7/ 24 TikTok'ta göbek atan AKP'li biri değilseniz, illa ki, siz de "Ruh var mı? Öldükten sonra her şey bitecek mi yoksa başka bir boyutta bir yaşam mı başlayacak? Ruh varsa hayatın da bir anlamı olacak" diye düşünmüşsünüzdür. Tıp biliminde beyin ölünce, her şey bitiyor ama acaba bedenimizden bağımsız bir "Ruh" var mı? Varsa nerede?" bu konuda İngilizce bir makaleden de kısa alıntılar yaparak bir şeyler söylemek istedim. Tabii söyleyeceklerim sadece kendi fikirlerim.
Ölümden sonra bir hayat düşüncesini ben, insanın iki temel isteğine bağlıyorum: 1) Anne, baba, evlat, eş hatta kedimiz, köpeğimiz gibi kaybettiğimiz ve sevdiğimiz insanlara tekrar kavuşabilme isteği. 2) Dünyadayken yaşayamadığımız hayatlara öldükten sonra kavuşma isteği. Yani "Şu kahrolası dünyadayken mutlu olamadım, bari öldükten sonra mutlu olayım."arzusu.
Bir yandan da düşünüyorum ya ruh yoksa dolayısıyla hayatın bir anlamı da yoksa? Kedim mesela hayatın bir anlamı olup olmadığını takmıyordur😂Hayatın anlamı ve ölümden sonra da yaşama isteği sadece biz insanlara özgü. Belki de ruh fikri kendi kuruntumuzdur. Olamaz mı? Kendimizi üstün gördüğümüz için. Kendimizi öldükten sonra yok olmaya lâyık görmediğimiz için. Makalede, Otto Rank da ruhun olmadığını düşünüyor. Demiş ki, "Ölüm gerçeği ve ihtiyaçlarımız bilincimizde birbiriyle çarpışıyor; çatışıyor. Teselli bulmak için ölümsüz ruhu icat ediyoruz. Yalan, insanı rahatlatıyor."
SEVDİĞİM KİM VARSA HEPSİNİ KAYBETTİM
Bana hayatın anlamından ziyade anlamsızlığı var gibi geliyor. Düşünsenize bir süre yaşayıp öleceğiz, biz ölmesek bile bu dünyada sevdiklerimiz ölecek bu daha kötü. 6 Şubat Kahramanmaraş depreminde gencecik bir kız, başka şehirde olduğu için ölmekten kurtulmuş ancak Twitter'da "Annem, babam, teyzem, ablam, kardeşim, dostum bu dünyada sevdiğim kim varsa hepsini bir günde kaybettim" diye ağlıyordu. Büyük ihtimalle sağ kaldığına sevinemiyordur. 😢 Çünkü ölen ölür ama sevdiklerimiz ölünce, biz de ölene kadar yas tutar ve acı çekeriz. Gençlik deseniz 40'tan sonra kırışıp buruşuyorsunuz, aşk deseniz ömrü üç yılmış, evliler boşanıyor, dünyanın hali zaten ortada. Şöyle mutlu olan kaç kişi var? Yani hayatın anlamı diye sokakta mikrofon tutsak kaç kişi "Çok güzel" der?
Bende ise ruh ve hayatın anlamını sevgi pıtırcığı bir Tanrı kavramıyla ilişkilendirdiğimden ve bu dünyanın büyük balığın küçük balığı yediği, acımasız bir sisteme sahip bir gezegen olduğu gerçeğini bildiğimden, ruhun ve hayatın anlamının insanın kuruntusu olma fikri ağır basıyor. (Bu dünyanın acımasız olduğuna ve sevgi pıtırcığı bir Tanrı'ya niye inanmıyorum? Bu dünyada güçlü olan hayatta kalır, güçsüz av olur, yem olur. Kötülüklere müdahale eden sevgi pıtırcığı bir Tanrı da yoktur çünkü olsa ahırda gariban zavallı eşeğe, kuytuda yakaladığı köpeğe tecavüz eden, karısını döven hatta dağlara-taşlara, evlerden uzak olsun kendi kızını taciz eden; camide herkesin hürmet ettiği yaşlı amcaya, bacısına tecavüz edene, kediyi taşla ezip su kanalına atana ederdi. O yüzden sevgi pıtırcığı bir Tanrı yok. Sevgi pıtırcığı bir Tanrımız olmayınca, ruh olmayacak, ruh olmayınca da hayatın anlamı da olmayacak. Ateistler haklı çıkacak.)
