"Rüyamda, babanı gördüm. Gülümsüyordu. Fatma, git bayat ekmekleri yoğurt kabına dök, tavuk suyuyla ısla, kedilere ver yesinler dedi. Görsen ölmemiş gibiydi, Burakcan da beş yaşındaki haliyleydi. Babanın elinden tutmuş gülüyordu. Öyle mutlu oldum ki....dolapta tavuk olduğunu bilmiş bak...."
diyor ve rüyasında eşinin dediği şeyleri aynen yerine getiriyordu. Böylece içi rahatlıyordu.
Devletin verdiği ölüm yardımının bir süre sonra biteceğini biliyordu. Hazıra dağ dayanmazdı. Kocasından dul maaşı da bağlanacaktı ancak bu da şıp diye olmuyordu. Yeşim'in dershanesi, üniversiteyi kazanırsa ki, emindi kızının kazanacağına, yurt parası, okul harçlığı dul aylığı da olsa çok zor olacak diye düşündü. Ülke eski yıllardaki gibi ucuz değildi. Kızının kantininde bir tost 50 liraydı! Test kitapları 500 liraydı. E, genç, güzel kız, süslü püslü giyinmek ister, arkadaşlarında görür gözü kalır, ayakkabısıydı, çantasıydı. Hadi kendisi ayağında şalvar, başında oyalı yazma idare ediyordu ama şimdiki kızlar da eskinin gençleri gibi değildi. Daha lisede saçlarının rengini değiştirenler vardı. Hoş, Yeşim kömür karası siyah saçlarının rengini değiştirmek istememişti, yeşil gözlerine yakışıyordu. Fatma da
"Kız, bak ölümü gör eğer saçlarını açtırırsan, sarışın filan olayım dersen. Uyma sakın o zıpır arkadaşlarına. Valla mahvolur güzelim saçların. Böyle Kiraz bebeğinin kuru saçı gibi olur. Ölür. Zor düzelir. "
demişti. Düşündü, taşındı. Bir iş bulup çalışması gerekiyordu. Serdar'ın babası Kerem Bey, aynı günlerde bypass ameliyatı olduğundan, madendeki ölümlü kaza haberini doktorun "Sakın üzücü şeyler söylemeyin" tavsiyesiyle ona duyurmadılar. Duyursalardı, adamcağız vaktiyle hayatını kurtarmış Hüseyin'in dul eşi ve kızı için elinden geleni yapardı. Zaten madeni çoktan ortağına satmıştı. Soma ile tek bağlantısı baba yadigarı şirin çiftlik eviydi. Bypass ameliyatı sonrası eve çıktığında da, haber eskimişti ve dolayısıyla televizyonlarda kulağına çarpmadı.
Fatma'nın yapabileceği tek iş vardı: Evlere ya da iş yerlerine temizliğe gitmek. Bunu kızına da söyledi. Yeşim, annesini, elinde vileda, yanında kova, yer silerken, terlerini silerken, gelen gidenlerin ona küçümseyerek, acıyarak baktığını, sildiği yerlere çamurlu ayakkabılarla bastığını bir an hayal etti. Hayır! Temizlikçilik de işti, küçümsediğinden değil ama annesi yaşlanmıştı, zaten bulaşık, yemek, evin ve bahçenin bakımı, temizliği onundu. Salçalar kaynatıyor, turşular kuruyor, tarhanalar kurutuyordu. Temizlik işine annesi yerine kendisi gidebilirdi ama aklında başka bir plan vardı:
Cesaret gerektiren ama daha iyi maaşlı bir iş. Elif'in gösterdiği ders kitabındaki maden işçisi kadınlardan çok etkilenmişti. Babasının izinden gidecekti. Böylece babası, kızıyla gurur duyacaktı. Kardeşi de. Herkese "Babasının kızı" olduğunu ispat edecekti. Bir Türk kızının da, bir Avustralyalı, bir Amerikalı, bir Rus kızı gibi maden işçisi olabileceğini kanıtlayacaktı. En önemlisi babasının çalıştığı yerde çalışarak, onun baretini kafasına takarak, onun kazma salladığı kayalara kazma sallayarak, o kömürlere dokunarak onunla özdeşleşecek, babacığını ve kardeşini sanki yanında hissedecekti.
