"Çocuklarıma
Kore hatıralarımı hep anlatırdım. Çok hoşlarına giderdi.
Yıllar sonra kızım bunları yazmamı önerdi. Şimdi aradan
tam 50 yıl geçmiş, yaş olmuş 80. Bakalım ne kadarını
hatırlayacağım?"
Babam
anılarında Kore savaşının sebeplerini kısaca anlattıktan sonra
Kore'ye gönüllü gitme sebebini anlatmış. Uzundu ben biraz
kısalttım.
Babamın Kore'ye gittiği gemi General Le Roy Eltinge...
"Davutpaşa
kışlasında topçu üsteğmen Orhan
Türel ile
konuşuyorduk. Gönüllü yazılmak istediğinden bahsedip benim de
fikrimi sordu. Ben de
"Çanakkale
savaşı gibi göğüsgöğüse çarpışmalar olmaz herhalde"
dedim.
Bir
süre sonra Orhan, Kore'ye gitti. Orhan'ın gitmesinden sonra
gazetelerdeKunuli muhaberelerinde
askerlerimizin çok kayıplar verdiğini okuyunca
"Eyvah!
Allah korusun ya Orhan sağ dönmezse! Kendimi suçlu
hissedeceğim"
diye
çok üzüldüm. O yüzden ben de gönüllü gitmek için dilekçe
verdim. Bu arada çok şükür Orhan sağsalim geri dönmüştü ama
dönüşe yakın önemli bir trafik kazası geçirdiğini
duydum.
"Gönüllü
gitmek için dilekçe vereli bir yıl geçmişti. Dilekçeyi
unutmuştum. Yıl 24 Mart 1952. Eşim ilk çocuğumuza hamileydi ve
doğum sancıları başladı. Apartopar hastaneye gittik. Eşimi
hastanede bırakıp karargaha gittim. "Seni şube müdürü
istiyor" dediler. Kurmay Albay Rasim
Dağlı'nın
odasına gittim. "Gözün aydın" deyince ben eşimin doğum
yaptığını sandım ve haberin bu kadar çabuk gelmesine şaşırdım.
Albay devam etti "Kore'ye tayinin çıktı" !
O
zaman Diyarbakır'da "Gürcü
bacı" denilen
çok ünlü bir falcı varmış. Annem ona gitmiş ve falcı
"Yol görünmüyor" deyince içi rahatlamış, yine de
doğum yaklaştıkça "Dilekçeni geri al" diyormuş
ama babam "Savaştan
kaçıyor"
derler diye kabul etmemiş. :)
Uzun
ayrıntıları atlıyorum, babam annemi ve 12 günlük bebeklerini
İstanbul Beylerbeyi'ne Küplücü'deki iki katlı ahşap evde kirada
oturan anneannem ve efe dedeme (dedemin ismi Abdülkerim ama
anneannem dahil herkes ona efe derdi, Abdülkerim'i duymamıştık
bile:))emanet etmek üzere Diyarbakır'dan trene
biniyorlar. Annemin üzüntüden sütü kesilmiş mi! Doktorun
verdiği bir mama varmış ama annemler mamayı trende
ısıtamıyorlar. Bebek ağlıyor, susuz kalıyor, İstanbul'a
gelince bebeğin cildi susuzluktan kırış kırış olmuş,
doktor koca bir enjektör ile serum veriyor. Bebek içeride, annem
dışarıda ağlıyorlar :(
Ve
babam, "Sağ
dönmezsem oğlumuza verirsin"
diyerek ilk Swiss marka kronometreli saatini anneme veriyor. Kore'ye
gidecek general Le
Roy Eltingegemisine
binmek üzere İzmir Seferhisar'a gidiyor.
XXX
Babam Kore'de...
Babam Seferhisar'da iki aylık eğitim döneminde bir ara izinli
İstanbul'a gidip oğlunu 40 günlükken bir kez daha görebilmiş. 9
Haziran 1952'de iki ayrı gemiyle yola çıkmışlar. Oğlunu ve
annemi tekrar görene kadar 2 yıl süre geçmiş. Sadece
mektuplarla haberleşmişler. Mektuplar da önce ABD'ye gidiyor (e
tabii Amerikan askerleri daha kıymetli:))sonra Avrupa, sonra
İstanbul. Bir ayda anca varıyormuş!
