince, şunu anladım:

Bunların hepsi bir şekilde birbirine GEBE! O onun hırsızlığını biliyor, öteki bunun eşcinsel veya FBI yakalasa, ömrünün sonuna kadar hapisten çıkamayacak iğrenç pedofili kasetinden haberdar, diğeri "Sen beni yakarsan; ben de senin ve/veya oğlunun kumar mafyası ilişkilerini ispatlarım" diyecek bilgilere sahip, beriki filanın aldığı milyon Dolarlık rüşvetleri biliyor. O yüzden hepsi susuyorlar. Hepsi birbirine hamile olduğundan bu çeteleşmiş sistem çökmüyor. Biri bir tuğlayı çekerse, hepsi birbirini ifşa edip, hepsi birbirini yakacak. Umarım o gün gelir ve çekirdek çitleyerek izleriz.

Bu yazıyı acele yazdım. Bir dolu cümle düşüklüğü, imlâ hatası illa ki vardır. Kusura bakmayın. AKP'nin suçlarından aklıma gelenleri yazdım. Unuttuklarımı sizler hatırlatırsanız sevinirim. 

15 Ekim 2025 Çarşamba

HARAM, ZEHİR, ZIKKIM OLSUN

 


 Bu  AKP'nin  kaç yüz vekili var? Bu kadın bunlardan sadece bir tanesi.  Diğerlerinin servetlerini varın siz tahmin edin. Bunların kıytırık ilçe başkanları, mahalle sorumluları filan bile ihya oluyordur. Ha bir de en başlarındakinin servetini hiç sormuyorum. Trump biliyor ki,  "Dediklerimi yapmazsan servetini ortaya döker saçarım" diyor. Ben de "Haram, zehir, zıkkım olsun" demekten başka bir şey yapamıyorum. (Sanki Allah'ın da çok umurundaydı. )Video çalışmazsa söylerseniz sevinirim. 

İşte bu söz konusu milletvekili (!)  Kocası tekneye 4 Milyon Euro vermiş diye iddia ediliyor.  Boşanmak için eşine 2.5 Milyon $ vermiş diye iddia ediliyor. Bu konudaki sorulara susma hakkını kullanmış diye yazıyor sosyal medyada ve sonunda yurt dışına kaçmış. Ben hayal meyal hatırlıyorum karı, koca birbirine girmiş, biri, diğerine bıçak filan çekmişti, skandal olmuştu; hatta sesli videoya çekilmişti. Çeken kocası mıydı hatırlamıyorum. Araştırırsanız çıkar ortaya internette hiçbir şey gizli kalmıyor. (Habere paylaşım yasağı getirmedilerse) 

Kovboy filmi gibi banka soyguncuları, tren soyguncuları da filmin sonunda birbirlerini vururlar. Hiç şaşmaz. 

kaynak: Onedio

14 Ekim 2025 Salı

YEŞİM (ROMAN) 28. Bölüm


Yeşim, neredeyse "Suçlular hiç yakalanmasa da, ömür boyu Serdar'ın evinde kalsak" diye düşünecekti ki, Aydan Hanım'ın aldığı güzel şeyleri tek tek poşetlerden çıkarıp bakmaya başlayan annesine katıldı.

"Kız, ne güzel şeyler almış kadıncağız. Valla mahcup oldum. Allah razı olsun. Bunlara dünya para vermiştir şimdi. Ay! Şu bluzün güzelliğine bak."

O sırada alt katta salonda ise Zerrin, Serdar'ın ilgisini çekmek için abuk sabuk hareketler yapıyordu.

"Ay! Serdar, yaşlılar gibi böyle evde oturmasana. Hadi sinemaya gidelim."

"Kusura bakma Zerrin hiç canım istemiyor. Daha yeni dışarıdan geldim zaten."

Az kalsın annesiyle alışveriş yaptıklarını ağzından kaçıracaktı ki, sustu.

"Ya? Nereye gittin?"

"Şey! Annemle bir avukat işimiz vardı kiracıyla ilgili...."