Bir koşu gidip Elif'in verdiği İngilizce kitabı getirdi, kadın madencilerin olduğu sayfayı annesine gösterdi.
" Sana kıyamam anne. Bulaşıkçı, temizlikçi olmayacaksın. Ben ne yapacağımı biliyorum. Bu kadınlar gibi madende çalışacağım."
"Ne? Kız başına madende mi çalışacaksın? Deli misin kızım? Erkekler bile zor yapıyo."
"Kıytırık bir iş yerinde bulaşık yıkayıp, tuvalet temizleyip, asgari ücretle çalışmaktan iyidir. Daha iyi para veriyorlar."
"Kızım yapma, etme. Bir kaza olursa ne yaparım? Baban, kardeşin gitti; bir sen kaldın, seni de mi?"
"Anneciğim, senin haberin yok ama günlerdir bu konuda araştırma yaptım. Bak şimdi: Akşam okulu diye bir şey var, puanı daha düşük. Akşam 5'te ders başlıyor. Okulumu bitirene kadar gündüz yarım gün madende çalışır, akşam da okula giderim. Bitirip resim öğretmeni çıkana kadar. Dört yıl! O zamana kadar da bana bir şey olmaz, kader, babamı, kardeşimi aldı, beni de almaz. Kader bile bu kadar acımasız olmaz. Dört yıl anne! Dört yıl nedir ki? Göz açıp kapayana kadar geçer. Resim öğretmeni olana kadar. Geçen gün ilan tahtasında ocağa vasıfsız işçi alınacağı yazıyordu."
"Olmaz kızım. Ağırdır, zordur yapamazsın. Erkek işi. "
"Yaparım, güçlüyüm, kuvvetliyim. Bizim bahçede az mı kazma salladım? Herkes anasının karnından maden işçisi doğmuyor ya, öğrenirim. Bu kadınlar nasıl öğrenmiş?"
"Olmaz kızım. Ben olmaz diyorsam olmaaaaaz."
Ama Yeşim, annesinden inatçıydı. E, ne de olsa "Göl Büyücüsü" nün kızıydı.
İşçi alımlarını yapan Kemal usta babacan bir adamdı. Hüseyin'i de, Burakcan'ı da çok severdi. Yeşim, kitabı da eline alıp doğru adamcağızın yanına gitti. Tabii annesinden gizlice. Adamcağız, dergideki resimlere baktı...baktı...Şaşırdı. Etkilendiği belliydi.
"Tamam kızım ama bir hafta deneme süresi olacak. Madem başka ülkelerde kadınlar maden işçisi olabiliyormuş, bizim kızlarımızın onlardan ne eksiği var? Hayırlı olsun. Allah utandırmasın."
"Sağol Kemal Usta. Erkeklerden iki misli çalışacağım. Sizi utandırmayacağım. Şimdiden nefesimi açmak için bizim yokuşu koşarak inmeye başladım. Ciğerlerimi ve kaslarımı kuvvetlendireceğim."
Daha sonra Kemal usta, Yeşim'le birlikte madene indi ve oradakilere hitaben bir konuşma yaptı:
"Yeşim kızımız bize rahmetli babası Hüseyin'in emaneti. Başka ülkelerde kadınlar da maden işçisi oluyormuş. Bana haberini, fotoğraflarını gösterdi. Baktım, inceledim. Bizim neyimiz eksik? Biz de onlar kadar cesuruz; bulaşıkçılık yapmak, tuvalet temizlemek istemiyorum; babamın yolundan gitmek istiyorum dedi. Bir hafta deneme süresi var. Başarılı olursa dört yıl hem okuyacak, hem yarım gün madende çalışacak. Dört yıl sonra da inşallah öğretmen olacak. Bize veda edecek."
Herkes alkışladı. Kadın maden işçilerinin olduğu kitap elden ele dolaştı.
"Helal!"
"Helal olsun Yeşim kızım!"
"Helal olsun! Merak etme Kemal usta, emanetin bizde."
"Helal olsun kızım. Baban seninle gurur duyuyordur şimdi. Merak etme her şeyi öğrenirsin, yavaş yavaş. Bir aya kalmadan kas yapmaya başlarsın."