Babam anneme ilk görüşte aşık olmuş, o zaman aşklar gerçek aşk,
sevgiler gerçek sevgi, öyle TV ye çıkıp "aaaayyy eleeeentirik alamadım" lar yok:)))))
"
Gemide ABD li askerlerin yanı sıra Fransız, Belçika, Hollanda,
Yunan, Lüksemburg, İngiliz askerleri de vardı. Cibuti'de Habeş,
Bangkong (Tayland')'da Siyam askerleri de bize katıldılar. Biz
yaklaşık tugayın üçte biri (1800)kadardık. İlk uğradığımız
liman Mısır'ın Port
Sait limanı
oldu. Gemi durunca çevremiz bir şeyler satmak isteyen satıcıların
kayıklarıyla doldu. Ençok deve derisi, yılan derisi eşyalar,
ayakkabı, bavul, duvar halısı, seccade ve biblolar satılıyordu.
Biz vapurdan
"How
much?"
(kaça?) diyoruz.
Kayıkçı
da mesela 90 dolar istiyorsa parmaklarıyla gösteriyordu. Kayıktaki
80'e iniyor, gemideki onikiye çıkıyor, sonunda 90 dolarlık şey
15 dolara geliyordu:) Bazen parayı alan kayıkçı malı vermeden
kaçıyor, bazen de gemideki asker malı alıp parayı vermeden koca
gemide kayboluyordu. . Kızıldeniz çok sıcaktı. Üst kısmımız
tamamen çıplak geziyorduk. Subaylar kolumuza kırmızı şerit
üzerine yıldızlı pazu bandı takıyorduk.
Sararmış, kırışmış
asker mektupları...
4 - 5 sayfadan az olanı yoktu:))
hep "canım" diye başlıyor..:)
Bizimkiler
yemeklerde domuz eti korkusundan et yemeklerini yemiyorlardı.
Amerikalı bir asker geminin yemekhanesinde elinde sayaç gibi bir
şey, düğmeye basıp kuyruktakileri sayıyordu. Ama Türkler olması
gerekenden fazla çıkıyordu! Sonunda durum anlaşıldı. Bizim
açıkgözler domuz eti korkusundan yemek almayıp sadece meyva,
salata, pilav vs. aldıklarından karınları doymuyor, aç
kaldıklarından tekrar kuyruğa giriyorlarmış.!
Yine
domuz eti korkusundan babam ve istisnalar hariç tüm
Türkler "only
rice"
cümlesini kısa zamanda öğrenmişler. :) Babam "Valla zaten
zayıftım, verilen tüm yemekleri yedim" demişti.
*
Only rice: Yalnız pilav:)))
Bu
domuz eti korkusu babamdan önceki ilk kafilede daha komik olaylara
sebep olmuş. Kafile yanında bir koyun sürüsüyle gemiye
gelmiş:)))Geminin kaptanı "Bu ne?" deyince bizimkiler "Et
stoğu için getirdik" demişler. Kaptan "Bizim
yeterince etimiz var gemiye koyun moyun alamayız" diyerek geri
çevirmiş:))
Japonya'dan aldığa yelpaze...
günü birlik Tokyo'ya gitmişler
birkaç kez....
Port Sait'ten bir duvar halısı
ve seccade de var
o seccadenin adı
"Kore seccadesi"
kaldı.:)
"Kızıldeniz
o kadar sıcaktı ki, Türkiye'deyken gemiyi basan kara sinek
sürüsünden kurtulmuştuk. Türkiye'ye dönerken aynı sinek sürüsü
yine gemiye doluşacaktı. Mısır önlerindeyken 1. Dünya Savaşında
Mısır'a taarruz eden Osmanlı paşası, Cemal
paşa kuvvetlerinin
şehitliğini ve anıtını hüzünle seyrettik.
Ramazan
bayramına denk gelmiştik. Cidde önlerinden
geçerken, gemideki tüm Müslüman askerlerle birlikte güverteye
çıkıp, yüzümüzü kıbleye dönerek bayram namazı kıldık.
"
(Babam
tarihini yazmamış, internet sayesinde google'dan kontrol ettim. 9
haziran 1952'de yola çıkmışlardı. 28
Haziran Ramazan
bayramı imiş)
"Genç
bir piyade teğmeni vardı. Sık sık 'İlk kurşunu Amerikalıya
atacağım' diyordu. :)))) Yine gemide birkaç subay ölmeleri
halinde maaşlarını kime bırakacakları konusunda konuşurlarken,
genelevdeki bir kadının adresini veriyorlardı!
