21 Kasım 2024 Perşembe

KENDİM YAZDIM, KENDİM ÇİZDİM - 2 -

 


Aynı apartmanda oturan komşusu Sinem'i çok seven ve onu telefonuna bile "canım komşum" diye kaydeden Ayşe' in bilmediği bir şey vardır:

Çok sevdiği komşusu, kocasıyla sevgilidir! 😮😡

Bu durumdan Sinem'in eşi saftirik Mert'in de haberi yoktur.

Gün gelir, Ayşe ve Mert, eşlerinin onları aldattığını öğrenirler. Önce yıkılırlar! Hazmetmesi güç bir durumdur tabii ki. Sonra aldatılan iki komşu bir olur ve sadakatsiz eşlerine iyi bir ders vermeye karar verirler.

Bol kaçmalı, kovalamacalı, tam bir aksiyon komedi. 😂😂😂


  
CANIM KOMŞUM   'a tıklarsanız, 1. Bölüm açılır. Toplam 11 bölümdür.

Keyifli okumalar.

KENDİM YAZDIM, KENDİM ÇİZDİM -1-

1994 yılında yazdığım bir hikayedir ve dolayısıyla ilk göz ağrımdır. Bir gün romantik komedi dizisi olarak ekranlara gelmesini çok istiyordum. Hâlâ da bu hayalime veda etmiş değilim.



KONUSU:

Serap, milyonlarca takipçisi olan, feminist yazılarıyla ünlü bir köşe yazarı ve gazetecidir. Kendisi gibi milyonlarca takipçisi olan, biraz maço, feministlerden hiç hazzetmeyen Mehmet Foçalı isimli köşe yazarı ile kanlı bıçaklı düşmandır. Hani sokakta kazara karşılaşsalar birbirlerini bir kaşık suda boğacak kadar! Bir gün tesadüfen karşılaşırlar. Birbirlerinin kim olduğunu bilmeden ilk görüşte neredeyse aşık olurlar 💖


"Beni, ben olduğum için sevsin, ünlü, popüler biri olduğum için değil"


diye düşünen Serap ve Mehmet, gerçek isimlerini gizlerler ve birbirlerini telefonlarına Ayşe ve Ahmet olarak kaydederler. Serap, Mehmet'i muhasebeci Ahmet; Mehmet de Serap'ı sekreter Ayşe sanmaktadır. 

Çay, kahve, pastane, sinema derken birbirlerine sırılsıklam aşık olurlar; ancak gerçek kimlikleri ortaya çıkınca, kıyamet kopar. Şimdi onlar iki düşman aşıktır. 😂 Gerisi tam bir komedi.


  DÜŞMAN AŞIKLAR  'a tıklayınca 1. Bölüm açılır. Toplam 51 bölümdür. Keyifli okumalar.

13 Kasım 2024 Çarşamba

BİR ESKİ - YENİ TÜRKİYE KIYASLAMASI

 ESKİ TÜRKİYE :  Karpuzu herkes taneyle hatta birer, ikişer alırdı.



YENİ TÜRKİYE: Karpuz dilimle satılır oldu! 




ESKİ TÜRKİYE: Yoksul da olsa insanlar evine ekmek götürürdü.


YENİ TÜRKİYE: Askıda ekmek, askıda poğaça gibi şeyler çıktı! 

ESKİ TÜRKİYE:  Seçimlerde hile yapılacağını düşünmezdik.

YENİ TÜRKİYE: Seçimlerde hile yapmasınlar diye sandıkların yanında sabaha kadar uyuyoruz. Mühürsüz oyları geçerli sayıp seçim kazanıyorlar!

ESKİ TÜRKİYE: Öğretmenler mezun olunca atanırdı.

YENİ TÜRKİYE: Öğretmenler atanamıyor, yıllarca bekliyor, inşaat işçisi olup düşüp ölüyor veya bunalıma girip intihar ediyor.!