"Sağ olun Kemal usta."
Böylece, Yeşim, annesinin itirazlarına rağmen madende çalışmaya başladı. Denilen her görevi mızmızlanmadan yapıyordu. Yüzü, gözü kapkara; çizmelerinin içi suyla doldukça, alın terinin kıymetini daha iyi anlıyordu. O dergide gördüğü kadınlar gibi olmaya kararlıydı.
"Ahan da buraya yazıyorum: Üç gün sonra istifa eder."
diyenleri utandırmıştı. Bilmiyordu ama Kemal usta da nasılsa bir hafta sonra bırakır diye işi vermişti. Adamcağız şaşırmıştı. Madende kadın işçi çalıştırmak yasal soruna yol açar mı diye endişeleniyor ama kızcağızı işten çıkartmaya da kıyamıyordu. Başta itiraz eden annesi, kızıyla gurur duyuyordu ama yine de içi rahat değildi. Her gün işi bırakmasını istiyor ama tartışmalarının sonunda Yeşim, kadını öperek, gönlünü alarak dediğini yaptırıyordu.
Kız, artık madenin maskotuydu. Gençlerin "Yeşim bacısı", büyüklerin "Yeşim kızı" olmuştu. Önce yerel bir televizyon kanalının sonra tüm ülkenin kendisini konuşacağını bilmiyordu. Ünlü olunca başına gelecek "Zerrin" isimli tehlikeden de haberi yoktu.
Devam edecek...
Yazan: Müjde Dural
Not: Bu hikayedeki isim ve kurumların gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur. Hayali ve kurgudur. İsim benzerliğidir.
"Kız, bak ölümü gör eğer saçlarını açtırırsan, sarışın filan olayım dersen. Uyma sakın o zıpır arkadaşlarına. Valla mahvolur güzelim saçların. Böyle Kiraz bebeğinin kuru saçı gibi olur. Ölür. Zor düzelir. "
demişti. Düşündü, taşındı. Bir iş bulup çalışması gerekiyordu. Serdar'ın babası Kerem Bey, aynı günlerde bypass ameliyatı olduğundan, madendeki ölümlü kaza haberini doktorun "Sakın üzücü şeyler söylemeyin" tavsiyesiyle ona duyurmadılar. Duyursalardı, adamcağız vaktiyle hayatını kurtarmış Hüseyin'in dul eşi ve kızı için elinden geleni yapardı. Zaten madeni çoktan ortağına satmıştı. Soma ile tek bağlantısı baba yadigarı şirin çiftlik eviydi. Bypass ameliyatı sonrası eve çıktığında da, haber eskimişti ve dolayısıyla televizyonlarda kulağına çarpmadı.
Fatma'nın yapabileceği tek iş vardı: Evlere ya da iş yerlerine temizliğe gitmek. Bunu kızına da söyledi. Yeşim, annesini, elinde vileda, yanında kova, yer silerken, terlerini silerken, gelen gidenlerin ona küçümseyerek, acıyarak baktığını, sildiği yerlere çamurlu ayakkabılarla bastığını bir an hayal etti. Hayır! Temizlikçilik de işti, küçümsediğinden değil ama annesi yaşlanmıştı, zaten bulaşık, yemek, evin ve bahçenin bakımı, temizliği onundu. Salçalar kaynatıyor, turşular kuruyor, tarhanalar kurutuyordu. Temizlik işine annesi yerine kendisi gidebilirdi ama aklında başka bir plan vardı:
Cesaret gerektiren ama daha iyi maaşlı bir iş. Elif'in gösterdiği ders kitabındaki maden işçisi kadınlardan çok etkilenmişti. Babasının izinden gidecekti. Böylece babası, kızıyla gurur duyacaktı. Kardeşi de. Herkese "Babasının kızı" olduğunu ispat edecekti. Bir Türk kızının da, bir Avustralyalı, bir Amerikalı, bir Rus kızı gibi maden işçisi olabileceğini kanıtlayacaktı. En önemlisi babasının çalıştığı yerde çalışarak, onun baretini kafasına takarak, onun kazma salladığı kayalara kazma sallayarak, o kömürlere dokunarak onunla özdeşleşecek, babacığını ve kardeşini sanki yanında hissedecekti.
