27 Ocak 2025 Pazartesi

YEŞİM 8 (ROMAN)

Sırtında yeni aldığı gitarıyla, Serdar, patili dostu Luke'u alıp, her gün göl kıyısına gidiyor, vaktiyle Fatma'nın kendini atmaya teşebbüs ettiği iskeleye oturup gitar çalıyordu.  Köpeğine bu ismi verme sebebi çok sevdiği Yıldız Savaşları filmiydi. Filmin kahramanlarından Luke Skywalker'ın isminden esinlenmişti. Annesi her gün arıyor, oğlunun sesi iyi gelince ki, anneler bunu anlar, içi rahatlıyordu. Binnur'u asla affetmeyecek, telefonuna koyduğu engeli kaldırmayacaktı. Kız, düğün gününü cenazeye çevirmişti. Affedemezdi. Kalbi bir yapbozun parçalarına dönüşmüştü. Bir araya getirmesi için Aşk Perisi ya da karma ya da kader ona yardım edecekti ama henüz bunu bilmiyordu:

Ruh haline en yakın şarkı olduğundan sürekli Timur Selçuk'un Ayrılanlar İçin isimli şarkısını çalıyordu.

Yollarımız burada ayrılıyor
Artık birbirimize iki yabancıyız
Ne kadar acı olsa
Ne kadar güç olsa
Her şeyi, evet her şeyi unutmalıyız
Hiç yaşanmamışçasına, hiç sevmemişçesine....


Binnur ise eve kapanmış, annesine, babasına tuzağa düştüğünü anlatmaya çalışıyordu. Babası, eliyle salondaki masanın üzerine öyle bir vurdu ki, karısının da kızının da yüreği ağızlarına geldi. Adamın elinin ayası kıpkırmızı olmuştu. 

"Düşmeseydin tuzağa o zaman! Ne işin var düğünden bir gün önce eski sevgilinin evinde? Polise gitsem elimde kanıt yok! Ayağınla gitmişsin! Kimse inanmaz uyku ilacına filan! Yeşilçam filmi mi bu? Hem polise gidersek, basının kulağına gider, iyice rezil oluruz! O videoyu internete filan koymadıklarına dua et! Salak! Herkese rezil olduk. "

diyordu.

Zerrin ise ballandıra ballandıra kardeşi Aslan'a Serdar ve Binnur'un düğününü nasıl sabote ettiğini anlatıyordu:

"Anlatıyorum küçük kardeşim; şimdi önce bunun eski sevgilisi Cem'i buldum. Paragöz, beş kuruşa beş takla atan karaktersizin tekidir. Eski laptobumu, kulaklığımı iyi paraya sattım. Bak dedim, tiyatro yapacaksın, evlenmeden önce son kez görüşmek isteyeceksin, veda niyetine. Ağzından gir, burnundan çık gelmesini sağla. Yoksa parayı unut dedim. Sonracığıma, Yeşilçam filmlerindeki gibi içkisine - bilirsin Binnur içkiye dayanamaz- uyutacak bir şey atacaksın dedim. Giysisini filan da hallet ki, görenler ikinizi aynı yatakta görünce akıllarında kuşku kalmasın. Kıza bir şey yapma sakın diye tembih de ettim tabii. Sapık değildir zaten, sadece paragözdür. İşte böyle. Gerisi hikaye."

"Vay! Ya, uyanınca ' Niye buradayım? Sen bana ne içirdin?" filan diye bağırsaydı?"

" Düşünmez miyim sence? Tam gözünü açtığında video: THE END."

"Zavallı Serdar."

" Soma'ya gitmiş. Annesi, anneme anlatırken duydum. İyiymiş ama çok öfkelenmiş. O gün çok sevdiği gitarını parçalamış. "

"Deme ya! Yazık valla. Senden korkulur abla!"