ESKİ TÜRKİYE: İnsanların boşanması normal bir şeydi. 

YENİ TÜRKİYE: Karı, koca boşanırsa veya boşanmaya kalkarsa, erkekler, karılarını, eski karılarını öldürüyorlar!

ESKİ TÜRKİYE: Bir işe girerken en yüksek puanı alan kişi ilk sıradan o işe alınırdı.

YENİ TÜRKİYE: Bir işe girerken en düşük puanı alsa da iktidar partisinin yandaşı işe alınıyor. Birincilikle sınavı geçen bunalıma girip intihar ediyor!

ESKİ TÜRKİYE: Sokaklarda sadece Türkler dolaşırdı.

YENİ TÜRKİYE: Sokaklarda 72 milletten terörist, ruh hastası, hayvan katili, hapishane kaçkını, katil, tecavüzcü, sapık, hırsız, arsız, uğursuz, potansiyel canlı bomba dolaşıyor!

ESKİ TÜRKİYE: Doktorların yanına girerken ceket iliklenirdi. İyileşince doktora çiçek, çikolata götürülürdü.

YENİ TÜRKİYE: "Doktor dövüyoz" diye övünüyorlar! Tayyip  "Doktorlar giderse gitsin!" diyor. (Nasılsa yerine Suriyeli, Afganlı belki sahte diplomalı doktorlar getirecek)

ESKİ TÜRKİYE: Doktorlar, hemşireler hastaların hayatını kurtarırdı.

YENİ TÜRKİYE:  Kürt ve pkaka' ya üyelikten hüküm giymiş herifi doktor yapmışlar! O da organize çete kurmuş; Türk bebeklerini öldürüyor! Bu sırf para hırsıyla açıklanacak bir şey değil. Koynumuzda akrep, yılan besliyoruz!  Kürt halkı  sürekli "mağduru" oynuyor ama kendi çocukları Narin'e yaptıkları ortada! Rojin'e ne yaptılar belli değil. 

ESKİ TÜRKİYE: Zeytin, peynir fakir yemeğiydi. Alttaki 900 gr. peynir 223 TL. (Migros Sanal Market)


YENİ TÜRKİYE: Zeytinin, peynirin hele kaşar peynirin yanına yaklaşılmıyor. Ayda bir, iki kez ancak et alınıyor. Kadınlar marketten bebek maması, bebek bezi çalıyorlar!

ESKİ TÜRKİYE: İnsanlar, çocuklarını mutlaka okuturdu.

YENİ TÜRKİYE: Milyonlarca çocuk okula kayıt yaptırmamış. Cahil kalacaklar, doğru dürüst bir işleri olmayacak. Kızlar önlerine ilk çıkan "müsait" damat adayı ile evlendirilecek, beş, altı çocuk yapacak; erkekler sanayide, orada burada çalışacak; belki çetelerin eline düşecekler. 

ESKİ TÜRKİYE: Ordumuz halkın en güvendiği kurumdu.

YENİ TÜRKİYE: Ordumuza tam üç kumpas kuruldu: Balyoz, Ergenekon, 15 Temmuz!

ESKİ TÜRKİYE: Mustafa Kemal sözcüğü ile başbakanlar, siyasetçiler dahil herkes gurur duyardı.

YENİ TÜRKİYE: Mustafa Kemal'in askerleriyiz diyenlere "darbeci" deniliyor!

ESKİ TÜRKİYE: Kadınlar, genç kızlar başlarını Fetö icadı türbanla örtmezdi.

YENİ TÜRKİYE: Kadınlar, genç kızlar başlarını Fetö icadı türbanla sımsıkı örtüyor, erkek görünce öcü gibi korkuyor, panikliyorlar. Eniştelerinin yanında bile başlarını açamıyorlar sanki açarlarsa enişteleri kendilerine tecavüz edecek! Sapık sapık paranoyakça fikirlere kapılmışlar!