Zerrin, koltuğundan kalkıp nasılsa kimse yok diye Serdar'ın yanına geldi. Sanki küçük bir çocukmuş gibi onu gıdıklamaya, sıkıştırmaya başladı. Güya bu bir şaka(!)ydı.

"Yaa Serdaaaar! Olsun, avukatta sıkılmışsındır zaten. Hadi kalk! Sinemaya gidelim yoksa gıdıklamaya devam ederim!"

"Yapma Zerrin ya! İyi misin?"

Zerrin, Serdar'dan yüz bulmayınca bozuldu.

"Of! Aman! Aman! Sana da şaka yapmaya gelmiyor!"

"Ne şakası ya? Çocuk muyum ben?"

Zerrin, umduğunu bulmayınca, meyve suyunu içip, taze kurabiyelerini yedikten sonra ayağa kalktı.

"Ama Serdarcığım bak böyle olmadı. Bugün ters günündesin galiba, yine geleceğim ama bir yerlere götüreceğim seni, bütün gün evde oturmak da nesi? Hem bir dahaki sefere böyle surat asma ama hadi gül canım. Çuuuz!"

diyerek gitti. Serdar da rahat bir nefes aldı. Serdar'ın bilmediği bir şey vardı, Zerrin, işlediği cinayetlerin vicdan azabıyla, gece dansa gittiği klüplerindeki tiplerden bir takım haplar almaya başlamış ve onların beynindeki tahribatıyla sürekli Serdar'la ilgili hayaller kuruyordu, Serdar'la evlendiğini, Paris'e balayına gittiklerini, Seine Nehri kıyısında el ele dolaşıp öpüştüklerini. Rüyalarında da hep Serdar vardı. Arabasıyla giderken,

"Serdarcığım boşuna bana karşı koyma. Sen benim olacaksın. Kaçış yok bir tanem. "

diyerek kendi kendine gülüyordu.

Kız gittikten sonra, Yeşim'in öz babasının telefonuyla, dedektifin trafik kazası geçirdiğini öğrendiler. Serdar, dedektifin başına geleni duyunca, erkeklere çiçek almak münasip olmadığından ve adamın pipo meraklısı olduğunu anladığından, internette araştırıp, kaliteli bir pipo tütünü alıp hediye paketi yaptırıp, adamcağıza geçmiş olsuna gitti.

Ama ziyaretinin gizli bir amacı daha vardı ve bunun, başına bela açacağını henüz bilmiyordu.

Zil çalınca, Feridun, laptopuna kurduğu kameralı sistemden kapıya baktı; Serdar'ı görünce içi rahatladı ve yardımcısına kapıyı açması için onay verdi. Tedbirli olması gerekiyordu. Sadece bu olay değil, hapse tıktırdığı suçlular ve tekerine çomak soktuğu insanlardan oluşan epey bir düşmanı vardı. Az sonra, Serdar, adamın yatak odasındaydı, komodinin üstünde çakmak, pipo tutacağı, nereden bulduysa dev boyutlu bir kibrit kutusu ve bol kitap vardı. Hoş beşten sonra dedektif hemen hediyesini açtı.

"Captain Black! "

Serdar

" Valla Feridun amca, hiç anladığım bir şey değildi. İsmi ve kutusundaki yelkenli gemi resmi hoşuma gitti."

diye itiraf etti.

" İyi bir tütündür, severim hem nikotini de azdır. Çok teşekkür ederim. Kesene bereket. Ee, seni hangi rüzgar attı bakalım? Yeşim'le ilgili bilmediğim bir gelişme mi oldu yoksa?"

"Yok, hayır. Hem geçmiş olsun demek istedim, hem de Yeşim'i kaçıran o adamı bulmak için sokak sokak dolaşacağınızı duydum Metin amcadan. İşe yarar mı gerçekten?"