"Hadi kutlamaya gidelim abi - kardeş. Şöyle kafaları dağıtalım, dans edelim. Serdar sonunda benim olacak. Soma'dan dönsün, bir geçmiş olsuna giderim. E yani sonuçta kötü bir olay yaşadı ve geçmiş olsun demek lâzım."

"Müstakbel eniştem diyebilirim yani?"

"Diyebilirsin. Hi,hi,hi,hi. Ben inşallah Serdar'la evleneyim. Sana da güzel bir kız bulalım."

"Di mi abla ya? Benim başım kel mi?"

Zerrin ve kardeşi o gün akşam tıklım tıkış gece kulübünde, hoparlörlerden kulakları sağır eden şarkılar çalarken, elleri, kolları havada, kafalarını sallayarak, saçlarını savurarak bol bol dans ettiler.



Ertesi gün, Soma'da öğleden sonra gri bulutlar yukarıda toplaştılar, uzaktan gök gürlemeye başladı, arkasından ani bir yaz yağmuru bastırdı. Sular çarşıdaki dükkânların tentelerini  makineli tüfek gibi dövüyordu. Hazırlıksız yağmura yakalananlar, dükkanların, tentelerin altına sığınıp, yağmurun biraz azalmasını beklemeye başladılar. Asfalt yola adım atmaya kalkanlar paçalarına kadar ıslandığından tekrar kaldırıma kaçıyordu. Yeşim de bir dükkanın tentesi altına sığınanlardandı. Elinde test kitapları, sabırla yağmurun dinmesini bekliyordu. Yanında 70 yaşlarında, bastonlu bir adamcağız, tişörtünün kenarıyla gözlük camındaki yağmur tanelerini siliyordu.

Birden, sırtında gitarı,  üstünde kapüşonlu sarı yağmurluyla bir genç, tasmasını tuttuğu, ıslanmış köpeğiyle, koşa koşa tentenin altına geldi. Bu, Serdar'dan başkası değildi. Gelmesiyle, köpek silkelenerek tüylerindeki yağmur sularını Yeşim'in üstüne başına sıçrattı. Serdar, sıçrayarak geriye adım atan Yeşim'e

"Özür dilerim. Kusura bakmayın."

deyince, evlerinin bahçesinde bir dolu kediye bakan kız,

"Önemli değil." diyerek gülümsedi.

Yeşim, internette resmini görse de, kapüşondan ötürü Serdar'ı tanımadı, delikanlı da konuştuğu yeşil gözlü güzel kızın çocukken kendisini göle atan Yeşim olduğunun farkında değildi. İkisi yan yana, aynı tentenin altında birbirlerinin kim olduğundan habersiz beklediler. Nihayet yağmur azaldı. Yeşim başka yöne, Serdar ve Luke başka yöne gittiler. 

Düğündeki skandalın üstünden bir hafta geçmişti. Binnur, hâlâ sinir krizleri geçiriyordu. Dünya para verip, uzman bir psikoloğu terapi için özel arabayla evinden alıp, yine evine bırakıyorlardı. Yine böyle bir gündü. Binnur, üst katta terapideydi. Kapı kapalıydı. Annesi ve iki ablası aşağıda salonda oturuyorlardı. Kadın, ikide bir kolonyayla ferahlamaya çalışıyordu. Kolay değil kızı nikâh masasında terkedilmişti. Hazmedemiyordu. Daha kötüsü kabahatin kızında oluşuydu.

"Serdar'ın anasını, babasını fırçaladık bir de. Çocuğun yerinde kim olsa öyle yapardı! Kafasız kız! Geri zekalı!"

Büyük ablası

"Ya anne, psikolog başına kakmayın demedi mi?"

"Kapıları kapalı, ne duyacaklar? Onun yanında demiyorum ki."

"Olsun, sus. İçime fenalık geldi. Ben eve gidiyorum anne." diyen genç kadın ayağa kalktı, çantasını aldı. Tatsız olay tüm ailenin psikolojisini bozmuştu.