ESKİ TÜRKİYE: Başkent Ankara'da Atatürk Orman Çiftliği vardı. Adı üstünde bu çam ormanı Atatürk'ün Ankara halkına armağanıydı. Çam havası, bol oksijen alsınlar, çimenlerde piknik yapsınlar diye. Bir de aynı isimli meşhur dondurması, sütü, yoğurdu vardır. (Onlar hâlâ duruyor neyse ki)çok lezzetlidir. Ben de çocukken ailemle orada pikniğe gittiğimizi hayal meyal hatırlıyorum.

YENİ TÜRKİYE:  Ormandaki ağaçları kestiler! Tayyip'e saray yaptılar. Yetmemiş ABD büyük elçiliğine ek bina yapacaklar diye yazmıştı basın. Ne durumda bilmiyorum. 

ESKİ TÜRKİYE: Atatürk ismili bir dolu stadyum vardı.

YENİ TÜRKİYE: Atatürk isimli stadyumların isimleri değiştirildi!

ESKİ TÜRKİYE: Atatürk Havaalanı dünyanın  3. büyük havaalanıydı.

YENİ TÜRKİYE: İsmi Atatürk olduğu için bu güzel havaalanı yıkıldı, dümdüz edildi!

ESKİ TÜRKİYE: Başlar açık ve insanlar namuslu, ahlâklı, dürüsttü.

YENİ TÜRKİYE: Başlar kapandı ama Müge Anlı programlarında gördüğümüz başı kapalı namussuzlar türedi. 70 yaşında dedeler,  para içinTikTok' larda etek giyip, göbek atmaya başladılar. Kısaca, ekonomi bozuldukça, ahlâk da bacadan kaçtı.

ESKİ TÜRKİYE: 1 Dolar = 1, 67 TL

YENİ TÜRKİYE: 1 Dolar =   34 TL:   kısaca, Türk parası pul oldu.

ESKİ TÜRKİYE: İnsanlar düğünlerde tam altın, çeyrek altın takardı. Bilezik takardı.

YENİ TÜRKİYE: İnsanlar düğünlerde  değil çeyrek gram altın zor takıyorlar. 

ESKİ TÜRKİYE: İnsanlar birbirine  laik - muhafazakar,  başı açık - başı kapalı diye düşman değildi.

YENİ TÜRKİYE: İnsanlar birbirine düşman oldu. Hele 15 Temmuz kumpasından sonra akrabalar birbirine düşman oldu!

ESKİ TÜRKİYE: Bol bol yağmur yağardı, kışın bol bol kar yağardı.

YENİ TÜRKİYE: Ağaçlar kesilip, beton TOKİler yapılınca, kuraklık oldu. Göller, dereler kurudu. Ülkenin bereketi gitti. 

ESKİ TÜRKİYE: Çiftçi, köylü vardı.  Eken, biçen...

YENİ TÜRKİYE: Çiftçiler "Çiftçilik bitti, süt veren hayvanlarımı kestim! Yem fiyatı, gübre fiyatı yetişemiyorum, domatesim, şuyum, buyum tarlada kalıyor, satılmıyor" diye feryat ediyor! Hangi yıldı soğan kuyruğuna bile girdik! Çuvalla alınan soğanı, pahalılıktan kiloyla alıyoruz! 

ESKİ TÜRKİYE: Sokaklar güvenliydi. 

YENİ TÜRKİYE: Surlardan kadın kafası atılıyor! Minibüse binen kızlar kaçırılıp yakılıyor, çocuklar kaçırılıyor. 

ESKİ TÜRKİYE: Sağlık ocağında ilaç yazdırınca, eczaneye en fazla 25 kuruş, 50 kuruş, 1 lira öderdik.

YENİ TÜRKİYE: İlaç yazdırınca 30 Tl filan fark ödüyoruz! (Kullanılan ilaçlara göre daha fazla fark ödeyen de vardır)

ESKİ TÜRKİYE: Ev kiraları makuldü. 