Yine de bedenden bağımsız bir ruh var mıdır? Varsa vücudumuzun neresinde olabilir? Bu konuda kaynağını altta link olarak yazdığım bir makaleden de faydalanarak, düşündüklerimi yazdım. Çünkü eğer bir ruh varsa, bu soruya en doğru cevabı felsefe değil bilim verir. İşte okuduklarımdan kısa kısa özetler size:
"Eğer bir ruh varsa, bu mutlaka 100 Milyon nöron olan beynimizin içinde bir yerde olmalıdır."
" Peki beynin neresinde olur? Bilim adamlarının ispatladığı üzere beynimizdeki farklı bölümler farklı fonksiyonlardan sorumlular. Mesela 'Broca' bölümü konuşmadan sorumlu, hafızamız 'serebral ventricles' , 'Galen'in yeri' denilen yerde hayal gücü, karar verme, mantık varmış. (AKPye oy verenlerin beyinlerinde acaba Galen'in yeri arızalı mı?😂 Serebral yarımkürelerdeki nörolar hareket ettikçe görüyor ve işitiyormuşuz. Tabii bunları tıpta kullanılan manyetik rezonans / görüntüleme gibi cihazlara ve bunları okuyan nörologlara, beyin cerrahisine, nörofizikçilere, cognitive nörobilimcilere, röntgen sinematografisine, manyetik görüntüleme gibi tıp teknolojisine yani pozitif bilime borçluyuz. Öyle ki, bu teknoloji sayesinde doktorlar zihnimizi okuyorlar.
Kişi bir yüzü mü, bir nesneyi mi hayal ediyor? Bu farkı söyleyebiliyorlar.
Sevdiğimiz birini yitirdiğimizde yas tutarız ya, işte o duygudan beynimizin nucleus accumbers bölgesi sorumluymuş. Pozitif bilim, manyetik görüntü ve beyin ameliyatları sayesinde öfke, şiddet, nezaket, espri, vicdansızlık, kalpsizlik, anne sevgisi gibi kavramlar, duygular bile görülebiliyormuş.
Kısaca her şey beyinde bitiyor. Akciğerler nasıl solunumumuz içinse beyin de zihnimiz için gerekli organ. Peki zihin beynin neresinde? Bunun tam olarak cevabı yok sanıyorum hâlâ araştırılıyor ve tek bir bölümde olmadığı düşünülüyor. Bu konuda cerebral korteksin ve gri hücrelerin tümü çok önemliymiş.
Mesela hasta uyuşturulmadan yapılan bir beyin ameliyatında hastanın beyninin belli bir bölgesine elektrik akımı verilince, hasta Kanada'da ameliyat masasında olmasına rağmen, Güney Afrika'daki çiftliğinde kuzenleriyle gülüp konuştuğu anları hatırlamaya başlamış.
Fareden bir gen alınca (bu gen, insanlarda da bulunan bir genmiş) fare aptallaşıyor, öğrenmesi yavaşlıyormuş. ( Uyuşturucu karteli üyesi, ihale fesatçısı müteahhit, AKP vekil, bakan, yandaşı, bürokratı, müdürü vs. olmadığı halde, yoksul olup da hâlâ AKPye oy atanların beyinlerinde bu genin arızalı olduğuna eminim😂
Her şeyin beynimizde bittiğinin bir başka örneği: 1848'de Phineas Gage isimli demiryolu işçisi, bir kaza geçiriyor. Metal bir demir çubuk kafasına saplanıp, sol zigomatik ark denilen bölgeden çıkıyor! Kaza öncesi dürüst, güvenilir, çalışkan biri olarak bilinen adam, kazadan sonra kaprisli, sorumsuz, tembel, küfürbaz, kısaca bambaşka biri oluyor ve işten kovuluyor! Sebep: Beyninin ön frontal bölümü zarar görmüş. (Bu konuyu yıllar önce başka makalede okumuştum, beynimizin ön frontal bölümü zarar görürse kişiliğimiz kötü anlamda değişiyormuş; rahibeden hallice hayat süren bir kadın sokak sürtüğüne dönüşebiliyormuş. O yüzden dikkat edin kafanızı oraya, buraya çarpmayın. 😂)
Peki ya ruhun yeri tam olarak nerede? Leonardo da Vinci çizim yaparak "şuradadır" bile demiş, Decartes filan dahil pek çok filozof "Ruh beynin şurasındadır" demişler. Ayrıntılarla sizi sıkmak istemiyorum. Bazıları da ruhun beyin kökünde olduğunu iddia etmişler. Ben nörolog değilim, doktor değilim sıradan vatandaş olarak ruh eğer varsa onun bir tür "enerji / elektrik" olduğunu düşünüyorum. Yani bir radyo fabrikası olsun, radyoyu yapıyorsunuz, her cihazı gerekli yerlere yerleştiriyorsunuz, düğmesi var: Aç - kapat. Fişi prize takmazsanız elektriksiz çalışmaz. İnsanın da şarjı ruh dediğimiz o enerji olabilir ama tam yerini sanırım bilim keşfedecektir. Makalede " Peki ruh varsa da bedene ne zaman giriyor? Spermler yumurtayı döllediğinde mi? Daha sonra mı? "gibi sorular da var. Onlar da henüz bunu keşfedememişler.
