31 Ocak 2022 Pazartesi

YENİ ve BİLİM KURGU HİKAYEM: MEKTUPLU EV

Sevgili arkadaşlarım, rahmetli babamın 1952 yılında, Kore'den anneme yazdığı mektuplardan esinlenerek bilim kurgu bir öykü yazdım. Okursanız çok sevinirim. Keyifli okumalar. Umarım beğenirsiniz. 😊  

Not: Hikayem üç bölüm. İlk bölümün sonunda, fotonun altında Wattpad tarafından otomatik olarak "Sonraki bölümü okumaya devam edin"  yazısı çıkıyor. Dikkatli okurların zaten fark etmemeleri imkansız ve ona tıklayarak diğer bölümlere geçiyorlar. Görmeyenler için sonradan  tüm bölümlerin linkini de ekledim: 

1. Bölüm

2. Bölüm

29 Ocak 2022 Cumartesi

İSLAM AHLÂKINI ANLATAN İBRETLİK BİR VİDEO

Bloğumda dincilerden neden uzak durmanızı ve çocuklarınızı da onlardan uzak tutmanızı söylediğim bol yazı, bol fotoğraf ve bol video var. Umarım bunları boşuna yazmıyorumdur, yorum yazmasanız da okuyorsunuzdur. Bugün bir tane daha ekledim. Evlere şenlik bir konuşma! Bakın bu adamlar sapıklıklarına kılıf bulmuşlar ve rahat anlatıyor ha, sanki üç yumurta, kakao, vs. kek tarifi verir gibi sıkılmadan, utanmadan anlatıyorlar.  Velhasıl inandığınız İslam dini işte böyle bir din. Alın tepe tepe kullanın. 

15 Ocak 2022 Cumartesi

FIRÇADAKİ SON ŞİİR - HANİFE MERT

 Sevgili arkadaşım Hanife'nin Bloğu için buradan: tıklayabilirsiniz son kitabı

Fırçadaki Son Şiir,  ünlü şair Orhan Veli Kanık'ı anlatıyor.  Kitabı alalı epey oldu ama 400 küsur sayfa olduğu için ve gözlüklerim felaket olduğundan ancak bitirebildim.

Ben, biyografileri çok severim. Hele ki, Hanife'nin yazdığı gibi böyle bildik 

"Şurada doğdu, sonra şu okullara gitti, evlendi..."

tarzı biyografilerden değil de, bir roman gibi olması için çok özenilmiş biyografiler tadından yenmiyor. Yıllar önce böyle bir biyografiyle Jack London'un hayatını anlatan Doludizgin Bir Denizci romanında tanışmıştım. Bu da ikincisi oldu. Bence biyografi böyle yazılmalı, okur sıkılmıyor, roman okur gibi keyifle okuyor. Hanifeciğim çok titiz çalışmış, aklımda yanlış kalmadıysa üç yıldan fazla zamanını aldı yazması. 


Kitap, Üç Nal Lokantası' nda hayranların şairi beklemesiyle başlıyor. Lokantanın ismi de, kovboy filmini andıran kelebek kapısı da çok hoşunuza gidecek. Böyle değerli bir şairin hacizlerle uğraşması, maddi sıkıntılarla boğuşması ise  üzecek. Çocukluğuna ait anılarını şairin annesinin ağzından dinlemek çok güzel. Sanki bir belgesel gibi. Orhan Veli hakkında bilmediğim o kadar çok şey öğrendim ki, mesela başka öğrencilerle birlikte Atatürk'ün huzurunda imtihana (eskiden sınav denmezdi imtihan denirdi) girmesi ve bundan duyduğu mutluluk. Diğer şair arkadaşlarıyla dostlukları, şiirlerini nasıl yazdığı, nasıl ilham aldığını, dönemin Ankara, İstanbul'unu da gözlerinizde canlandırarak okuyacaksınız. Sokakta yürürken kendi kendine gülümsemesinden bununla ilgili bir şiirin dizelerini yazması...ben okurken merak ettim mesela Ankara'da Özen pastanesi varmış acaba hâlâ duruyor mudur yoksa yerinde yeller mi esiyordur diye. Ya Macar Lokantası? Çubuk barajı o yıllarda daha yeni açılmış. Ben çocukken rahmetli babamla gitmiştik mesire yeriydi aynı zamanda. Meğer şairin döneminde açılmış. Ya şair arkadaşı Melih (Melih Cevdet Anday) ile aynı kıza aşık olmalar? Neyse ki, kızın bundan haberi yokmuş:) Bir ara kötü bir araba kazası geçiriyor, 2. Dünya Savaşı yılları, ülkemiz savaşa girmese de tabii ki, herkesi etkiliyor ve şairi de ve bu şiirlerine de yansıyor. Evli bir kadına aşık olması ise şanssızlık mı desem bilemedim. Aşk işte gönül ferman dinlemiyor. Bir ara yazdığı bir şiir yüzünden dergi kapatılıyor. Orhan Veli'nin kendi ağzından özgeçmişi çok tatlış:

"Bir yaşımda kurbağadan korktum, on sekizinde rakıya başladım, çok aşık oldum, hiç evlenmedim...."

Benim için en hoş sürpriz Doğan Kardeş Dergisi ile ilgili bölümler oldu. Çocukluğumun bu  güzel dergisini hiç unutmam. Bir tanecik olsun nüshasını saklayamadığıma çok pişmanım ve meğer şair Doğan Kardeş çocuk dergisi için La Fontaine'den  manzum çocuk masalları çevirmiş. Nazım Hikmet'in hapse atılması, uğradığı haksızlıklar da çok üzmüş şairi. Epey uğraşmış hatta diğer iki şair arkadaşıyla Nazım için açlık grevi bile yapmışlar. Son sayfalarda göz yaşlarımı tutamadım. Bu kadar erken yaşta ölmesini içinize sindiremeyeceksiniz. Cenazesinin kaldırılacağı gün Babıali' deki tüm kitapçıların dükkânları kapatmaları çok duygulandırdı. O zaman insanlar daha mı hassas, daha mı kadir, kıymet biliyorlarmış? dedim. Şimdi sanki çok duygusuzlaştık. 

Hanifeciğimin kitabını tanıtırken spoiler olsun istemedim umarım olmamıştır. Alın, okuyun ve mutlaka kitaplığınızda bulunsun. 

Eline, yüreğine sağlık Hanifeciğim.  Çok iyi bir iş çıkartmışsın, harika olmuş. Biyografi değil sürükleyici bir roman olmuş. Tekrar bol okurlar diliyorum. ♥ 


7 Ocak 2022 Cuma

RESİM YAPMAK GÜNAHTIR

Bir önceki yazımda dincilerin kadınları ÇİRKİNLEŞTİRMEK için uydurdukları "kaş almak günahtır", "bıyık almak günahtır" vesaireyi yazmıştım. Dincilere göre  resim yapmak da günahtır! 

Şimdi bunu irdeleyelim:

Eğer resim yapmak günahsa mimarlık da günah olur. Daha doğrusu mimarlık diye bir şey olmaz. Bilenler bilir, mimarlık bölümünü kazanmak için ÖSS'yi kazanmak yetmez.  Ayrıca "resim" sınavı yapılır. Resim sınavını da geçmeniz gerekir.

Yani resim yapmayı bilmiyorsanız, mimarlık sınavını kazanamazsınız. İç Mimari, Mobilya-dekorasyon, Endüstri Ürünleri Tasarım, Grafik bölümlerine de "resim" sınavı ile öğrenci alınır. 

Nasıl almasınlar ki? Adamın /kadının ömrü çizmekle geçecek. Sadece bina resmi çizmeyecek, yaptığı bina, otel, havaalanı, metro vs. çevresindeki insanları, ağaçları, çiçekleri hatta köpeğini gezdiren insanı da çizecek gerçeğe uygun olması ve o projeyi çizdiren müşterilerin "daha iyi anlaması/gözünde canlandırması" için.  