YENİ TÜRKİYE: Ev kiraları bir emekli maaşının iki, üç katı! Ev sahipleri - kiracılar birbirini öldürüyor!

ESKİ TÜRKİYE: Teröristlerle pazarlık olmazdı. 

YENİ TÜRKİYE: Sırf seçimi kaybetme korkusundan teröristleri TBMM'ye getirmek istiyorlar! Zaten daha önce de teröristin kardeşine TRT'de mektup okuttular! 

ESKİ TÜRKİYE: Siyasetçiler dönek değildi.

YENİ TÜRKİYE: Seks kasetleri ya da sırf makam için siyasetçiler 180 derece dönüyorlar. Fırıldak gibi oldular. Eskiden Tayyip'e küfredenler, şimdi Tayyip'e yalakalık yapıyorlar!

ESKİ TÜRKİYE: Çocuk kaçırma, çocuk istismarı, cinnet geçirme yılda bir kez belki olan şeylerdi. Ruh sağlığımız iyiydi. 

YENİ TÜRKİYE: Her yıl yüzlerce çocuk kaçırılıyor, istismara uğruyor, öldürülüyor, her gün bir kadın cinayete kurban gidiyor, hemen her ay birisi cinnet geçirip tüm ailesini katlediyor, polisler sık sık intihar ediyor!  Boşanmalar misliyle arttı, babalar evlatlarını öldürüyor, oğullar analarını bıçaklıyor. Toplumun RUH SAĞLIĞI BOZULDU. 


NOT: Şu an aklıma gelenleri yazdım. Unuttuklarımı hatırlatırsanız memnun olurum. Okuması uzun sürmesin diye örnekler vermedim. İnanmayan akepe'li, dincilere (dindar değil; dindarlarla alıp veremediğim yok)  seve seve üçer, beşer, onar örnek veririm. İspatlarım, linkler, videolar, basından haberler veririm. 

BAKIN DİNLER NASIL ORTAYA ÇIKMIŞ

 


Bugün,Twitter'da yani sosyal medyada yüzümü güldüren bir şey gördüm:

Dinlerin nasıl ortaya çıktığına canlı canlı bir örnek.

Hep diyorum, psikoloji öğrencileri staj yaparken tabii akıl hastanelerinde staj görüyorlar. Dedikleri şu:

"Bugün bir dolu peygamberle konuştum."

İşte yeryüzündeki tüm dinler bu şekilde ortaya çıkmış. İnanmayan bulunduğu şehirdeki ruh ve sinir hastanesine gidip başhekime, doktorlara, hemşirelere sorsun. Psikiyatr bir doktorun kendisini "Tanrı" sanan hastası bile varmış. Kendisi söyledi. O, aşmış artık.😂😂 Allah, şifa versin diyeceğim trajikomik. Bir yerlerde bir Allah var ama onu fizikçiler bulacak. 

Evrenin nasıl oluştuğunu, kara deliklerin sırrını, gezegenleri, birbiriyle çarpışan galaksileri teknoloji yardımıyla Hubble veya NASA teleskoplarıyla gözlemliyorlar, yer çekimi gibi tüm evren yani kâinat yasalarını, atomların içini, string teorilerini kimler keşfediyor? Fizikçiler. 

Çünkü, fizikçiler evreni merak ediyorlar. 

Dünyanın nasıl oluştuğunu merak ediyorlar. Canlı, cansız maddenin nasıl olduğunu merak ediyorlar.

Kâinatın, milyarlarca güneş sisteminin, gezegenin, kara deliklerin nasıl olduğunu, nasıl hareket ettiğini merak ediyorlar.

Evreni merak etmeyen, evreni oturduğu yerden düşüne, düşüne çözemez. Rüyaya yatarak da çözemez. 😂

Merak edecek, soracak, sorgulayacak ki, çözmeye başlasın. 