Bize
çift maaş ödeniyordu. Bir kısmı; 20 veya 24 doları Kore'de
ödeniyordu. Kalanı Türkiye'de kalıyordu. Ben 100 lirayı babama
bırakmıştım. Kalanı eşime ödeniyordu. Döndüğüm zaman eşim
6000 lira biriktirmişti. O zaman bu paraya Üsküdar'da iyi
bir ev veya arsa alabilirdim. Birkaç yıl sonra 6000 liraya bir
babama, bir de kendime birer takım elbise ancak alabildim. :)
Geminin
yemek salonunda arkadaşlarla konuşuyoruz:
"Garsonlara
ne kadar bahşiş bıraksak?"
Bizim
yüzbaşı maaşının dört, beş katı maaş aldıklarını
öğrenince bahşiş bırakmaktan vazgeçtik:))
Cibuti
limanında Habeş piyade taburu saf düzeninde hazır
bekliyordu. Denetlemeden sonra askerlere bir rahip tarafından birer
kaşık 'kutsal su' içirildi. Bacaklarına 'dolak' sarmışlardı.
"
Gemiye binince, tabancalarımızı komutanlığa teslim etmemiz
istenmişti. Çoğunluk sanırım teslim etti. Bazılarıysa
vermediler bunun nedeni bizim Kırıkkaletabancalarının
Amerikalıların hoşuna gitmesi ve iyi paraya satın almalarıymış.
Bunu önlemek için silahları toplamışlar. Dönüşte geri
vereceklermiş. Ben, komutanımıza tabancamı teslim edersem depoda
paslanacağını, benimse temizleyip, yağlayarak muhafaza edeceğimi,
dönüşte de sağ kalırsam ona göstereceğimi söyledim, dediğimi
de yaptım.
Bizim
personelimizde bıçak vs. bulunmuyordu. Bizden bir er ile bir Habeş
eri arasında alışveriş (saat ya da başka bir şey)yüzünden
kavga çıkmaz mı! Hava da sıcak...sinirle gergin....kavga büyüdü.
Bir asker bağırıyordu
"Onu
çiğ çiğ yiyeceğim!"
"Kore'ye
varalım orada Çinlileri yersin" dedik. :)
Kavgacıları
çok güç yatıştırdık. 'çök' emri verdik. Sadece subaylar
ayakta kaldı. Meğerse bir Habeş askeri 'dolak' ndan çıkardığı
hançerle bizim eri yaralamış. Ondan sonra maalesef
Habeş'lerle düşman olduk. "
-
Babam
gemideyken, ilk bebeğiyle annesinin, babasının yanına gitmek
zorunda kalan annem de kolay günler geçirmiyormuş. Anneannem
namazında, niyazında ama eski kafalı biri , efe dedem
kitaplarından başını kaldırmıyor, Anneannem kendi anasından
gördüğü üzere anneme sığıntı muamelesi yapıyormuş:( "bir
ayağın kapıda" diyormuş:( çünkü anneanneme göre evlenen
kadın asla baba evine dönmemeliymiş "niye evini bozdun? Ben
yanına gelirdim" diyormuş. Eski insanlar ne biçimmiş
yahu!?:((( Bu arada geçen bölümde unutmuşum yazmayı,
Seferhisar'da albay Nuri Pamir'in Kore'de şehit olduğu
haberi geliyor ve hepsi çok üzülüyorlar.
Not: Habeşistan'ın
ismi sonradan Etopya olarak değişti. Bu
arada Habeşistan 'köleler ülkesi' anlamına geliyormuş ben
de bugün öğrendim.
XXX
Sevgili arkadaşlar,
yazılarımı sonradan düzenlerken,
3 bölümü yanlışlıkla silmişim:(
silinince google önbellekten kopyaladım
yorumlarınızı da koplayadım ancak
tuhaf bir şekle girdi yorumlar
teknik bilgim yok düzeltecek ama
silinip gitmelerinden iyidir....
57 yorum:
yorum:
yorum:
Gözlerim dolu dolu okudum yazdiklarini ve devamini merakla bekliyorum.
Ne iyi yapmissin da anilarini yazmak icin tesvik etmissin babacigini....
Gemi anıları merakla bekliyor olacağım...
106 yaşında babannem vardı o da Çanakkale harbini anlatırdı bize hep bayılırdım onun anlatışına. O günler aklıma geldi okurken. Allah rahmet eylesin. Nur içinde yatsın...
Babaannenizin mekanı cennet olsun, maşallahı varmış 106 yaş dile kolay kimbilir neler yaşamıştır o da. Allah gani gani rahmet eylesin. Amin.
Güzel dileğinize Aminn diyorum. Hepsi nur içinde yatsınlar.