Endüstri Ürünleri Tasarımı mı okuyorsunuz? Diyelim proje konunuz: Uçak koltuğu  (bildik sandalye, koltuk, tren, otomobil koltuğu da olabilir) Ergonomi dersi için insan anatomisi ile de birazcık bilginiz olacak, koltuğu insan ile birlikte çizeceksiniz. Hatta o insanın kucağında bir bebek varsa o şekilde çizeceksiniz. Koltuk üretime geçilmeden önce sırta uyumlu, bacağa uyumlu mu, öndeki koltuğa dizi çarpıyor mu, çarpmıyor mu? Bunlara bakmak için şarttır bunlar. 




Bir fincanı, kapı kolu tasarlayacaksınız. Ya da cep telefonu mu? Bilgisayar faresi mi? Ele uyumlu mu? Ergonomik mi? Yine insan elinin o cihazları tutarken, kullanırken pozisyonlarını çizeceksiniz. Prototip modele geçmeden önce bunların çizimi yani resimleri yapılır. Öğrenciyseniz çizimleriniz yani resimler hocaların karşısında görücüye çıkar, beğenirler ya da 


"Bu kısmı tutarken insanın avucuna batar, olmamış, koltuk böyle olursa sırtına kramp girer"

derler ve geçemezsiniz. 

Her tasarım ergonomik olmak zorundadır çünkü her şey insanların kullanımı için tasarlanır. İsterse yeni bir silah olsun. Yine insan resmi gerekecek, o silahı kullanan. 


Resimde endüstri ürünleri tasarımında ele uyumlu
bir yumurta çırpıcısı tasarımı aşamaları görülüyor.

Resim yapmadan GRAFİK sanatı da olmaz. Grafik de resimden türeyen bir sanat dalıdır. Plak kapağı, konserve kutusu, yol tabelasında karşıdan karşıya geçen insan (yaya) figürü de resim yapmayı bilenler sayesinde tasarlanır, kullandığınız bilgisayarın üzerinde bile bir dolu grafik sembol, işaret olabilir. 


Tıp öğrencileri anatomi dersinde - hiç girmedim ama -  büyük ihtimalle insan vücudu resmi çiziyordur. Kendi çizmese de bir başkasının çizdiği insan vücudunu inceliyordur. Kalbin bölümlerine kadar hepsini çizmek için resim yapmayı bilmek gerekir. Siz doktor olarak ressam olmak zorunda değilsiniz tabii ki de ama sizin için başka insanlar anatomi resimleri çizerler.

Moda da resme dayanır.  Palto, kazak, pantolon, elbise hepsini insanların üstündeymiş gibi çizerek moda tasarımı yaparız. 

Polisler, bir suçluyu yakalamak için görgü tanıklarına ve / veya kurbanlarına şüpheliyi tarif etmesini söyler ve ona göre "robot resim" denilen resmi yaparlar. Bu sayede pek çok suçlu yakalanmıştır. Alttaki fotoğrafta soldaki robot resim, sağdaki de buna dayanılarak yakalanan gerçek suçluyu gösteriyor.

Basın mensuplarının alınmasının, film ve fotoğraf çekilmesinin yasak olduğu kimi hukuki davalarda, duruşmalarda mahkemede bir mahkeme ressamı vardır. Bu ressam duruşmada tanıkların, sanıkların vs. resmilerini yapar. 

Kaynak: Wikipedia

Yine bir başka ressamın çizdiği duruşmadan bir kare...
kaynak: mandatory.com

Halı dokumak, bir yastığa kanaviçe çiçekler, böcekler işlemek de bir tür resimdir. Tek fark: Birinde kâğıt - renkli kalemler, diğerlerinde  kumaş - renkli iplikler kullanırız. Kağıdın yerini kumaş, etamin, kalemin yerini iplik almıştır yani. Bir çiçek resmi yapmak günahsa, o zaman bir çiçek nakışı işlemek de günah olur ki, cami duvarlarında lale motifleri filanla süslenir. O zaman onların da günah olması gerekir! 

Leonardo da Vinci'nin hayatını okuduysanız veya belgeselini izlediyseniz bilirsiniz, çok yönlü bir insandı, sadece resim yapmıyor, teknolojik icatlar yapmaya çalışıyor ve insan anatomisiyle ilgileniyordu. Tıp bilimine hizmet etmek için anne karnında bebeğin nasıl olduğunu düşünüyor, insan vücudunu çiziyordu.  