Tanrı da insanı ve kainatı yaratan olduğuna göre, Tanrı da kainatın bir parçası olduğuna göre, evreni, kâinatı merak edenler yani fizikçiler çözecek. 

Elbette soru sormayı yasaklayan, IQ'leri 60'lardaki üçkağıtçı üfürükçüler, videodaki gibi akıl hastaları, şeyhler, şıhlar sayesinde değil. Hangi fizik yasasını bir din adamı ya da peygamber buldu ki, Tanrı'yı bulsun? Madam Curie gibi bir kimyager çalıştı, röntgen için çok önemli bir keşif olan radyoaktiviteyi buldu. O sayede verem misiniz, akciğerinizde tümör mü var, parmağınız kırılmış mı doktorlar anlıyor. Hangi dinci bilime kum tanesi kadar katkı yaptı da sizi Tanrı'ya götürecek? Dünyada fizik, matematik, kimya, biyoloji, teknoloji, tıp olmasaydı, şu anda taş devrinden halliceydik. Dincilerin aklı fikri cennete gideyim, huriler gelsin, bütün gün seks yapayım, yemek yiyeyim. 😂😂 Tüm aklı, fikri o. Tanrı'yı da kendi gibi sanıyor. Tanrı'ya hakaret ediyor resmen. Farkında da değil.

Adamlar CERN' de kocaman bir şehir, hadron çarpıştırıcısı kurdular. Evrenin nasıl oluştuğu, büyük patlama öncesi neler yaşandığını bulmaya uğraşıyorlar. Biz göremesek de elbette yavaş yavaş hepsini çözecekler, şu anda kara madde (dark matter) nedir onun ne olduğunu çözemediler. Kara derken ne olduğu gözükmediği için kara diyorlar yoksa rengi kara değil. Kim bilir tüm evreni kapsayan o şey belki de "Tanrı" dediğimizdir. 

Fizikçiler, Tanrı'yı da bulunca, peygamberlik, dinler, mezhepler, tarikatlar rafa kaldırılacak. Belki milyon yıl olur bilemiyorum. Biz göremeyiz. 


12 Kasım 2024 Salı

ÇOCUKLAR ÖNEMLİDİR

 


Hep diyorum: Çocuklarınızı İslamcı dernek, yok ilim vakfı, yok şeyh, yok şıh, yok mehdi, yok şu tarikat, yok bu tarikat vs. dini mekanlardan ve dincilerden uzak tutun.

Çocuklarınız  bu kadar değersiz mi yaa? Bir çocuk kolay mı yetişiyor? Piyano kursuna, bilgisayar kursuna, resim kursuna, dikiş nakış kursuna gönderin. Dayak yemezler, tecavüze uğramazlar, psikolojileri bozulmaz. Siz hiç piyano kursunda şiddet gören çocuk duydunuz mu? 

SUYUN AKIŞI

 


 Kız veya oğlan fark etmez, normal akıl sağlığına sahip her insan, dans etmek ister, eğlenmek ister, birkaç saatliğine de olsa dertlerini, tasalarını unutmak ister, 70, 80 yaşına gelince, torunlarına anlatacağı hoş bir eğlence anısı olsun ister. 

İnsan 70, 80 yaşında veya kemik dansiyometresinde (taraması) T değeri 3.5'ları göstermişken, doktorların

"Aman sakın düşme, kalçanı kırarsın, yatalak olursun hatta ölürsün"

dediği  60'lı yaşlarda dans edecek, eğlenecek değil ya? Elbette, gençken eğlenecek, gençken dans edecek. 


Resimdeki gibi saçlarını özgürce, rüzgarda savuracak; rüzgarın (ki, rüzgarı ister Tanrı'nın kız, erkek ayırt etmeksizin, kullarına bahşettiği bir mutluluk; ister tabiatın bahşettiği bir mutluluk olarak düşünün )verdiği o serinlik, ferahlık hissini her bir saç kökünün, saç telinin arasında hissedecek. 

