11 Aralık 2024 Çarşamba

YEŞİM - 1 -

2018 yılında, resimli dizi hikayesi olarak, kısacık özetini paylaştığım Yeşim'i biliyorsunuz.  Yıllar sonra hikayemi  şimdi yasaklanan  (ancak VPN ile girilebiliyor) Wattpad'da kitap olarak yazmıştım. İşte bu oradaki şekli. Haftada bir bölüm olarak buraya kopyalayayım dedim. Okumak isteyenlere keyifli okumalar dilerim😊


Soma'daydık. Küçük bir maden kasabasında, kıvrımlı yollarla döne döne çıkılan bir tepedeki küçük evde yaşıyorduk.  Annem, babam, ben ve benden iki yaş küçük erkek kardeşimle birlikte. Küçük bir de bahçemiz vardı. Annemlerin yıllar önce kendi elleriyle dikip, suladığı elma, ceviz ağaçları kocaman olmuştu.  Bir köşeye maydanoz, salatalık hatta çilek ekmişlerdi. Ama köstebeklerle başımız dertteydi yaramazlar sebzelere dadanırdı.  Babam maden işçisiydi.  Sabah evden beyaz yüzle çıkar, akşam, kapkara geri dönerdi. Öyle son model televizyonumuz, akıllı telefonumuz yoktu ama mutluyduk. Tek korkumuz siren sesiydi; çünkü sirenin çalması demek madende kaza, göçük olduğu anlamına gelir ve öyle olursa,  bir çığlık gibi sirenin sesi tüm köyü çınlatırdı. Bazen annemle babamın yatağına atlar; ikisinin de elini tutarak, aralarında uyurdum. Sabah menemen kokusu, çay kaşığı ve miyav sesiyle - bahçe hiç kedisiz kalmazdı ve kedilere deli oluyordum-  uyanmak en sevdiğimiz şeydi çünkü pazar demekti ve babam pazarları evde olurdu. 

Yedi yaşındaydım. İlkokul 2. sınıfa gidiyordum. Yaşadığımız küçük kasabanın en güzel yeri  Acıgöl denilen göldü. Çevresi ormandı, çam ağaçları, rüzgarla hafif dalgalanan ve parlayan suya yansırdı. Yemyeşil çimenlerin içine gizlenmiş beyaz, pembe kır çiçekleri,  gaklayan, vaklayan su kuşları,  karşı kıyıda ağaçların arasından güneşin gözleri kamaştırarak, uzun huzmelerle suya vurması masal gibiydi. Suyun içindeki taşları hatta minik balıkları görebilirdik. Kışın, suya elinizi değdirirseniz buz gibi olurdu. 

O buz gibi suya Serdar'ı acımadan ittim. 

Serdar'la aynı okuldaydık. O benden dört sınıf üstteydi. Bal rengi gözleri, gülünce ortaya çıkan gamzeleri vardı ve çocukluk aşkımdı. Aşkın ne olduğunu bilmiyorduk tabii ki, aşk sandığımız, o masum, o  çocukça hayranlıktı hissettiğim. Gözüm hep kaçamak bakışlarla Serdar'ı arıyordu.  Onun ilgisini çekmek için abuk sabuk şeyler yapardım. Mesela bir tepeye çıkar koşa koşa aşağı inerdim. Bir gün Serdar'ı benim uyuz olduğum Zehra ile yan yana görüp çok kızmıştım. Çünkü o kız da Serdar'a tıpkı benim gibi bakıyordu. Serdar'ın kuyruğundan ayrılmadığını fark etmiyor değildim. Üstelik Serdar'dan silgi istedi; o da verdi. Sinsi şey! Gölde, ahşap bir iskele vardı.  Ertesi gün Serdar'ı iskelede o kızla çubuk kraker yiye yiye konuşurken görünce iyice tepem attı. Görürsünüz siz! Kendiniz kaşındınız! Kızı da atmak istiyordum ama o zaman kızı kıskandığım ve Serdar'a aşık olduğum anlaşılabilirdi. O yüzden sadece Serdar'ı suya atmaya karar verdim. Kedi gibi sessizce arkasından yaklaştım ve FOŞ!

Yüzüme sıçrayan soğuk sular cildimi ürpertti. Derinlik diz boyuydu o yüzden boğulmayacağını biliyordum.  Zavallı, ıslak sıçan gibi sudan çıktı. Omuzlarını boynuna kaldırıp, ellerini göğsünde kavuşturarak, titreye titreye koşarken

"Anneeee! Yeşim beni göle attı!"

diye bağırıyordu. Ben de koşa koşa kaçtım. Zehra, şaşkınlıktan elindeki krakerleri düşürdü ve bana bağırdı:

"Manyak!"

"Sensin manyak!"

diye uzaktan seslendim. Dil çıkartmayı da ihmal etmedim.