Sinema sanatı bile resimden gelişmiştir.  İngilizcede sinemaya film, movie, cinema denmeden önce "MOTION PICTURES" yani "HAREKETLİ RESİMLER" deniyordu. Hâlâ da bu deyim "film / sinema" için kullanılır. Gerçekten de sinema makinesi, çizilen resimlerin hareket ettirilmesi prensibine dayanarak icat edilmiştir.  Resim olmasaydı, SİNEMA SANATI da olmazdı. Sinemadan önce Kinetoscope denen cihaz icat edildi. Bu cihazda resimler hareket ettiriliyordu. Geliştirmesine Edison da katkıda bulunmuştur.  

Yahu, daha kalem - kâğıt icat edilmediğinde, ilk insan mağarasında otururken, mağaranın duvarlarına taşla, sivri bir şeyle  bizon avlayan insan resimleri çiziyordu.  Resim sanatı böyle böyle gelişti. İnsanın içinde resim yapma duygusu her zaman vardır. Resim yapmak güzel bir şeydir, insanı mutlu eder. Bırakın insanlar nasıl mutlu olmak istiyorlarsa öyle mutlu olsunlar. 

Eğer bir yaratıcı varsa, insana resim yapma  yeteneğini ve duygusunu da zaten o vermiştir. Günah olacak bir yeteneği niye versin? Resim yapmanın kime ne zararı var ki günah olsun?  

Ben ilkokuldayken tabiat bilgisi dersi vardı, bilmiyorum hâlâ var mı. O derste ağaç resimleri olurdu, haydi bakalım çocuklar ağaçları öğrenecekler. Dağ resimleri olurdu, nehir resimleri olurdu. Coğrafya, biyoloji, arkeoloji tüm bu bilimlerde resim yapılır. Çam ağacı da çizersin, hayvanların resimlerini de çizersin, bitkileri de çizersin. Yazıyla öğrenilmeyen şeyler vardır, çocuklar resimle daha kolay ve iyi öğrenir, akılda kalır. 

Geçenlerde bir İmam Hatip öğrencisi yine kendini öldürdü. Belki de zavallı resim yapmak istiyor ama "günah" diye kendine yasaklıyordu ve ruh hastası oldu. Yaşamak istemedi bu dünyada. İnsan içinden geliyorsa resim yapar, şarkı söyler, ıslık çalar, mutluluktan zıplar, takla atar.  Zaten o şekilde yaratılmış ki, bunları yapar. Üç yaşındaki bebe bile resim yapmaktan keyif alıyor niye günah olsun? 

Madem bir yaratıcıya inanıyorsunuz, o yaratıcı insana türlü türlü sanat yeteneği, resim yeteneği, müzik yeteneği, beste yapma yeteneği vermiş,  akıl da vermiş lütfen kullanın. 

YOKSA....

Yavaş yavaş, o yasak, bu yasak,  yok Yılbaşı kutlamayın, yok şu, yok bu, bırakın insanlar nasıl mutlu oluyorsa öyle olsun, Taliban'ın Afganistan'ına veya mollaların İran'ına dönüşürsünüz:

Afganistan'da müzik yasaklandı


Ya da saçının şeklini beğenmeyip, bir yandan dayak atarak, zorla bir gencin saçlarını kesersiniz. Alttaki videoyu izleyin, sesini de açın. Dinciler, bir delikanlının ellerini arkadan bağlamışlar, dayak ata ata, zorla saçlarını kesiyorlar! Yer: Afganistan. 

Gencin saçını döve döve kestiler


İşte böyle olunca, normal insanlar buna dayanamayıp denizlerde boğulmayı, soğukta donmayı göze alarak Hristiyan ülkelere kaçıyor. 

Bırakın insanlar resim yapsın, müzik dinlesin, istiyorsa Yılbaşı kutlasın, nasıl mutlu olmak istiyorlarsa öyle mutlu olsunlar.