Çok yaygın bir tür akıl hastalığı olan dinler ise, insanların erkek cinsinden olanlarına değil; sadece kadın cinsinden olanlara Tanrı'nın bahşettiği rüzgarda saçlarını savurmayı, dans etmeyi, eğlenmeyi, istediği gibi giyinmeyi yasaklar ama yasaklasalar da, su, akar yolunu bulur.😂 Suyun akışını durduramazsınız.

Zorla bir kıza "Şunu yapma, bunu giyme günah" dersiniz ama o kız, için için özgür ve eşit olmak ister. Rüzgarı saç tellerinin arasında hissetmek ister, dans da etmek ister, müzik dinlemek ister, kurtlarını dökmek de ister. 

Mumya gibi ya da bebek kundağı gibi (bebekleri bile artık kundaklamıyorlar) kafasını, boynunu, boğazını sımsıkı sarıp sarsanız da, bu kızların çoğu isteyerek bunu yapmıyor. Yaz sıcağında 40 derecede dolmuşta, otobüste bayıldı bayılacak gibiler. E, herkesin klimalı arabası yok. Bu sefer sorguluyorlar tabii ki, 

" Babam, amcam, abim kısa kollu tiril tiril giysilerle, başları açık, boyunları açık dolaşırken aynı sıcaklıkta ben niye bu eziyeti çekiyorum?"

diye. Mantığı çalışıyorsa, zekası 60 değil; 80'lerin üzerindeyse, bir Tanrı'nın kulları arasında böyle haksızlık, ayrımcılık yapmayacağını düşünüyor. Hele hele tıp, psikoloji, psikiyatri eğitimi aldıysa ve staj yaptığı akıl hastanelerinde her gün  

" Tanrı ile konuştum, bugün bana şunları, şunları söyledi ama inanmıyorlar, beni buraya attılar"  

diyen onlarca "Peygamber" ile konuşunca, dinlerin çok yaygın bir tür akıl hastalığı olduğunu şıp diye anlıyor.

Anlamayanlar, mecburen böyle mumya gibi sarıp sarmalanarak, rüzgarın serilik hissini duymayarak yaşamaya devam ediyorlar ama arada işte böyle seküler hayat tarzının nimetlerinden faydalanmak istiyorlar. İçleri 

"Bırakın bizi, salın bizi yaa!"

diyor. Dışlarında cenazeye gelmiş gibi, simsiyah, matem giysileriyle dolaşıyorlar. Ben acıdım bu kızlara. 

Bıraksalar, salsalar, bu kızlar da yaşıtları genç kızlar gibi giyinecekler. (1960'larda, 70 hatta 80'lerde her genç kızın giyindiği gibi yani) dans da edecekler, şarkı da söyleyecekler, göbek de atacaklar, müzik de dinleyecekler. Kısaca, yaşlarının gereği mutlu olacakları anlar, günler, hatıralar meydana getirecekler.

 Ahı gitmiş, vahı kalmış, ihtiyar, kocakarı olunca mı eğlensinler? Bırakın şu kadınların saçını, başını kapatmayı. Salın artık. Zavallılar, zorla kapatılınca için için bizim gibi açıklara özenmekten kafayı yiyip; mazallah Müge Anlı programlarına düşecekler. 


9 Kasım 2024 Cumartesi

BU AŞK, MEZARA KADAR

Atatürk'ümüzün ölüm yıldönümde bu büyük devrimciyi minnet, saygı, rahmetle, özlemle anıyorum. Mekânı cennet olsun. Nur içinde yatsın. 🙏
Dinlediyseniz videoda konuşan adamcağız,

" Bize adab-ı muaşeret öğretirdi. Nasıl çatal, bıçak kullanacağımızı gösterirdi..."

dedi.

Gençler Z kuşağı belki bilmez adab-ı muaşeret görgü kuralları demektir.