Tam o anda kapı çaldı. Kız, kapıyı açınca Zerrin'in otuz iki dişiyle karşılaştı. Her katil cinayet mahalline geri döner derler. Zavallı aile, kızlarının başına gelen kumpasın bir numaralı tertipçisinin bu gencecik kız olduğunu bilseler oracıkta saçını başını yolarlardı ama bilmiyorlardı. 

"Merhaba Sinem abla. Koşuya çıkacaktım ama önce Binnur'a geçmiş olsun demek istedim. Sen gidiyor muydun?"

" Hoşgeldin Zerrinciğim, evet gidiyorum. Binnur, psikoloğuyla terapide ama birazdan biter. Sen gir canım, kapıda durma; görüşürüz."

"Görüşürüz Sinem abla."

Zerrin, Binnur'un annesi ve ortanca ablasıyla çay içip, tarçınlı elmalı kurabiyeleri atıştırdı. Onlara ne kadar üzgün olduğunu anlattı. Psikopatlarda pişmanlık duygusu bulunmazmış. Başkalarının ne hissedeceği umurlarında olmazmış. Zerrin de öyleydi ve tüm zeki psikopatlar gibi Oscar'lık rol yapıyordu. Az sonra psikolog ve Binnur, aşağı indiler. Annesi, kadını geçirmek üzere onunla birlikte kapıya yöneldi. Zerrin, ayağa kalktı, yedi gün önce ipini çektiği kızı kucakladı, kurban da bilmeden celladına sarıldı.

"Binnurcuğum, çok geçmiş olsun hayatım. Gel, otur. Nasıl faydalı oluyor mu psikolog?"

"Sağol canım, oluyor tabii..."

" Serdar'la ne geçti aranızda bilmiyorum; sormuyorum da; o sizin özeliniz ama eminim barışırsınız. Üzülme canımcım yaa..."

Binnur, ofladı.

"Yok Zerrinciğim, ne barışması? Her yerden engellemiş. Telefonumu bile."

Kız, "Aaa? Hay Allah!" derken içinden zil takıp oynuyordu.

Üç kız bir süre sohbet ettiler. Sonra Zerrin koşuya gitmek üzere çıktı. Koru tenhaydı, solu, sağı yeşilin türlü tonlarıyla bezenmiş kocaman ağaçlarla kaplıydı. Kulaklığını kulağına taktı, bir elinde su şisesiyle, "UH - NA- NA- NA - NA" ile koşmaya başladı ki, aniden bir el arkasından yaklaşıp,  kızı ağaçların arkasına çekti. Ödü kopmuştu. Sapık biri tecavüz edip sonra da kesecekti herhalde diye düşünürken, karşısında Cem'i görünce rahat bir nefes aldı.

"Allah belanı versin! Ödümü patlattın! Sapık sandım. Ne işin var burada?"

" Binnur'a kurduğun kumpası magazincilere anlatmamı istemiyorsan bana 50.000 vermeni söylemeye geldim. Telefonla bu tür işleri konuşmadığımı bilirsin. Polisler kayıtlara ulaşıyor ve hop, ekipler kapımda!"

"Geri zekalı! Sen beni ele verirsen, ben de seni ele veririm. Kim bilir kaç yıl yatarsın."

"Tamam, söyle güzelim. Gelsin ekip kapıya, o zaman ben seni, sen de beni ele ver. İkimiz birlikte yatalım. Düştüm mapus damlarına diye şarkı söyleriz. A, ha, ha, haaa! Nasıl?"

Zerrin, bunu asla göze alamayacağını biliyordu. Annesi, babası öğrenirse mahvolurdu. Hapis yatmasa bile pahalı avukatları sayesinde büyük para cezası alırdı. Serdar, bir daha yüzüne bakmazdı. Kumpas kuran kız diye tüm arkadaşları kendisini dışlardı. 