Serdar birkaç gün okula gelemedi. Üşütmüş, hastalanmıştı. Annem beni azarladı tabii. Niye yaptığımı anlamadılar. Öğretmenin de kulağına gitmişti. O da fırçaladı. Hastalanması, okula gelememesi, yediğim azarlarla epey pişman olmuştum. Hatta geceleri uyumadan önce 

"Allah'ım ne olur Serdar benim yüzümden ölmesin. Ölürse Cehennem'e atma beni ne olur. Kıskandığım için yaptım. N'apiim çok seviyorum Serdar'ı. Büyüyünce onunla evleniriz belki Allah'ım. Lütfen ölmesin."

diye dua ediyordum. Serdar iyileşip, okula dönünce benimle küstü tabii. Planım ters tepmişti şimdi o kızla daha samimiydi. Zehra sinsisi  beni görünce yüksek sesle

"Serdar! Sakın o manyak Yeşim'e yaklaşma. Deli o! Manyak!"

diyordu.  Pis!

İlkokuldan sonra Serdar ve ailesinin İstanbul'a taşındıklarını duyunca karalar bağladım. Serdar, buradaki maden ocağının sahibinin oğluydu. Çok zenginlerdi.  Niye bu köy gibi yerde okusun ki? Haklıydılar gitmekte. Bir daha da onunla hiç karşılaşmadık. Babası ise  madenin iki ortağından biri olduğundan sık sık Soma'ya gelirdi. Buradaki evleri duruyordu ve emektar bir karı, koca, kahya ve bekçi olarak çalışıyor; evlerine göz kulak oluyor, bahçeye bakım yapıyordu. Kahya kadın Nuriye teyze, bazen beni görünce parmağını sallayarak

"Ah! Seni! Seni!"

derdi. Hâlâ evin beyinin oğlunu buz gibi göle attığımı unutmamıştı. Ben de başımı önüme eğip, çıt çıkartmadan, adımlarımı hızlandırıp, kaçıyordum. E, kabahatimi biliyordum tabii. Aradan yıllar geçti. Lise bitti. On sekiz yaşındaydım. Üniversiteye hazırlanıyordum.  Hayalim resim öğretmeni olmaktı. Gölümüzün kartpostal güzelliğini, ağaçların ve güneş ışığının suya aksedişini, kedilerimin pofuduk tüylerini, asil ve gizemli bakışlarını kağıtlara, tuvallere yansıtmak istiyordum. 

Ama çocukluk aşkım Serdar'ı unutamamıştım. Acaba bir gün onu yine görecek miydim? Ne yapıyordu? Neye benziyordu? Çok değişmiş miydi? O da beni hatırlıyor muydu? Çocukken onu buz gibi suya atmamı unutmuş olamazdı. Acaba bu yüzden bana hâlâ kızgın mıydı? Sevdiği bir kız var mıydı?"

Devam edecek...

2 Aralık 2024 Pazartesi

ALLAH' la ARAMIZI BOZUYORLAR

 




Hmmm....benim de arabam yok. Demek Allah istememiş.

Güzelim hikayelerimin tv dizisi, sinema filmi olmasını da istememiş.

Bak sen şu Tanrı'ya. Valla resmen kulları arasında ayrımcılık yapıyor. Ne olurdu bir arabam olsaydı. Buz gibi soğukta, karda, kışta otobüslerde sürünmezdim. Küstüm sana Allah'ım. Küs. Valla AKPgiller yok mu? Resmen,  Allah ile aramızı bozuyorlar.😂

1 Aralık 2024 Pazar

KENDİM YAZDIM, KENDİM ÇİZDİM 4


KONUSU:

Yaşlı, hiç evlenmemiş, nöroloji profesörü, Aylin Alptekin, 60'ına gelince emekli olur. Meslektaşları, yaşlı doktor için hastanedeki odasında küçük bir emeklilik partisi düzenler. Parti bittikten sonra doktorumuz, iki genç asistanın kendisi hakkında 

"Yaşlı cadaloz, kız kurusu." 

diye dedikodu yaptığını duyar ve çok üzülür. Bunu takıntı yapar. Hayatında hiç aşık olmadığı için üzülür. Parası, pulu, fiyakalı bir unvanı vardır ama aşk trenini kaçırmıştır. Çocuklarına, torunlarına anlatacağı şöyle güzel bir aşk hikayesi yoktur. "Bu, babanızla benim şarkımdı" diyebileceği bir şarkısı yoktur. E, evlenmediği için zaten çocukları, torunları da yoktur ki... Sonrası biraz fantastik, polisiye ve bolca komedi. 😂

GÜZEL KATİL ' e tıklarsanız. 1. Bölüm açılır. Toplam Daha önce okumayanlar için keyifli okumalar dilerim. 😊


KENDİM YAZDIM, KENDİM ÇİZDİM - 3 -




YEŞİM

KONUSU:

Kömür işçisi babasını ve kardeşini bir maden kazasında kaybeden Yeşim, ekmeğini kazanmak için babasının baretini takıp, madende çalışmaya karar verir. Bu cesur davranışı, yerel bir televizyon kanalı sayesinde tüm ülkenin dikkatini çekince, "Göl Büyücüsü" annesinin yıllar önce sakladığı sırlar yüzünden, hayatı tehlikeye girerken;  hiç ummadığı anda yolu,  çocukluk aşkıyla kesişir.

 YEŞİM  'e tıklayınca, 1. Bölüm açılır. Toplam 20 bölümdür. Daha önce okumamış olanlara keyifli okumalar dilerim. 😊