Atatürk o kadar büyük bir devrimciydi ki, ülkeyi, vatanı düşman işgalinden kurtarmak, tek adam saltanatına son verip, cumhuriyeti kurmak ona yetmedi; çünkü Osmanlı döneminde adımız "Barbar Türkler" e çıkmıştı.

Türk erkeği denince elinde pala (büyük bir kılıç), ayakkabı fırçası gibi bıyıklı, tüküren, bağıran, çağıran maganda; Türk kadını denince kara çarşaflı, bir erkek gördü mü korkudan, panikleyerek duvar diplerine çöken, aciz, hak arayamaz, bir erkeğin dördüncü karısı olan, üç kez "Boş ol" denince it gibi (dört ayaklı dostlardan özür)kapı önüne konulan, bir işte çalışamaz, koca eline bakan yani tam insan olamamış bir varlık olarak görüyorlardı. Türk olarak yurt dışında böyle kötü bir imajımız vardı ve bizlerden öcü gibi korkuyorlardı.

Atatürk, Avrupa'daki, Amerika'daki bu "Barbar Türk" imajını yok etmek için çok uğraştı.

Bunu da nasıl yapacaktı?

1) Adab-ı muaşeret yani görgü kurallarını öğreterek:

Avrupalı insanlar yemeği yer sofrasında ve aynı çanaktan değil, masada yiyor, Yemekteyiz programındaki gibi herkes ayrı ayrı tabaklarda, çatal-bıçak kullanıyor, sofraya çiçek, mum koyarak yiyorlardı. Sofra adabı, sofra düzeni diye bir şey vardı.

2) Kendisi de örnek olarak:

Atatürk, vatandaşlarının olmasını istediği imajı, en başta kendisi örnek olarak onlara fark ettirmeden öğretti. Kılık kıyafetinde vatandaşlarına örnek olmak için her daim kılığına kıyafetine, saçına, başına özen gösterdi. Her sabah duş almak, tıraş olmak, pahalı değil ama temiz giyinmek, eski devirlerdeki gibi çarşaflar, burkalar, şalvarlar, fesler değil Avrupa'daki, Amerika'daki, Avustralya'daki gibi şapkalar, tayyörler giymek, çantalar taşımak. Böylece "Barbar Türkler" gitti. Londra sokaklarında bir erkek nasıl şık, takım elbiseli, şapkalı ise, İstanbul, Ankara sokaklarında da öyleydi. Kadınlar keza. Parisli hemcinslerinden farksız giyinmeye başladılar.

Sayesinde kadınlar bugün üç kez "Boş ol" denince kapı önüne konmuyor çünkü medeni hukuk getirtti ülkeye. İsviçre gibi medeni bir ülkeden boşanma kanunlarını aldık, evlilik kanunlarını aldık.

Kadınlar Osmanlı'daki gibi koca eline bakmayacak; erkek görünce korkup, panikleyip duvar dibine çökmeyecek, çalışacak, kendi parasını kendisi kazanacak hatta isterse pilot olacaktı. Manevi kızı Sabiha'yı o yüzden pilot olmaya teşvik etti ve başardı. Böylece halkına örnek yarattı. İnsanlar

"Vay be bir kadın isterse pilot olabiliyormuş!"

dediler. Bizi sihirli değnekle değiştirdi.

Operayı, baleyi ülkeye getirtti. "Barbar Türk" imajını silmesi için elinden geleni yaptı. Türkler de tiyatroya gidiyor, sinemaya gidiyor, opera izliyor, bale seyrediyor oldu.

Bir Türk kadını, bir Türk genç kızı Parisli, Londralı hemcinsi kadar özgüvenli, prezantabl, başarılı, görgülü, tahsilli, birkaç dil konuşabilen olsun istedi ve bunu başardı.

Kadınlar avukat, hakim, doktor, mimar, mühendis, pilot olmaya başladılar.

Bir Türk kızı Dünya Güzeli bile seçildi.