" Hem de inanamayacağın kadar işe yarar. Teknik takip, Mobese, kamera, bilgisayar her zaman yetmez, sokaklar ve fısıltı gazetesi devreye girer. Hele Beyoğlu'nda bir Marilyn Kâzım vardır. Çok olayı sayesinde çözdüm."

Serdar elinde olmadan kikirdedi.

"Marilyn Kâzım mı? Marilyn Monroe'daki Marilyn mi? "

"Hmm..ta kendisi."

"Hihihi, Marilyn ve Kâzım ikisini aynı anda düşünemedim."

"Ne yaparsın? Herkes dünyaya mükemmel gelmiyor evlat."

"Şey, Feridun amca, Yeşim'i kaçıran adamı bulmak için arayacaksınız ya, ben de sizinle gelebilir miyim? Bir işe yaramış olurum; hem iki kişi, bir kişiden iyidir. Yani çıraklığa talibim."

"Hmm...Netflix'teki dedektif dizilerini çok seviyorum ve fırsat ayağıma gelmişken Sherlock Holmes*1culuk oynamayı kaçırmayayım diyorsun."

diyerek gülen tatlı sert adamın bu isabetli tahminine Serdar da gülümsedi.

"Valla ne yalan söyleyeyim içimden geçeni okudunuz."

"Ama tehlikeli olabilir. Gerçek hayat diziler gibi değil. Bir saniye gecikseydim şimdi tütün yerine mezarıma çiçek bırakacaktın genç Padawan*2. Bana çarpan araba bilerek çarptı. Yeşim işini kurcalamamı istemeyen birileri var. "

diyen Feridun, gülümseyerek, eliyle Serdar'ın üzerindeki Star Wars'lı, Jedi'li tişörtü işaret etti.

Aradaki yaş farkına rağmen, onun da Yıldız Savaşları fanatiği olduğunu anlayan Serdar, bu sevimli ve IQ'sü 100 üstü olan ihtiyara daha da ısındı.

" Allah korusun! Şey, anladım ama madem öyle tek başınıza aramayın; lisede boks takımındaydım, sonra kick boksa da yazıldım. İşinize yararım belki. Ne olur ben de geleyim Feridun amca."

"Hmmm....Yeşim'i çok mu seviyorsun?"

"O kadar belli oluyor mu?"

"Eee, mesleğim bu. Peki o da seni seviyor mu?"

"Şey, bilmem ki, bazen çok ters davranıyor, çocukken de beni buz gibi göle atmıştı."

"O zaman kesin seviyordur."

"Sahi mi?"

Serdar'ın sevinçle karışık şaşkınlığı görülmeye değerdi. Feridun, gülümsüyordu. Aşık gençleri seviyordu. Mesleğinin tehlikeleri yüzünden severek evlendiği eşi ile evliliklerini sürdürememişlerdi. Kadına hak veriyordu. Çocukları olmamıştı ve dostça ayrılmışlardı. Belki de o yüzden çocukları, gençleri çok seviyordu. Kendisinin yarım kalan mutluluğunu onların bulmasını istiyordu. Ancak çocuğun başının derde girmesini de istemiyordu o yüzden de çıraklık teklifini geçiştirdi.

kaynak: stock -photo

O sırada Yeşim, güzel bahçede, Luke'un boynuna sarılmış, kimseye söyleyemediği sırrını dört patili arkadaşına döküyordu.

"Biliyor musun Luke? Çok seviyorum Serdar'ı. Acaba o da beni seviyor mudur ha? Ne dersin?"

****
Kelle, paça çorbalarının, kalsiyum haplarının da yardımıyla, nihayet Feridun Tunaoğlu'nun ayağındaki alçı çıkarıldı ve ayağını rahatça kullanabildiğini gören adam, hiç vakit kaybetmeden soluğu Beyoğlu'nun arka sokaklarında aldı. Marilyn Kâzım'ı bulmakta gecikmedi. Marilyn Monroe'nun platin saçının ve makyajının aynısını yapmış olan Kâzım, iyi biriydi, kader kurbanıydı. Belki anlayışlı bir ailesi olsa bu yollara düşmezdi. Dedektifi görünce sevindi çünkü adam ona her zaman kibar davranır, travesti diye asla hor görmez ve istediği bilgi karlığında bol bol bahşiş bırakırdı. Komiserlikten emekli olduğunu bilir ama hep "Komiserim, dedektifim" diye hitap ederdi.