Çok teşekkürler. Selamlar.
Beğenmene çok sevindim. Çok teşekkürler.
http://misevimm.blogspot.com.tr/
http://apaydindunyam.blogspot.com.tr/ sevgiler
Savaş anılarını çok severim. Bakalım rahmetli babanızdan neler dinleyeceğiz. Benim babam da o yıllar asker İnzibat onbaşı ve Bingöl'de. Onun zamanında da Kore'ye gönderilmek üzere birliğinden asker seçilmiş. Belki babam Kore'ye gitmek üzere gönüllü olmamış da olabilir. Ama kendisine bunu soracağım. Babam 1922 doğumlu olup, askere 1928 doğumlu olarak gitmiş. İlçemizde bir Kore gazisi vardı ve lakabı da "Koreli Kazım" idi. Bu gazimiz vefat etti. Allah rahmet eylesin. Cenab-ı Hakk, babanıza, tüm gazi ve şehitlerimize rahmetiyle muamele eylesin.
Selam ve dualarımla.
Babam da 1921 doğumluydu, maşallah babanız şu anda hayatta ne mutlu size, babanıza sağlıklı ömürler diliyorum. Ellerinden öpüyorum. Aminnn, hepsine Allah gani gani rahmet eylesin.
Çok teşekkürler bil mukabele.
Babama sordum. Birliğinden Kore'ye gönderilmek üzere hiç asker seçilmemiş. "Biz ulaştırma sınıfındaydık" dedi. "Belki tümenin diğer muharip birliklerinden gönderilenler olduysa orasını bilmiyorum" dedi. Babamın da size selam ve muhabbetlerini iletiyorum.
Selam ve dualarımla.
Çok teşekkür ediyorum, babanızın ellerinden öperim, selam ve hürmetlerimi gönderirim.
Bil mukabele.
Eğer imkanı varsa, yaşanmış olayları belgeleriyle birlikte muhafaza etmek gibi bir alışkanlığım var. Belki biraz başınızı ağrıtacağım ama, konuya belgelere dayanarak açıklık getirmek istiyorum. Babam 18.05.1948 tarihinde (Bingöl 10.Tümen'deki İnz. Tk.)Askere gitmiş. Türkiye, 17 Eylül 1950'de Kore'ye asker göndermiş. Kore savaşı 1950-1953 yılları arasında 3 yıl sürmüş. Babam 1 Ekim 1950'de terhis olmuş. Babamın terhis tarihi ile Kore'ye asker gönderme tarihi arasında 16 gün var. Bu nedenle Kore'ye gidememiş herhalde.
Selam ve dualarımla.
Teşekkürler, bil mukabele.
Allah babanıza, böyle anıları olmasada babama, tüm şehit ve hakkın rahmetıne kavusmus gazılere; tüm ölmüşlere rahmet eylesin...
Canım illa savaş anısı olması gerekmez ki, senin babacığının da başka hatıraları vardır mutlaka, olmasa olmaz, onun da mekanı cennet olsun. Allah hepsine rahmet eylesin. :(
Orda baslayıp kıtap halıne getırılen kıtaplarda var:) bence bir araştır bır bloga yetecek kadar anın varsa kıtap yazacak kadarda vardır dıye dusunuyorum :)
Çocukluğum geldi aklıma Rahmetli babacığım da okul anılarını(1928 doğumluydu sanat mektebini yatılı okumuş oradan askere almışlar)anlatırdı nasıl mutlu olurduk askerlik anıları da çok özeldi bizler için.
Müjdecim sıkı takipteyim arada kaçırsam da biliyorsun gelir toplu okuma yaparım:))) mücevher kadar değerli bu yazılmış hatıralar.
Değil mi ya babalardan dinlenen hatıralar, ne olursa olsun askerlik olur, başka şey olur dinlemeye doyum olmuyor. Canım kaçırmaman için ara vererek yazacağım, her gün yazmamaya dikkat edeceğim:) Biliyorum bilmez miyim eksik olma canım çok teşekkürler. :)
İyi ki babanıza yazmasını istemişsiniz bu anıları ayrıca onun yanında bir de yazmaklada kalmıyor çocuklarınada anlatması sizin onu detaylıca dinlemenizde pay var bu kadar güzel aktarmanızın sebebi başka birşey olamaz.
Savaşlar hiçbir türlüsü hoş değil tabi onca can gidiyor Allah mekanlarını cennet etsin ve dediğiniz gibi hiç savaş olmasın bundan sonra...