Artık "Barbar Türkler" gitmiş yerine "Dünya Güzeli" Türkler gelmişti.

Başarmıştı. Dünya Güzeli seçilen Keriman Halis'e "Ece" soyadını da bizzat Atatürk verdi.

Hep söylüyorum:

Eski Yeşilçam filmlerinde Hulusi Kentmen ne ise; Atatürk de onun yaptığını yaptı. Hani Kezban filminde Hülya Koçyiğit, kendine bakmayan, kılığına kıyafetine özen göstermeyen Kezban rolündeydi ya; Hulusi Kentmen yumruğunu masaya indirip

"Kezban'ı güzelleştirme harekatı başlatıyoruz!"

demişti. O andan itibaren de evdeki aşçı, uşak, şoför işte hepsi bir olup Kezban'ın saçından, ayakkabısına kadar prenses gibi giydirdiler. Atatürk de sihirli değnekle vatandaşlarını güzelleştirdi, çağdaşlaştırdı. Bugün en kıytırık iş yeri bile eleman ararken

"Prezantabl eleman aranıyor"

diye ilan veriyor. Atatürk bunu yaptı. İmaj önemlidir. Nasrettin Hoca bile "Ye Kürküm Ye" fıkrasında kılık kıyafetin önemini anlatır. Maalesef bunun önemini kimler anlayamadı derseniz; kadınların kara çarşaf, burkayla gezmesini isteyen, namusu, ahlakı kumaşla, kapanmakla ölçen sığ, Ortaçağ kafasına sahip, akılları seksten başka şeye çalışmayan ama sorsanız çok dindar (!) olan yobaz, dinciler anlayamadı. "Bik, bik, bik kadınları açmış, erkeklere şapka taktırmış"

Evet canım çünkü sizin Avrupalı olmanızı istedi. Fena mı yaptı?

Siz anlamazsınız, kafanız basmaz. Atatürk olmasa 6 yaşındaki, 9 yaşındaki çarşafla gezen çocukları, 50 yaşındaki heriflerle nikah kıydıracaktınız! Atatürk tekerinize çomak soktuğu için düşmansınız. O bir çocuğun elinden tuttu, okuttu, pilot yaptı, evlendirdi. Siz ne yaptınız? Kuran kurslarında dayak attınız.

Bizi sadece düşmanlardan kurtarmakla, bize sadece cumhuriyeti armağan etmekle kalmayıp, bizi Barbar Türk imajından kurtaran, bize adab-ı muaşeret öğreten, bizi tepeden tırnağa Avrupalı hemcinslerimize benzeten Atatürk'e sonsuza dek minnet duyacağım.

O olmasaydı şimdi kara çarşaf içinde, bir erkeğin dördüncü karısı olarak, beş altı çocuk doğurmuş, okuması yazması olmayan, papağan gibi Arap alfabesiyle Kuran'dan başka şey okuyamayan, bir erkek görünce panikle korkup duvar dibine çöken bir zavallı olacak ve kaderimin bu olduğuna inanacaktım. Kız çocuğumu da tıpkı üst kattaki komşu gibi 11 yaşında çarşafa sokacaktım! (Bugün rastladım ve yaşını tekrar sordum evet yaşı 11, doğru aklımda kalmış. )

Tabii İngiliz, Yunan, Fransız ve İtalyan işgal kuvvetlerinin emri altındaki bir ülkede yaşayacaktım.

O yüzden onu çok seviyorum. 💖💖💖💖💖💖 Onu sevmeyeni sevmiyorum.

Kasım'da aşk başkadır...biz, onu hiç görmeden sevdik.

Son günüme kadar...

Kalp, durana kadar...

Bu aşk, mezara kadar...




Not: Hainlerin çıkarttığı "Atatürk, şapka takmayanları astırdı" iftirası ve yalanı hakkında işin doğrusunu bloğumun üst, sağında Atatürk resmini tıklayarak açılan yazıda okuyabilirsiniz.