"Ooo! Komiserim, dedektifim özlemiştim ayol. "

"Merhaba Marilyn Kâzım. Nasılsın?"

"Ay nası olalım ayol? İşte bildiğin gibi. Seni sormalı komiserim, dedektifim. "

"Ben de iyiyim sağ ol. Senden bir ricam var, şu resimdeki adamı arıyorum. Adı Ahmet'miş. Bak bakalım tanıyor musun?"


28. Bölümün Sonu

*1 Ünlü bir kurgu dedektif kahramanı
 *2 Yıldız Savaşları filmindeki jedi karakterlerinden.

13 Ekim 2025 Pazartesi

YEŞİM (ROMAN) 27. Bölüm


Yeşim ve Serdar'ın annesi saatler sonra yine hep beraber alışverişten eve döndüler. Aydan, Yeşim'e güzel şeyler almıştı.

"Niye zahmet ettiniz Aydan hanımcığım? Ben alışveriş deyince sebze, meyve neyim sandıydım. Mahcup ettiniz bizi."

"Aaa! Aşk olsun Fatmacığım, hiç duymamış olayım, Yeşim benim de kızım gibi oldu Allah kız evlat vermemişti o kadar zevkle yaptık ki alışverişi, ne olur öyle düşünmeyin üzülürüm yoksa. Hadi Yeşimciğim yeni elbiseni giy de bir görelim. Ay bayıldım ben annesi. Manken gibi Maşallah. "

"Sağolun..eksik olmayın, hadi giy gel kızım."

"Bu eşarp ve şalları da sizin için birlikte seçtik Yeşim'le..."

diyen Aydan, Fatma'ya da çok şık bir eşarp ve şal hediye etti. Fatma, teşekkür edip, kendi eski başörtüsünü çıkartıp yenisini takarken, Yeşim, üstünü değiştirip geldiğinde Serdar, uzun bir hayranlık ıslığı çaldı.

" Wow! Fıstık olmuşsun."

"Yaaa! "

diyen Yeşim, biraz utansa da, Serdar'ın hayranlık ıslığı aslında hoşuna gitmişti.

Tam o sırada zil çaldı ve yardımcıları Şenay, içeri girdi.

"Aydan hanım, Zerrin hanım gelmiş. Ne yapayım?"

Ev halkı, hem dedektif tembih ettiği, hem de Metin bey, eşinin ve çocuklarının Yeşim'in varlığından haberlerinin olmasını istemediğinden ne yapacaklarını şaşırdılar. Aydan, fısıldayarak konuştu:

"Fatmacığım, siz Yeşim'le odanızda saklanın, ses etmeyin. Dedektifin dediği gibi Yeşim'in burada olduğunu konu komşu bilmesin."

Fatma da alçak sesle

"Tamam Fatma hanımcığım..." diyerek kızıyla merdivenlere yöneldiler.  Alışveriş poşetlerini de aldılar. Zerrin, kızı olmayan Aydan Hanım'ın neden genç kız elbiseleri aldığını merak edip sorular sorabilirdi. Aydan,  Yeşim ve annesi üst kata çıkıp gözden kaybolana kadar bekledi. Sonra yardımcısına döndü.

" Tamam şimdi buyur edebilirsin kızım."

Az sonra,  Zerrin, kocaman bir gülümsemeyle içeri geldi.

"Hoş geldin Zerrinciğim ne hoş bir sürpriz!"

"Hoş buldum Aydan teyze. Şey, Serdar'a hoş geldin demeye geldim. Soma'dan döndüğünü öğrenince çok sevindim. O kötü nikâh gecesinden beri görüşememiştik. Nasılsın Serdar?"

"İyiyim sağol, sen nasılsın?"