Bir koşu gidip Elif'in verdiği İngilizce kitabı getirdi, kadın madencilerin olduğu sayfayı annesine gösterdi.
" Sana kıyamam anne. Bulaşıkçı, temizlikçi olmayacaksın. Ben ne yapacağımı biliyorum. Bu kadınlar gibi madende çalışacağım."
"Ne? Kız başına madende mi çalışacaksın? Deli misin kızım? Erkekler bile zor yapıyo."
"Kıytırık bir iş yerinde bulaşık yıkayıp, tuvalet temizleyip, asgari ücretle çalışmaktan iyidir. Daha iyi para veriyorlar."
"Kızım yapma, etme. Bir kaza olursa ne yaparım? Baban, kardeşin gitti; bir sen kaldın, seni de mi?"
"Anneciğim, senin haberin yok ama günlerdir bu konuda araştırma yaptım. Bak şimdi: Akşam okulu diye bir şey var, puanı daha düşük. Akşam 5'te ders başlıyor. Okulumu bitirene kadar gündüz yarım gün madende çalışır, akşam da okula giderim. Bitirip resim öğretmeni çıkana kadar. Dört yıl! O zamana kadar da bana bir şey olmaz, kader, babamı, kardeşimi aldı, beni de almaz. Kader bile bu kadar acımasız olmaz. Dört yıl anne! Dört yıl nedir ki? Göz açıp kapayana kadar geçer. Resim öğretmeni olana kadar. Geçen gün ilan tahtasında ocağa vasıfsız işçi alınacağı yazıyordu."
"Olmaz kızım. Ağırdır, zordur yapamazsın. Erkek işi. "
"Yaparım, güçlüyüm, kuvvetliyim. Bizim bahçede az mı kazma salladım? Herkes anasının karnından maden işçisi doğmuyor ya, öğrenirim. Bu kadınlar nasıl öğrenmiş?"
"Olmaz kızım. Ben olmaz diyorsam olmaaaaaz."
Ama Yeşim, annesinden inatçıydı. E, ne de olsa "Göl Büyücüsü" nün kızıydı.
İşçi alımlarını yapan Kemal usta babacan bir adamdı. Hüseyin'i de, Burakcan'ı da çok severdi. Yeşim, kitabı da eline alıp doğru adamcağızın yanına gitti. Tabii annesinden gizlice. Adamcağız, dergideki resimlere baktı...baktı...Şaşırdı. Etkilendiği belliydi.
"Tamam kızım ama bir hafta deneme süresi olacak. Madem başka ülkelerde kadınlar maden işçisi olabiliyormuş, bizim kızlarımızın onlardan ne eksiği var? Hayırlı olsun. Allah utandırmasın."
"Sağol Kemal Usta. Erkeklerden iki misli çalışacağım. Sizi utandırmayacağım. Şimdiden nefesimi açmak için bizim yokuşu koşarak inmeye başladım. Ciğerlerimi ve kaslarımı kuvvetlendireceğim."
Daha sonra Kemal usta, Yeşim'le birlikte madene indi ve oradakilere hitaben bir konuşma yaptı:
"Yeşim kızımız bize rahmetli babası Hüseyin'in emaneti. Başka ülkelerde kadınlar da maden işçisi oluyormuş. Bana haberini, fotoğraflarını gösterdi. Baktım, inceledim. Bizim neyimiz eksik? Biz de onlar kadar cesuruz; bulaşıkçılık yapmak, tuvalet temizlemek istemiyorum; babamın yolundan gitmek istiyorum dedi. Bir hafta deneme süresi var. Başarılı olursa dört yıl hem okuyacak, hem yarım gün madende çalışacak. Dört yıl sonra da inşallah öğretmen olacak. Bize veda edecek."
Herkes alkışladı. Kadın maden işçilerinin olduğu kitap elden ele dolaştı.
"Helal!"
"Helal olsun Yeşim kızım!"
"Helal olsun! Merak etme Kemal usta, emanetin bizde."