"Pislik! Allah'ın belası! Geberesice! Nereden bulacağım 50.000'i? Babamdan çalarsam yakalanırım ve her şey ortaya çıkar. İkimiz de karakolu boylarız. Doğum günümde hediye edilen altın kolyemi verebilirim. Kaybettim derim, zinciri  kopmuş düşmüş filan derim... şüphelenmezler. "

"Tamam ama kuyumcuda baktıracağım, sahteyse külâhları değişiriz.. Sonra da o fiyakalı arabanı istiyorum. Çalındı dersin. Nasılsa senaryo yazmakta üstüne yok."

"Arabam mı? Yok artık! Kolye kayıp, araba kayıp, annemler şüphelenip uyuşturucuya filan başladım sanacaklar!"

"Valla o senin problemin. Arkadaşına kumpas kurmasaydın güzelim. Zavallı Binnur."

"Allah belanı versin!" 

Ertesi gün bir AVM'nin sinemasında buluşmaya karar verdiler. Fikir Zerrin'indi. Cem'e yan yana iki bilet alıp, koltuğa oturup, kendisini beklemesini söyledi. Ayrı ayrı gelirlerse kimse şüphelenmeyecekti. Cem, kendini zeki sanıyordu ama günün sonunda kimin daha akıllı olduğu ortaya çıkacaktı.

Devam edecek...

NOT: Bu hikayedeki tüm kişilerin, kurumların gerçek kişilerle ilgisi yoktur, tamamen hayalidir. İsim benzerliğidir.

6 yorum:

  1. baya heyecanlıydı devamını merakla bekliyorum 😁🥰

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnşallah haftaya pazartesi:) çok teşekkür ediyorum.🥰😻
      Her pazartesi yeni bölüm koyuyorum.

      Sil
  2. Ooooo valla kim daha kurnaz derken yaa 50 bin fena derken yanii zerrin yine mi bişi bulcak ne kızmış yiaaa :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Maalesef Zerrin bir sosyopat, psikopat, kendisini kurtarmak için yapmayacağı şey yok. :) Çok teşekkür ediyorum yorum için.

      Sil
  3. Merhabalar.
    Bu bölümü de baştan sona okudum. Çok ilginç olaylar meydana geliyor. Biri birilerine zarar veriyor, birileri kumpas kuruyor. Gerçekten televizyonlarda arada sırada eşimin yüzünden bakmak zorunda kaldığım dizileri andırıyor. Ancak, benim daha önceden okuduğum bölümlerle son okuduğum bölüm arasında bazen kopukluk oluyor, bu kopma da benim kusurum. Dizilerle aramın pek iyi olmadığını her seferinde dile getiriyorum ya, işte kendimi öyle savunuyorum.
    Kolye hadi neyse, gerçekten düşürülerek kaybedilebilir, ama arabaya ne demeli? Arabanın hesabı bana göre hiç verilemez. Biraz makul ve mantıklı bir fidye talep edilir, değil mi?
    Biliyor musunuz, ilk defa bir dizinizi kesintisiz takip ediyorum. Çok önceleri de siz bunları yayınlamıştınız. O zamanlar nasıl denk gelirse, öyle okuduğumu hatırlıyorum.
    Kaleminize, emeğinize ve gönlünüze sağlıklar dilerim.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Recep Abi,
      Öncelikle kesintisiz okuyup, takip ettiğiniz ve hem dikkatli okuduğunuz ve güzel yorumlarınız için çok teşekkür ediyorum. Evet araba istiyor ve makul değil ama adam paragöz, Zerrin'in babasının çok zengin biri olduğunu (evler, arabalar, yalılar, yatlar)biliyor, Zerrin'e o yüzden "O senin sorunun" dedi.
      Daha önce böyle roman halinde sadece Düşman Aşıklar'ı yayınladım Recep abi. Yeşim'in yine bloğumda çok kısaltılmış, özet halinde çizgi dizisi var. Yıllar sonra roman haline getirmiştim.
      Selamlar, saygılar.

      Sil