Ha şimdi benim radyo örneğimi düşününce, radyoyu balyozla kırdığımı düşündüm. Fişi prize taksam da radyo kırıldığı için yine çalışmaz. Bu dünyadan göçüp gidince, beynimiz, nöronlar kırık radyo gibi toz toprak olunca, ruh yani elektrik / enerji neye yarayacak? O elektrik radyo ile birlikte bir anlam kazanıyor. Yani radyo burada beyin, nöronlar. Beyin toz, toprak olunca elektrik yani ruh tek başına, bir hard disk gibi bağımsız olarak düşünüp, hissedebilir mi emin değilim.
"Ruhumuz, enerjimiz, minnacık bir ışık olarak uzaya gidiyor" mu acaba?
Yine de ben de teselli bulmak için eğer böyle bedenden bağımsız bir ruh ve öteki boyut varsa rüya görmek gibi olacağını düşünüyorum. Tabii her zaman pozitif bilimden yana olduğum için bundan %100 emin değilim. Eğer olursa zihnimizin bize sanal bir dünya yaratacağını düşünüyorum.
Belki bu resimdeki gibi uzay boşluğunda minik minik enerjiler
olarak uçup " Hu, huuu Ayşe! N'aber?" diyeceğiz. Birbirimizi nasıl
tanıyacağız? Belki ses enerjimizden; belki etten, kemikten olmasak da
ruh enerjimiz sanal görüntülere dönüşecek ve yine
birbirimizi tanıyacağız. Ama sarılmak istersek sanal olacak yani
hayalet gibi elin elime gerçekte değmeyecek değmiş gibi olacak.
Bu dünyada arzulayıp da gerçekleştiremediğimiz, kavuşamadığımız, yaşayamadığımız hayatlarla ilgili güzel rüyalar göreceğiz belki. Gerçek gibi hissedeceğiz ama gerçek olmayacak yani etten, kemikten olmayacağız. Fiziksel, maddesel bir bedenimiz olmayacak. Tıpkı rüya görür gibi olacak. Sanal mutluluk yani. Düş görürken güzel bir şeyler görüyorsak gerçekmiş gibi hissedip mutlu oluruz ya aynen öyle.
Dinci denen sapıklar ise benim düşündüğümün tam tersi öteki dünyayı tıpkı bu dünya gibi olacağını, etten, kemikten olup günde 50 ton yemek yiyip, tüm gün 70 huriyle seks yapacakları kerhane gibi düşünüyorlar. Nasıl bir sapıklarsa! Nereden mi duydum? Twitter'dan tabii.
Adamın tek düşüncesi yemek, içmek, seks yapmak! Hayatta başka amacı yok. 50 ton yemek yerse, 50 ton da - çok affedersiniz sıçacak! Onu düşünmüyor! Cennet dediği yer bok içinde ve kerhaneden hallice bir yer olarak düşünüyor.
SONUÇ
Belki bedenden bağımsız bir ruh var; belki de yok. Bu sorunun cevabını ancak nörofizikçiler, cognitive nörobilimciler, beyin cerrahları, beyni görüntüleyen yeni icat edilecek cihazlar verecek. Bunun cevabını yukarıdaki sapık sakallılar veremez. Eğer yoksa, hayatın bir anlamı olmayacak. Biz de anlamsızlığın anlamını anlamaya çalışıyor olacağız. (Cümleye gel 😂) Ruh yoksa da üzülmeyelim niye mi? Yok olunca zaten bir şey hissetmeyeceğiz. Kötüler cezalarını çekmeyeceği için üzülemeyeceğiz maalesef yaptıkları yanlarına kâr kalacak. (Bu kötü) O zaman biz de şöyle yapabiliriz: Yaşarken mümkün olduğunca anlamlı bir hayat sürdürmeye, hayatı anlamlı kılmaya çalışırız. Yani dinci sapıkların tam tersine bu dünyada mümkün olduğunca anlamlı, iyi, dürüst, ahlâklı bir hayat sürelim, kediye, köpeğe, hak ettiyse insanlara iyiliğimiz dokunsun, dokunmuyorsa; kötülüğümüz dokunmasın. Öldükten sonra arkamızdan "Ne kötü biriydi" değil, "Ne iyi insandı" desinler.
Buraya kadar sıkılmadan okuduysanız teşekkür ediyorum.
Faydalandığım ve size alıntılar yaptığım kaynak: Beyin, Zihin ve Ruh
(Makale maalesef Türkçe değil arkadaşlar )