"Helal olsun kızım. Baban seninle gurur duyuyordur şimdi. Merak etme her şeyi öğrenirsin, yavaş yavaş. Bir aya kalmadan kas yapmaya başlarsın."
"Sağ olun Kemal usta."
Böylece, Yeşim, annesinin itirazlarına rağmen madende çalışmaya başladı. Denilen her görevi mızmızlanmadan yapıyordu. Yüzü, gözü kapkara; çizmelerinin içi suyla doldukça, alın terinin kıymetini daha iyi anlıyordu. O dergide gördüğü kadınlar gibi olmaya kararlıydı.
"Ahan da buraya yazıyorum: Üç gün sonra istifa eder."
diyenleri utandırmıştı. Bilmiyordu ama Kemal usta da nasılsa bir hafta sonra bırakır diye işi vermişti. Adamcağız şaşırmıştı. Madende kadın işçi çalıştırmak yasal soruna yol açar mı diye endişeleniyor ama kızcağızı işten çıkartmaya da kıyamıyordu. Başta itiraz eden annesi, kızıyla gurur duyuyordu ama yine de içi rahat değildi. Her gün işi bırakmasını istiyor ama tartışmalarının sonunda Yeşim, kadını öperek, gönlünü alarak dediğini yaptırıyordu.
Kız, artık madenin maskotuydu. Gençlerin "Yeşim bacısı", büyüklerin "Yeşim kızı" olmuştu. Önce yerel bir televizyon kanalının sonra tüm ülkenin kendisini konuşacağını bilmiyordu. Ünlü olunca başına gelecek "Zerrin" isimli tehlikeden de haberi yoktu.
Devam edecek...
Yazan: Müjde Dural
Not: Bu hikayedeki isim ve kurumların gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur. Hayali ve kurgudur. İsim benzerliğidir.
Merhabalar.
YanıtlaSilBir insan çok yakınlarından birilerini kaybettiğin de bu acıyı, kederi uzun bir dönem yaşar. Bu tür acıların hafifletilmesinin tek ilacı vardır; biri zaman, diğeri de kendini oyalayacak meşguliyetlerdir. Fatma da maden ocağında kaybettiği eşinin ve oğlunun acısını kendini işe vererek hafifletmeye çalışıyor. Sonunda kızı Yeşim de, ailenin bütçesine katkı sağlamak için maden işçisi olmaya karar veriyor ve oluyor. Bakalım hikayenin ilerleyen bölümlerinde ne sürprizlerle karşılaşacağız.
Kaleminize, emeğinize ve gönlünüze sağlıklar dilerim.
Merhaba Recep Abi,
SilHaklısınız. Zaman ve bir meşguliyet şart. Gerçekten çok sürprizler olacak. Bazıları iyi, bazıları kötü sürprizler....
Yorumunuza çok teşekkür ediyorum.
Bil mukabele. Sağlıcakla kalın.
Ahh okurken tüylerim diken diken oldu. Fatma gibi kaybı olanların hislerine tercüman olmuşsunuz. Taa gönlüme kazındı sözler.
YanıtlaSilAralara serpilmiş çizimlerin hepsi şahane ama son çizimin görselliği ve anlamı öyle büyük ki...Çok etkileyici...
Hikayeyi böyle ayrıntılı kitap tadında okumayı seviyorum. Bir de akıcı oldu mu, çabucak bitiyor. Zerrin başa bela...Amanın, düşman başına bile vermesin.
Aklınıza, ellerinize sağlık olsun. Bir okur olarak, çok kıymetli hikayeyi paylaştığınız için sonsuz teşekkür ediyorum. Sonraki bölümde görüşmek üzere, sevgiyle kalın. ❤️
Gerçekten Zerrin gibi tiplerden Allah hepimizi korusun. Çizimler eski özetten biliyorsun:) koyayım dedim. Ben bu hikayeyi yazarken madene gitmek, gözümle görmek çok istemiştim ama pandemi zamanıydı. Yapamadım. Beğenmene sevindim Nazlıcığım, güzel yorumuna çok teşekkür ediyorum. Hikayeler paylaşmak için yoksa neye yarar? :))
SilGörüşmek üzere canım, sevgilerimle ❤️