"Ay, n'olsun? İşte, okul tatil ya, sıkıntıdan patlıyorum aslında. Aslan, arkadaşlarıyla FRP oynuyor, ben de hep istiyordum tenise yazıldım. Seni çok özledim. A? Bu da ne? Madenci şeysi değil mi ?"


Zerrin'in gözüne takılan ve "madenci şeysi" dediği, Yeşim'in hatıra olarak yanından ayırmadığı babasının baretiydi. Geldiği gün, salondaki bir sehpanın üstüne koymuş. Rahmetlinin bareti diye saygıdan ve hürmetten kimse elini sürmemişti. Aydan Hanım ve Serdar ne diyeceklerini bilemediler ancak yardımcıları Şenay

" Ha o mu? Sadullah beyin bareti o, hatıra olarak saklıyor, tozunu alacaktım da...."

Şenay, tam zamanında durumu kurtarmıştı. Aydan içinden derin bir oh çekti sonra iki genci baş başa bırakıp öğle yemeği hazırlığı için mutfağa indi. Zaten oldum olası Zerrin'i sevmezdi. Kız ona hep yapmacık ve paragöz gelirdi. Zerrin, Serdar'a baygın baygın bakıp, etkilemeye çalışıyordu. Fatma ve Yeşim ise yukarıda, yatak odalarında kendi aralarında konuşuyorlardı:

"Kızım, günahını almayayım ama senin üvey kardeşlerinin bu işle bir ilgisi olmasın?"

diye sordu.

"Kaçırılmamla mı?"

Annesi evet anlamında başını salladı.

"Ama benim varlığımdan haberi yokmuş ki...nasıl olsun?"

"O da doğru. Ne bileyim kızım. Seninle kim niye uğraşsın? Düşmanımız neyimiz de yok."

"Yok ya anne. Paranoyak olma."

" Miras işleri bazen öz akrabaları bile birbirine düşürüyor; tabii bu dediğim helal süt emmiş insanlar için değil; bilmiyorum kızım, ne bileyim, ya bir şekilde senden haberi olduysa. Hani sonuçta çok zengin bir aile sen de yasal olarak mirasçı olursun."

"Ben o adamın tek kuruşunu bile istemem ki anne!"

"Biliyom kızım. Ben de istemem ama onlar bunu bilmez ki."

"Şşşt! Anne yavaş konuş, alt kattan sesimiz duyulmasın. Dedektif ne dediydi? Kimse senin bu evde kaldığını bilmemeli."

Fatma, başını evet anlamında salladı. Fısıldayarak konuşmaya devam ettiler.

"Allah yardımcımız olsun. İnşallah o dedektif çözecek olayı. Sen de, ben de rahat eder sonra da Sarmoş'u da alıp, güzel güzel evimize döneriz."

Eve dönmek denince, Yeşim'in yeşil gözlerinden gri bulutlar geçmesi, annesinin gözünden kaçmadı.

"Kızım n'oldu?"

"Çok alıştım buraya. Bahçenin güzelliği....İstanbul...deniz....ne bileyim...şey..."

"Alışma kızım, alışma. Bizim neyimize böyle yerler, hayırlısıyla şu seni kaçıranlar yakalansın hapsi boylasınlar, evli evine, köyle köyüne. Biz de küçük evimize döneriz. Alışma o yüzden."

"Tamam anne."

Yeşim, "Tamam anne" dedi ama Serdar'ı bir daha göremeyecek oluşu şimdiden yüreğini burkuyordu ve annesi anlayacak diye de ödü kopuyordu. Aşık mı olmuştu yoksa? Aşk böyle bir şey miydi? Bir yandan da "Sen kiiiim? Serdar kim? Serdar sana bakar mı o havalı, sosyetik, zengin, güzel kızlar varken?" diyordu.

27. Bölümün sonu

Yazan: Müjde Dural
Bu hikayedeki kişi, olay ve kurumlar hayal ürünüdür, gerçek kişilerle ilgisi yoktur.